
ERBAKAN: ZORUNLU PCR TESTİ DAYATMASINA KARŞI DANIŞTAY'A
Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, yaptığı açıklamada "Yeniden Refah Partisi olarak; aşı olmak istemeyenleri dolaylı olarak da olsa aşı olmaya zorlayan zorunlu PCR testi genelgesinin iptali için önümüzdeki hafta içinde Danıştay’a resmi başvuruda bulunacağız." dedi.
Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, 'Güçlü Lider Güçlü Kadro İktidara Yürüyüş Toplantısı' temalı 2. İlçe Başkanları Eğitim Toplantımızın öncesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
Memurun Yüzü Yeniden Refah İktidarında Gülecek
Açıklamasının başında memur ve memur emeklilerinin maaşlarına yapılacak zam oranına değinen Genel Başkanımız, verilen zammın gerçek enflasyon rakamlarının çok altında olduğunu, bu zam oranlarıyla milyonlarca memur ve emeklimizin her zaman olduğu gibi 2022 yılında da yoksulluğa mahkum edileceğini, memur ve emeklilerin yüzünün ancak işbaşına gelir gelmez maaşlarına yapılacak 'yüzde 50 zamla' işe başlayacak olan Yeniden Refah iktidarında güleceğini belirtti.
Açıklanan Fındık Fiyatları Üreticiyi Hayal Kırıklığına Uğrattı
Açıklanan fındık fiyatlarının üreticide hayal kırıklığına sebep olduğunu vurgulayan Genel Başkanımız Erbakan "Ülkemiz dünya fındık üretiminin yaklaşık %70’ini tek başına üretmektedir. Dünyadaki en büyük üretici ve en büyük ihracatçı konumunda olan Türkiye’nin, fındık fiyatını çok daha yüksek tutarak ülke üreticisini korumak yerine, diğer ülkelere ucuz hammadde olarak satmasının bir mantığı yoktur. Dünyada tekel üretici noktasında olduğumuz, rekabet gücümüzle hiçbir ülkenin baş edemeyeceği bir üründe üreticimizin kaderini adeta yabancı sermayenin insafına terk etme garabetinden ne zaman kurtulacağız?" dedi.
Zorunlu Aşı Dayatması Bilimsel Değil Faşist Bir Uygulamadır
En önemli gündem maddesi Covid-19 salgınına ilişkin açıklamasında ise Nobel Ödüllü Fransız virolog Profesör Luc Montagnier Covid-19 virüsünün laboratuarda üretildiği sözüne atıf yapan Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, Coronavirüs ve sözde aşıları konusunda şüphelerinin artarak devam ettiğini belirtti: "Anlaşılmaktadır ki, virüs aşının yapılabilmesi için ortaya atılmış bir araçtır. Temel hedef tüm insanlığın aşılanmasıdır ve bu aşıların yıllar içinde ne gibi sonuçlara yol açacağı da bilinmemektedir. Ortada AŞI DEĞİL, AŞI ADAYLARI vardır. Faz aşamaları tamamlanmamış, ruhsatları yok, üretici firma ve Sağlık Bakanlığı dahil kimsenin sorumluluğunu almadığı bu aşıların milyonlarca insana adeta zorla yapılması, hem tıbbi açıdan hem hukuki açıdan mahzurludur. İçeriğini bilmediğiniz ve sonuçlarından emin olmadığınız bir tedaviyi veya bir aşıyı hastaya dayatamazsınız. Böyle bir uygulama bilimsel değil faşist bir uygulamadır ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne ayrıca bizim Anayasamıza da aykırı bir durumdur. Her bireyin tedaviyi reddetme hakkı olduğu gibi, aşı olmayı reddetme hakkı da vardır ve buna saygı duyulmalıdır."
