Siyasi İşler Başkanlığı Haftalık Raporu – 12.01.2023

MESCİD-İ AKSA BASKINI KABUL EDİLEMEZ

 

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in İsrail güvenlik güçlerinin eşliğinde Musevilerce kutsal sayılan İbrani takviminde ifadesini bulan Tevet ayının onuncu gününde (Asara BeTevet) Müslümanların kutsalı Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlenmesi son derece vahim bir gelişmedir.

 

Bu ve benzeri provokatif eylemlerin durdurulması yönünde uluslararası kurum ve kuruluşlar ve özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin harekete geçerek kutsal mekânlara ve vakıflara yönelik taciz ve saldırıların durdurulması ve uluslararası hukuk çerçevesinde korunması konusunda bir karar alması gerekmektedir.

 

Hiçbir meşruiyet zemini bulunmayan bu ve benzeri reflektif politik eylemlerin yeni sancılı gelişmeleri beraberinde getirmesi kaçınılmaz olsa gerek.

 

Mescid-i Aksa özelinde oluşturulmaya çalışılan yeni konjonktür hiç şüphesiz kaos ortamının yapı taşlarını döşemeye yönelik sinsi bir adımdır.

 

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in, kabul edilemez tek taraflı kışkırtıcı politikaları bir bakıma 1987 ve 2000 yıllarında ortaya çıkan İntifadaların yeniden tetiklenmesine ve tansiyonun yükselmesine neden olabilecek bir iç savaş senaryosundan başka bir şey olmadığını çok iyi görmek gerekir düşüncesindeyiz.

 

İsrail’in hiç olmadığı kadar karmaşık bir siyasi süreç yaşadığı bir dönemde 1 Kasım 2022’de yapılan genel seçimlerde yeniden hükümeti oluşturan Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu’nun bu yeni kabinesi, Filistin karşıtı  ultra sağcı Itamar Ben-Gvir gibi  siyasetçilerin Filistin sorunu konusunda “çözüm yerine çözümsüzlüğü” öncelemeleri ve barış formülünü ret etmeleri  karşısında özellikle İsrail ile İbrahim Anlaşması imzalayan bazı Müslüman ülkelerin son gelişmeler karşısında nasıl bir tavır içinde olacakları doğrusu merak konusudur.

 

1 Kasım 2022 seçimlerinde Dini Siyonizm Partisi ile blok oluşturan Otzma Yahudit (Yahudi Gücü) Partisi lideri Itamar Ben-Gvir’in geçmişte "ırkçılığı tahrik" ve "bir terör örgütünü desteklemek" suçlarından yargılanıp hüküm giymesi dikkate alındığında koalisyon ortağı olarak bundan böyle boş durmayacağı bir vakıadır.

 

Nitekim, 1 Kasım seçimlerinde blok oluşturduğu Dini Siyonizm Partisi ile “Batı Şeria”nın işgal edilmesi gerektiğini dillendirmesi son derece tehlikeli bir süreci beraberinde getirebilir.

 

Ez cümle, İsrail’in Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Mescid-i Aksa baskını kabul edilemez olduğunu ve bu davranışı telin ettiğimizi ifade etmek isteriz.

 

 

Doğan BEKİN
Genel Başkan Yardımcısı | Dış İlişkiler Başkanı

 

 

 

EYT DÜZENLEMESİNDE 17 AĞUSTOS 1999 DEPREM MAĞDURİYETİ GÖZ ARDI EDİLMEMELİDİR

EYT mağdurlarının uzun süren çabaları neticesinde, iktidarın istemeyerek de olsa düzenlemek zorunda kaldığı emeklilik sistemi, kamuoyuna açıklandığı üzere 8 Eylül 1999 tarihine kadar sigorta kayıtları olanları kapsamaktadır.

28 Mayıs 1999 tarihinde, DSP, ANAP ve MHP tarafından ANASOL-M hükumeti kurulmuş, 17 Ağustos 1999 tarihinde tarihimizin bilinen en büyük ve en hasarlı deprem felaketi yaşanmış, bu depremden 8 gün sonra 25 Ağustos 1999 tarihinde kabul edilen ve Resmi Gazete'de 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren yasa ile emeklilik şartları yeniden düzenlenerek 9 Eylül 1999 tarihinden sonra işe giriş bildirgesi verilen vatandaşların emeklilik yaşı kadınlar için 58 erkekler içinse 60 olarak belirlenmiştir.