Aşı Karşıtı Değiliz, Şüpheli Aşı Adaylarının Zorla Dayatılmasına Karşıyız
Aşı karşıtı olmadığımızı üstüne basa basa vurgulayan Genel Başkanımız, "Biz asla aşı karşıtı değiliz, biz "aşı adayı" olan ruhsatsız sıvıların insanlara adeta zorla uygulanmasına karşıyız. Örneğin herkes Zatürre aşısı yaptırabilir, zira ruhsatlıdır ve gerekli tüm faz çalışmalarına sahip bir aşıdır. Bu noktada Sn. Sağlık Bakanı’nın “aşı olmayanlar düzenli olarak PCR testi yaptıracak” açıklaması da talihsiz ve aşı olmaya zorlayıcı bir açıklama olmuştur. Madem aşı olmuyorsun, öyleyse 2 günde bir gidip sıraya girip test yaptıracaksın, bu şekilde hayat bir süre sonra çekilmez hale gelecek ve sonunda pes edip, aşı olup kurtulayım noktasına geleceksin. Dolaylı da olsa, aşı olmaya zorlayıcı bu gibi dayatmalara karşıyız” şeklinde konuştu.
'Zorunlu PCR Testi Genelgesinin İptali İçin Danıştay'a Başvuracağız'
"Madem aşılama bulaşı önlüyor, öyleyse aşı olanları korumak adına olmayanlardan neden PCR testi isteniyor?" sorusunu yönelten Genel Başkanımız açıklamasına şöyle devam etti: “Aşı bulaşı önlemiyorsa neden milyonlarca insanımıza defalarca aşı yapıyoruz? Diğer taraftan bu PCR Testi kararının uygulanması da mümkün değildir. Zira aşılanmayı tercih etmeyen 21 milyon insanı 48 saatte bir PCR testine tabi tutmanız halinde, siz ülke olarak her ay 200 milyonun üzerinde, (günde 10 milyona yakın) PCR testi yapmak durumundasınız ki bu, imkânsızdır. Tüm bu gerçekler ışığında, Yeniden Refah Partisi olarak; bu yanlıştan dönülmesi, aşı olmak istemeyen insanlarımızın dolaylı olarak da olsa aşıya zorlanmaması için, İçişleri Bakanlığı’nın 81 İlin valiliklerine gönderdiği, aşı olmayanları 2 günde bir PCR testine mecbur bırakan genelgesinin iptali için önümüzdeki hafta içinde Danıştay’a resmi başvuruda bulunacağız."
Afganistan'da Huzur ve Barış İçin Türkiye'ye Büyük Sorumluluk Düşüyor
Son olarak Afganistan'daki son gelişmelere de değinen Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, “Kaba kuvveti ve menfaati hak sebebi sayan ABD Yönetimi ve arkasındaki güçlerin, bozuk zihniyetleri ve çarpık hak anlayışları nedeniyle ellerini sürdükleri her nokta perişan olmakta, askerlerini gönderdikleri her coğrafyada kaos hâkim olmaktadır. Faili şaibeli 11 Eylül 2001 olaylarını bahane ederek gerçekleştirilen uluslararası müdahalenin, aradan geçen 20 senenin sonunda Afganistan’ı getirdiği nokta ortadadır. ABD güçleri girdikleri bölgeye her zaman olduğu gibi yine çatışma, kaos, kan ve gözyaşı getirmişlerdir. Aynen Irak’ta olduğu gibi Afganistan da müdahale sonrası eskisinden daha da karmaşık ve problemli hale gelmiştir. En son Kabil’de patlayan bombalar da bunun açık bir göstergesidir. Bu noktada 20 seneden fazla zamandır D-8 Organizasyonu’nun kuruluş amaçlarına uygun şekilde, aktif olarak çalıştırılmamasının, D-60’ın hayata geçirilmemiş olmasının ne acı sonuçlara yol açtığını aynen Suriye, Irak ve Yemen’de gördüğümüz gibi Afganistan’da da gördük. 1979’da başlayan Sovyet işgalinden itibaren 40 seneden fazla zamandır huzura ve barışa hasret kalan Afganistan’da; Silahların tamamen susması, barış, kardeşlik, birlik ve beraberliğin tesisi, yeniden imar ve inşa sürecinin başlaması için başta Türkiye olmak üzere, Afganistan’a komşu olan D-8 üyesi İran, Pakistan ve Afganistan ile sınırı olan Tacikistan ve Özbekistan’ın süratle bir araya gelip gerçekleştirecekleri zirve ile Afganistan konusunda çözüme yönelik diplomatik adımları atması gereklidir. Afganistan’da dış güçlerin değil, Afgan halkının çıkarlarını önceleyen, kucaklayıcı ve birleştirici adımların atılması, barış ve kardeşliğin yeniden tesisi için Türkiye’ye büyük sorumluluk düşmektedir." ifadelerini kullandı.
Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan'ın Basın Açıklamasının
TAM METNİ
PAYLAŞIMDA ADALET YOK
Memur ve memur emeklilerinin maaşlarına yapılacak zam oranı 2022’nin ilk altı ayı için “yüzde 5 + enflasyon farkı, ikinci yarısı için “yüzde 7 + enflasyon farkı” oldu.
Merakla beklenen 3600 ek gösterge talebi de sözleşme kapsamına alınmadı.
Bu maaş zamları “gerçek enflasyon artı yüzde 5” olarak uygulansa gayet güzel olur. Bugün bağımsız kuruluşların yaptığı hesaplarda gıda enflasyonu yüzde 40’ı buluyor. Dolayısıyla “yüzde 45” maaş zammı yapılması gerekir.
Ancak Hesaba alınacak enflasyon gerçek enflasyonla ilgisi olmayan ‘özel sipariş’ bir enflasyon oranı olacak ve böylece bu zam oranlarıyla milyonlarca memur ve emeklimiz her zaman olduğu gibi 2022 yılında da yoksulluğa mahkum edilecektir…
Memur ve emeklilerimizin yüzü, işbaşına gelir gelmez maaşlarına “yüzde 50 zam” yaparak işe başlayacak olan Yeniden Refah iktidarında gülecek...!!
.........................................................................
Ülkemiz dünya fındık üretiminin yaklaşık %70’ini tek başına üretmektedir. Türkiye fındık üretiminde dünyada en büyük üretici olmasının yanında aynı zamanda en büyük ihracatçı konumundadır.
Fındıkta oluşan üretim maliyetinin hem ziraat odaları hem üretici birlikleri tarafından yapılan hesaplamalarda kg maliyet fiyatının 25,60 TL olduğu dikkate alınırsa, bu seneki fiyatların en az 35- 40 TL düzeyinde olması normal bir beklentidir.
Ancak 2021 yılı fındık mahsülünün TMO tarafından alım fiyatları Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 27,00 TL, levan fındığın kg fiyatı ise 26.50 TL olarak açıklanmıştır.
Maalesef açıklanan bu fiyatlar üreticilerde büyük hayal kırıklığı oluşturmuştur. Bu fiyatlar, bu yıl girdi maliyetleri de artmasına rağmen, geçen seneki dolar bazında oluşan 3,30 Dolar’dan aşağıda, 3,10 Dolar fiyatına denk gelmektedir.
Dünyadaki en büyük üretici ve en büyük ihracatçı konumunda olan Türkiye’nin, fındık fiyatını çok daha yüksek tutarak ülke üreticisini korumak yerine, diğer ülkelere ucuz hammadde olarak satmasının bir mantığı yoktur.
Dünyada tekel üretici noktasında olduğumuz, rekabet gücümüzle hiçbir ülkenin baş edemeyeceği bir üründe üreticimizin kaderini adeta yabancı sermayenin insafına terk etme garabetinden ne zaman kurtulacağız ?
Dünya çikolata sanayisinde ikamesi başka bir ürün ile yapılması mümkün olmayan fındığımızın hak ettiği öneme ve fiyata kavuşması için acilen önlemler almak için neyi bekliyoruz ?
Oysa ki 54. Hükümet döneminde Merhum Erbakan Hocamız fındık fiyatını yüzde 110 arttırmıştı....!!
(75 bin TL’den, 160 bin TL’ye çıkarıldı.)
İŞTE MİLLİ GÖRÜŞ FARKI …!!
Hem memur ve memur emeklisi maaş zamları, hem de fındık ve hatta daha önce açıklanan çay fiyatları bize Ardahan’daki amcamızın sözlerini hatırlatıyor;
”Erbakan Hoca’nın 11 ayda verdiğini, bunlar 19 senede veremedi”
“Önce Millet” diyen Milli Görüş nerede, “Önce imtiyazlılar”, “Önce dış güçler” diyenler neredeeee……!!
NE MUTLU Kİ ARTIK YENİDEN REFAH VAR….
EN KISA ZAMANDA GELECEĞİZ VE MEMURUN, EMEKLİNİN, ÇİFTÇİNİN YÜZÜNÜ YİNE BİZ GÜLDÜRECEĞİZ…!!
..................................................................................