Türkiye'deki çalışan nüfusun neredeyse yüzde 40'ı deprem bölgesi olan Marmara'nın İstanbul, Kocaeli, Bursa, Yalova, Eskişehir, Düzce, Tekirdağ ve Sakarya illerinde yaşamaktadır.

Deprem nedeniyle insanların canlarının derdine düştüğü bir dönemde alelacele çıkarılan bir kanunla 8 Eylül 1999 tarihine kadar SGK'ya işe giriş bildirgelerinin verilmesi istenmişti. Ancak o dönemde e-devlet uygulaması ve e-bildirge verme olanağı olmadığı gibi başta SGK İl Müdürlükleri olmak üzere neredeyse tüm kamu kurumları yıkılmış ya da yıkılma tehlikesi altında olduğu için faaliyetlerine aylarca ara vermiş, çalışamamıştır.

Enkaz altından sağ çıkarılan son insanımızın 24 Ağustos 1999 tarihinde kurtarıldığı göz önüne alınırsa o günkü 57. Hükümet, enkaz altından çıkıp hemen işe girmeyi ve hatta bunu yeterli görmeyip bir de işe giriş bildirgesi verilmesini şart koşmuştur.

Ayrıca 1999 yılı itibarıyla işe giriş bildirgeleri günlük değil 3 aylık olarak verildiğinden 8 Eylül 1999 tarihinden önce işe giren vatandaşların da tamamı 1999 yılının son çeyreğinde işe başlamış görünmektedir.

Bu nedenle işyerlerinde ve konutlarda büyük yıkımın yaşandığı deprem bölgesinde onbinlerce vatandaş ya işe girememiş ya da işe girmişse bile olağanüstü şartlar ve devlet bürokrasisi sebebiyle sigortalı görünememiştir.

Bu şartlar altında 9 Eylül 1999 tarihinden itibaren işe girebilen ya da sigortalı görünen vatandaşlar, 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalı görünenlerden 15-18 yıl sonra emeklilik haklarını elde edecek duruma düşmüşlerdir.

Bizler Yeniden Refah Partisi olarak, yapılacak son EYT düzenlenmesinde depremzedelerin ve depremzedelere yardıma gittiği için depremden dolaylı etkilenen kimselerin yaşadığı bu mağduriyetin giderilmesi için EYT kapsamının 31 Aralık 1999'a kadar genişletilmesini öneriyoruz. Kanun tekniği olarak tek bir bölge için kanun çıkarılamayacağı için bu hususta genel bir düzenleme yapılması gereklidir.

Çözümün ileriye dönük ikinci aşaması ise 2000 yılından sonra işe giren vatandaşlar için de ortak bir yaş ve prim günü tespiti ile adil bir düzenleme yoluna gidilmesi ve yaşıtlar arasında eşitliğin sağlanmasıdır.

Kamuoyuna saygı ile bildiririz.

Yeniden Refah Partisi Milli Siyaset Kurulları

Hukuk Politikaları Kurulu

VELİLERİN MENFAATLERİNİ GÖZETEN ÖZEL OKUL ZAM TAVANI %65 OLABİLİR Mİ?

 

Özel okullar için belirlenen %65’lik zam tavan oranı ne velilerimize, ne özel okul sahiplerine, ne de özel okullarda çalışan öğretmenlerimize fayda sağlayamaz! Ülkemizin içerisinden geçtiği yüksek enflasyonist süreç, her ne kadar düşüş eğilimine geçtiği ifade edilmiş olsa da halen dünya genelinde en yüksek 3. enflasyona sahip ülkenin Türkiye olduğu, yine Sefalet Endeksi’ne göre Türkiye’nin dünya birincisi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Enflasyonun düşüş eğilimine girmesi elbette bu vatanı seven her bir ferdin memnun olacağı bir durumu ifade etmektedir, ancak bu düşüşün bir süreç içerisinde olabileceği gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. 

 

Geçmiş dönemin telafisi niteliğinde olan enflasyona dayalı maaş zamları, asgari ücrette %54,6 oranında, kamu çalışanları ve emeklilerimiz için %30 oranında gerçekleşmiştir. Bu rakamlar, gerçek enflasyonun altında kalmakla birlikte, geçmiş dönemleri telafi etmekle ilgili olup, ücretli çalışanlarımızın henüz yeni yıla girmeden, dünyanın en yüksek üçüncü enflasyon oranı altında ezilmesinden başka bir sonuç oluşturmamaktadır. 