EĞİTİM SİSTEMİMİZ İFLAS ETTİ
“2021 YKS sınav sonuçları” ulkemizin geleceği açısından malesef çok vahim bir tabloyu ortaya koymaktadır.
2021 Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na toplam 2 milyon 416 bin 974 aday katılmıştır.
İlk oturuma katılan adayların yüzde 32’si (3’te 1’i) barajın altında kalmıştır.
40 soruluk matematik testindeki doğru yanıt ortalaması 5 olmuştur.
YKS’nin Birinci oturumu olan TYT’de
• Sayısal’da her 100 öğrenciden 44’ünün sayısal puanı, barajın altında kaldığı için hesaplanamamıştır.
• Sözel puan türünde adayların yüzde 66’sı barajı geçememiştir.
• Eşit ağırlıkta barajı geçemeyen öğrencilerin oranı ise yüzde 64 olarak gerçekleşmiştir.
YKS’nin ikinci oturumu olan AYT’de;
Sayısal puan türünde öğrencilerin yüzde 38’i, Sözel puan türünde yüzde 40’ı, Eşit Ağırlık puan türünde yüzde 52’si barajın altında kalarak SINAVI GEÇEMEMİŞTİR.
Bu sonuçlara göre, 2021 YKS’de barajı geçme oranlarının 2020 YKS’ye göre belirgin bir biçimde düştüğü görülmüştür.
ÖSYM raporlarına göre;
İlk oturumdaki 40 soruluk Türkçe testinde adayların net ortalaması 18 olmuştur.
Adayların 20 soruluk Sosyal Bilimler testindeki net ortalaması 8'de kalmıştır.
Türkçe ve Sosyal Bilimler alanları malesef bu şekilde sonuçlanmışken, sayısal alanlardaki sonuçlar daha da vahimdir.
40 soruluk Temel Matematik testinin net ortalaması sadece 5 olmuştur.
20 soruluk Fen Bilimleri testinde adayların ortalaması sadece 3 net olmuştur.
Benzer bir tablo, sınavın ikinci oturumu olan AYT’de de yaşanmaya devam etmiştir;
Türk Dili ve Edebiyatı testindeki 24 sorunun net ortalaması 6,
10 soruluk Tarih testindeki net ortalaması 2,
40 soruluk Matematik testindeki net ortalaması ise 5,2 olarak gerçekleşmiştir.
Adayların, 13 sorunun yer aldığı Kimya ve Biyoloji testlerindeki net ortalaması ise sırasıyla 1,4 ve 1,8 olarak gerçekleşmistir.
Geçen yıl ve bu yıl AYT’de barajı geçme oranları şöyle gerçekleşmistir :
Sayısal: 2020 %58,60, 2021 %42,04
Sözel: 2020 %83,02, 2021 %60,09
Eşit Ağırlık: 2020 %73,26, 2021 %48.04
YKS sınavı eğitim sistemimizin iflas ettiğini gösteren tek sınav değil malesef. LGS sınavında da benzer bir sonuç ortaya çıkmıştır;
Matematikte doğru ortalaması 20 soruda 4,2 olmuş, Fen Bilimleri’nin doğru cevap ortalaması ise 8,04 olarak kaydedilmiştir.
“Coronavirüs Sentetik ya da Hibrit bir virüstür, yani laboratuvar ortamında oluşturulmuş, doğal olmayan bir virüstür.”
(Nobel Ödüllü virolog, Fransız Profesör Luc Montagnier. AİDS Virüsü kâşifi ).
Ve anlaşılmaktadır ki, VİRÜS AŞININ YAPILABİLMESİ İÇİN ORTAYA ATILMIŞ BİR ARAÇTIR.
Temel hedef tüm insanlığın aşılanmasıdır ve bu aşıların yıllar içinde ne gibi sonuçlara yol açacağı bilinmemektedir.
Ortada AŞI değil, AŞI ADAYLARI vardır…
Faz aşamaları tamamlanmamış, Ruhsatları yok, Üretici firma ve Sağlık Bakanlığı dahil Kimsenin sorumluluğunu almadığı bu aşıların milyonlarca insana adeta zorla yapılması, hem tıbbi açıdan hem hukuki açıdan mahzurludur.
Tıpta tedaviden önceki birinci kural;
“Hastaya Zarar Vermeme Kuralı'dır. Hekimin ne yaptığını çok iyi biliyor olması ve tedaviden emin olması gerekir.
İçeriğini bilmediğiniz ve sonuçlarından emin olmadığınız bir tedaviyi veya bir aşıyı hastaya dayatamazsınız.
Böyle bir uygulama “Bilimsel değil Faşist” bir uygulamadır ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, ayrıca bizim Anayasamıza da ( madde 17 ) aykırı bir durumdur.
“Her bireyin tedaviyi reddetme hakkı olduğu gibi, aşı olmayı reddetme hakkı da vardır ve buna saygı duyulmalıdır.”
BİZ ASLA AŞI KARŞITI DEĞİLİZ, BİZ " AŞI ADAYI " OLAN RUHSATSIZ AŞILARIN İNSANLARA ADETA ZORLA UYGULANMASINA KARŞIYIZ.
ÖRNEĞIN HERKES ZATÜRRE AŞISI YAPTIRABİLİR, Zira ruhsatlıdır ve gerekli tüm faz çalışmalarına sahip bir aşıdır.
Bu noktada Sn. Sağlık Bakanı’nın “aşı olmayanlar düzenli olarak PCR testi yaptıracak” açıklaması da talihsiz ve aşı olmaya zorlayıcı bir açıklama olmuştur.
Madem aşı olmuyorsun, öyleyse üç günde bir gidip sıraya girip test yaptıracaksın, bu şekilde hayat bir süre sonra çekilmez hale gelecek ve sonunda pes edip, aşı olup kurtulayım noktasına geleceksin.
“Dolaylı da olsa, aşı olmaya zorlayıcı bu gibi dayatmalara karşıyız.”
Madem aşılama bulaşı önlüyor, öyleyse aşı olanları korumak adına olmayanlardan neden PCR testi isteniyor?
Aşı bulaşı önlemiyorsa neden milyonlarca insanımıza defalarca aşı yapıyoruz ?
Diğer taraftan bu PCR Testi kararının uygulanması da mümkün değildir.
Zira aşılanmayı tercih etmeyen 21 milyon insanı 72 saatte bir PCR testine tabi tutmanız halinde, siz ülke olarak her ay 200 milyonun üzerinde, (günde 10 milyona yakın) PCR testi yapmak durumundasınız ki bu, İMKÂNSIZDIR...
Tüm bu gerçekler ışığında, Yeniden Refah Partisi olarak;
Bu yanlıştan dönülmesi, aşı olmak istemeyen insanlarımızın dolaylı olarak da olsa aşıya zorlanmaması için, İçişleri Bakanlığı’nın 81 İlin valiliklerine gönderdiği, aşı olmayanları 2 günde bir PCR testine mecbur bırakan genelgesinin iptali için önümüzdeki hafta içinde Danıştay’a resmi başvuruda bulunacağız.
..................................................................................
AFGANİSTAN’DAKİ GELİŞMELER
Kaba kuvveti ve menfaati hak sebebi sayan ABD Yönetimi ve arkasındaki güçlerin, bozuk zihniyetleri ve çarpık hak anlayışları nedeniyle ellerini sürdükleri her nokta perişan olmakta, askerlerini gönderdikleri her coğrafyada kaos hakim olmaktadır.
ABD’nin doğrudan asker gönderdiği veya aracılar eliyle ajandasını uyguladığı Somali, Irak, Suriye, Mısır ve son olarak büyük bir üzüntü ile takip ettiğimiz Afganistan.
Faili şaibeli 11 Eylül 2001 olaylarını bahane ederek gerçekleştirilen uluslararası müdahalenin, aradan geçen 20 senenin sonunda Afganistan’ı getirdiği nokta ortadadır.
ABD güçleri girdikleri bölgeye her zaman olduğu gibi yine çatışma, kaos, kan ve gözyaşı getirmişlerdir.
Aynen Irak’ta olduğu gibi Afganistan da müdahale sonrası eskisinden daha da karmaşık ve problemli hale gelmiştir. (En son dün Kabil’de patlayan bombalar da bunun açık bir göstergesidir.)
Son olarak basına yansıyan haberlerde ABD’li savaş uçağı pilotları ve drone operatörleri Afganistan’da çok sayıda masum sivili öldürdüklerini itiraf ettiler.