 

Böyle bir süreçte, 4 Ocak 2023 tarihi itibarıyla, Özel Okullar için belirlenen zam tavan oranları, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in ifadesi ile velilerimizin menfaatleri gözetilecek şekilde %65 olarak belirlenmiştir. 2023 yılına özel okullara yapılacak %65’lik zamdan daha düşük zam alarak %30 zamla başlayan velilerimiz, maaşlarına gelen zammın 2 katından fazla bir zam oranı ile karşı karşıya getirilmiştir. Bu zamların yanı sıra yemek, özel okul üniformaları, kitapları, servis ücretleri ve kırtasiye masrafları gibi birçok kalem, velilerimizin aldığı zamlardan çok daha yüksek düzeylerde, denetimden uzak ve sınırlandırılmamış oranlarda artmaktadır. Velilerimiz, bu malzeme ve hizmetler üzerinden, fiyat dengelemesi için yapılacak örtülü zamlarla muhatap olma durumunda kalacaktır. 

 

Dolayısıyla velilerimiz nasıl oluyor da özel okul zamlarının altında ezilmeyecektir? Velilerimiz, bu sorunun cevabını Bakan Özer’den talep etmektedir. Hem ücretliye %30 zam vereceksiniz, hem okullara %65 zam yapacaksınız, hem de diğer masraf kalemlerindeki artışları sınırlandırmayacaksınız. Bu hesaba göre velilerimizin büyük bir bölümü bu zamların altında önemli derecede ezilecektir. 

 

Bu bakımdan velilerimizin zor tamamladıkları 2022 yılının ardından, 2023 yılında da yeni ekonomik sıkıntılara duçar olacaklarından başka resim ortaya çıkmamaktadır. Yeniden Refah Partisi olarak, Milli Eğitim Bakanı’nın %65’lik zamma neden sevindiğini elbette çok iyi biliyoruz. Sayın Bakan demek istiyor ki “biz AK Parti iktidarı olarak ülke ekonomisini öyle bir batırdık ki özel okulları normalde %200 zam ancak kurtarırdı, ama biz onları %65’e razı olmaya mecbur ettik”. Bizler, Sayın Bakanın mesajını anlıyor ve “ilk seçimlerde hem kendisini hem Cumhur İttifakını hem de aziz milletimizi bu sıkıntılardan kurtaracağımızın müjdesini veriyoruz.” 

 

Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda açıkça gördüğümüz üzere, özel okul girişimcilerimiz de benzer bir sıkıntıyı yaşamaktadır. Özel okulların sabit ve değişken maliyetlerindeki olağanüstü artışlar, TÜİK’in gösterdiği enflasyon rakamlarının bile kat be kat üzerinde iken, TÜİK’in hesapladığı TÜFE’ye göre belirlenen %65’lik zamla özel okullarımızın ayakta kalmaları beklenmektedir. Bu ekonomik dengesizlik sonucunda, geçtiğimiz yıllarda yaşanan okul iflaslarının yeniden yaşanılabileceği yönünde endişelerimiz söz konusudur. Sadece 2020-2021 yıllarında 938 özel okul kapanmış, 882 özel okul el değiştirmiş ve yaklaşık 5 bin öğretmen işsiz kalmış, 300 bine yakın öğrencimiz bu süreçten etkilenmiştir. Velilerin gelir düzeyindeki artış (maaş zammı dahil) – Özel okul fiyatlarındaki artış arasındaki dengesizlik nedeniyle özel okul kontenjanlarının doldurulamaması durumu ile karşılaşılmaktadır. 2022 yılı itibarıyla özel okullar; 2,5 milyon öğrenci kontenjanı olmasına rağmen 1,3 milyonu bile bulmayan sayıda öğrenciye hizmet vermektedir. 

 

Özel anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liselerde çalışan yaklaşık 166 bin; diğer kurs ve okullarda çalışan yaklaşık 77 bin öğretmenimiz bulunmaktadır. Yeniden Refah Partisi olarak özel okullarda çalışan öğretmenlerimizin birer tasarruf kalemi olarak görülmesinden büyük endişe duyuyoruz. Diğer bir endişemiz ise özel okullarda çalışan öğretmenlerimizin maaş, özlük hakkı ve iş güvenceleriyle ilgilidir. Özel okulların işletim maliyetlerinde meydana gelen birçok artışın yönetilemez boyutlara ulaşması ve bu hususlarda okulların yeterince desteklenmemesi nedeniyle, özel okullarda çalışan öğretmenlerimizin birer tasarruf kalemi olarak görülmesinden büyük endişe duyuyoruz. Asgari ücret 5.500 TL seviyesindeyken bile bu rakamın altında ücretler alan öğretmenlerimiz söz konusu iken, yeni ekonomik koşullar altında öğretmenlerimizin, iş güvencelerinin olmaması ve taban maaş uygulamasının hayata geçirilmemesi gibi nedenlerle, daha geniş kitleler halinde asgari ücrete eşitlenmiş veya asgari ücretin de altında maaşlarla çalıştırılmasından büyük endişe duyuyoruz. 