Bu yaşananlar, ne kadar büyük maddi güce, ne kadar gelişmiş silahlara ve teknolojiye sahip olurlarsa olsunlar, doğru hak anlayışına sahip olmayanların insanlığa saadet ve selamet getiremeyeceğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu noktada 20 seneden fazla zamandır D-8 Organizasyonu’nun kuruluş amaçlarına uygun şekilde, aktif olarak çalıştırılmamasının, D-60’ın hayata geçirilmemiş olmasının ne acı sonuçlara yol açtığını aynen Suriye, Irak ve Yemen’de gördüğümüz gibi Afganistan’da da gördük.
2010 yılında ABD’li yetkililerin ülkedeki araştırmaları sonucu ortaya çıkan maden zenginliğinin “yaklaşık 1 trilyon dolar” olduğu ifade ediliyor.
Demir, bakır ve altın gibi madenlerin yanında Afganistan’ın dünyanın en büyük lityum yataklarından birine sahip olduğu da ortaya konuldu.
Lityum, şarj edilebilir cihaz ve pillerde, cep tlf pillerinde, geleceğin ulaşım aracı olan elektrikli otomobillerin bataryalarında kullanılıyor.
Bilim insanları Afganistan’ın sahip olduğu madenlerin özellikle 21’inci yüzyılın ekonomisinin temelini oluşturan, stratejik varlıklar olduğunu ifade ediyor.
Afganistan topraklarında ayrıca, 2 milyar tonluk rezervi ve %63’lük ortalama demir tenörüyle, İsveç’teki meşhur Kiruna yatağı ile boy ölçüşen demir yatakları bulunmaktadır. (Türkiye’deki en büyük demir yatağımız olan Divriği demir yataklarının, en iyimser hesapla, 38 milyon ton olduğunu söylersek, bu bölgedeki demir yatağının önemi daha kolaylıkla anlaşılabilir.)
New York Times gazetesinin 25 Temmuz 2017’deki haberine göre Trump Afganistan’daki madenler sebebiyle Afganistan’dan ayrılmayacaklarını, bu madenlerden bir trilyon dolar beklediğini beyan etmiştir.
Böylesine büyük ve stratejik varlıklara sahip olan ve jeo-stratejik açıdan da çok önemli bir noktada yer alan Afganistan üzerinde dış güçlerin oyunları ve operasyonları da hiç eksik olmamıştır.
1979’da başlayan Sovyet işgalinden itibaren 40 seneden fazla zamandır huzura ve barışa hasret kalan Afganistan’da;
Silahların tamamen susması, barış, kardeşlik, birlik ve beraberliğin tesisi, yeniden imar ve inşa sürecinin başlaması için başta Türkiye olmak üzere, Afganistan’a komşu olan D-8 üyesi İran ve Pakistan ve Afganistan ile sınırı olan Tacikistan ve Özbekistan’ın süratle bir araya gelip gerçekleştirecekleri zirve ile Afganistan konusunda çözüme yönelik diplomatik adımları atması gereklidir.
Bölgenin istikrarı ve güvenliği, Afgan halkının selameti için Afganistan politikamız ABD’nin ajandasına göre değil, D-8 ve komşu Türk Devletleri ile işbirliği içerisinde oluşturulmalıdır.
Afganistan’da dış güçlerin değil, Afgan halkının çıkarlarını önceleyen, kucaklayıcı ve birleştirici adımların atılması, barış ve kardeşliğin yeniden tesisi için Türkiye’ye büyük sorumluluk düşmektedir.
Gelinen noktada, Milli Görüş Lideri Merhum Erbakan Hocamız’ın geçmişte İslam coğrafyasında tüm sorunlu konularda arabuluculuk rolünü en etkili şekilde gerçekleştirmesinden hareketle, bugün de biz Yeniden Refah Partisi olarak Afganistan konusunda arabuluculuk yapmaya hazır olduğumuzu kamuoyuna ve yetkililerimize bildiriyoruz.
Dost ve kardeş Afganistan’da bir an evvel barış, huzur ve istikrarın sağlanmasını diliyoruz.
UZUN LAFIN KISASI;
Ülkemizde ve dünyada tüm mazlumlar ve ezilenler, özellikle de İslam Alemi büyük bir hasretle bir kurtuluş bekliyorlar.
Bu kurtuluş dış güçlere teslim olmuş, faizci kapitalist sisteme esir olmuş olanlar eliyle değil, Milli Görüş eliyle olacaktır…