Müsbet muhalefet yapma şiarımızla, iktidarı uyarıyoruz: “Özel okullara yönelik mevcut yaklaşımınızla; ne velilerimizi, ne öğretmenlerimizi, ne sektörün destek personelini ve ne de özel okul sahiplerini korumayan sağlıksız bir yapı tesis edilmiştir. Bu sağlıksız yapıya müdahale edilmesi ve sektörün tüm paydaşlarının ayakta kalabilmelerini sağlayıcı ve sorunları kökten çözmeye yönelik kararlar alınması gereklidir”: 

 

1- Özel okullara öğrenci gönderen velilerimizin birçoğu maaşlı çalışan konumundadır. %30’luk bir zam yerine, onları gerçek enflasyonun üzerine zamlarla yaşayabilir hale getiriniz. Bizler Yeniden Refah Partisi olarak, yapılması gerekli zam oranın %150 olduğunu ilan ediyoruz. 

2- Özel okulların bütçelerine ve sürdürülebilirliğine olumsuz etkisi olmaması için özel okullardan alınan elektrik ve doğalgaz bedelleri sübvanse edilmelidir. Ayrıca okullarda yapılacak kira zam oranı düzenleme altına alınmalı, kiralardan ödenen stopajlar kaldırılmalı, SGK prim desteği getirilmeli, eğitimdeki KDV oranı %1 seviyesine çekilmelidir. 

3- Sektörü teşvik etmek amacıyla, özel okullarda bakım, onarım, tamirat, tadilat ve cihaz alımı gibi eksikleri gidermek üzere uygun şartlarda krediler alınabilme imkânı sağlanmalıdır. 

4- Özel okullarda hizmet veren öğretmenlerimiz için taban maaş uygulamasına geçilmeli ve kamuda çalışan öğretmenlerimiz ile maaş dengelemesi yapılmalıdır. Bu uygulamanın özel okullar üzerinde yapacağı olumsuz mali etkiyi azaltmak ve destek olmak amacıyla öğretmenlerin maaşlarından herhangi bir vergi alınmamalıdır. Ayrıca “öğretmenlik meslek ödeneği” adı altında çıkarılacak bir ödenekle geçiş sürecinde öğretmenlerimizin maaşlarının %10’unun kamu finansmanı ile karşılanması sağlanmalıdır. 

5- Özel okullarda çalışan öğretmenlerimiz için sözleşme şartları iyileştirilmelidir. Böylece öğretmenlerimizin gelecek endişesi ve baskısı altında eğitim-öğretim hizmeti vermeleri yerine, bu kaygılardan arındırılmış olarak mesleklerini icra etmeleri sağlanmalıdır.

6- Özel veya kamuda çalışan fark etmeksizin tüm öğretmenlerimizin; kamuya ait toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanma, müze, milli park, ören yeri, fuar, konser, tiyatro, sinema gibi sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklere ücretsiz olarak katılma gibi hakları sürdürülebilir hale getirilmeli ve güvence altına alınmalıdır. Böylece öğretmenlerimizin entelektüel faaliyetleri bakımından yapabilirlikten yoksunlukları en aza indirilmeli, kişisel gelişimleri teşvik edilmelidir. 

 

Benzer bir manzaranın velilerimiz, vakıf üniversiteleri ve vakıf üniversitelerinde hizmet veren akademisyenlerimiz ve destek personelleri arasında da görüleceği endişemizi bildirerek, bu hususlarla da ilgili gerekli planlamaların ve düzenlemelerin proaktif bir yaklaşımla şimdiden yapılması gerektiği hususunda iktidarı uyarıyoruz.

 

Yeniden Refah Partisi Milli Siyaset Kurulları

Milli Eğitim ve Yükseköğretim Politikaları Kurulu

 

Yayın Tarihi: 12 Ocak 2023 | Yayın Saati: 14:20:47