SİYASİ İŞLER BAŞKANLIĞI HAFTALIK RAPORU 06.06.2020

AMERİKA’DA YAŞANAN SON GELİŞMELER

Malum olduğu üzere geçtiğimiz günlerde ABD’nin Minneapolis kentinde son derece ibretlik bir olay yaşandı.  Amerikan polisi sahte para kullandığını iddia ettiği George Floyd isimli Afrika kökenli bir vatandaşın üzerine acımasızca çullandı ve herkesin gözü önünde boğarak öldürdü. 

Bu son derece üzücü görüntü tam bir zalimlik ve vahşet tablosu olarak hafızalara kazındı ve tarihe geçti...

Bu korkunç sahnenin kıvılcımıyla ABD’nin birçok eyaletinde başlayan protesto olaylarının önü de bir türlü alınamıyor.

ABD’de yüzyıllardır ırkçı bir anlayışla dışlanan, haksızlığa uğrayan Afrika kökenli Amerikalılar, George Floyd olayı sonrasında başlattıkları protesto hareketleriyle “artık yeter” demektedir.  Bu son olaylarla birlikte Amerika’daki hakim güçlerin tarihten gelen ‘Efendi-Köle’ zihniyeti, ırkçı, çifte standartçı, baskıcı anlayışı bu kez büyük bir dirençle karşı karşıya kalmıştır.

Peki bu olaylar karşısında ABD Yönetimi ne yapıyor ??

ABD Yönetimi dünya genelinde küresel emperyalist anlayışı gereği, kendi çıkarları gereği, aslında uluslararası hukuk normlarına göre terör örgütü olan, bulundukları bölgede karışıklık çıkaran, şiddet uygulayan bir kısım unsurları “özgürlük savaşçıları” olarak adlandırıp bunlara meşruiyet kazandırmaya çalışırken, diğer taraftan kendi ülkesinde haksızlık ve çifte standart karşısında tepkisini ortaya koyan, kendi vatandaşı olan göstericileri bizzat ABD Başkanı Trump’ın ağzından “üzerlerine orduyu göndermekle” tehdit ediyor. Bu tutum da “dünyaya demokrasi ve insan hakları dersleri vermeye kalkan” ABD Yönetimi’nin çifte standartçı, çelişkili ve iki yüzlü tavrının açık bir göstergesidir.

Şimdi tekrar tüm bu yangının kıvılcımı olan George Floyd hadisesine dönecek olursak;

Bizim ülkemizde bir polis memurumuzun 90 yaşında bir ninemizi sırtında taşıyarak evine götüren fotoğrafını düşünün, bir de insanlıktan nasibini almamış, kul haklarından, şefkat ve merhametten bihaber  Amerikan Polisi’nin ve ordusunun haline bakın.  Bizim polisimize, bizim milletimize elbette ki bu yakışır. 6 asır boyunca 3 kıtada adaletle hükmeden,  gittiği her yere huzur ve barış götüren bir ecdadın torunları olan bizlere yakışan budur.

Amerikan polisinin bu tavrı bizleri hiç şaşırtmamıştır.  NEDEN ?  Çünkü bu son yaşadığımız olay 1800’lü yıllarda Kızılderililere yapılanlarla, 1960’lı yıllara kadar Amerika’daki tüm Afrika kökenlilere köle muamelesi yapılmasıyla, Ebu Gureyb’de, Guantanamo ve Afganistan’da yapılan zulümlerle aynıdır da onun için. 

Bütün bu olaylar birleştirilince ABD’yi yönetenlerin, ABD’de güç ve yetki sahibi olanların gerçek zihniyeti bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Nedir o zihniyet ??  Kaba kuvveti hak sebebi sayan, “güçlüysem haklıyım, güçlüysem istediğimi yaparım” zihniyetidir.  Kendisi gibi olmayana zulmetmeyi, kendi menfaati için güçsüzü ezmeyi normal sayan bir zihniyettir. Zihinsel kodlarında şefkat, merhamet ve müsamaha diye birşey olmayan bir zihniyettir.

Amerika’da yaşanan tüm bu olaylar ABD Yönetimi’nin temel söylemlerini oluşturan ve küresel olarak uygulanması için çalıştıklarını ifade ettikleri   “demokrasi, eşitlik, özgürlük, insan hakları” gibi kavramlarla bizatihi kendilerinin hiçbir alakaları olmadığını da bir kez daha göstermiştir.

MİLLİ GÖRÜŞ TAM 50 SENEDİR NEDEN “Amerika bizim gerçek manada dostumuz olamaz” DİYOR, NEDEN “Amerika’dan bize bir hayır gelmez” DİYOR, NEDEN Amerika bizim ortağımız olamaz diyor ?? 

İŞTE BUNUN İÇİN …  ZİHNİYETLERİ BOZUK DA ONUN İÇİN…

Yaşanan bu söz konusu olayın diğer önemli boyutu da şudur;

ABD Polisi hangi gerekçeyle o Afrika kökenli vatandaşın üzerine çullanıp öldürüdü ?? O vatandaş bir mal veya hizmet karşılığında, bir emek karşılığında sahip olunmamış bir banknotu kullanmaya kalktı diye ...

Peki ya bir avuçluk imtiyazlı zümrenin elinde bulunan FED (Federal Reserve) tarafından, yıllardır basılan yeşil kağıt, milyarlarca Amerikan Doları karşılıksız değil mi ??  Elbette ki karşılıksız ...Niçin ?? Çünkü karşılığında bir mal, hizmet, emtia olmadan karşılıksız olarak basılıyor da onun için.

FED’in sahipleri sadece kağıt, mürekkep ve matbaa makinesinin elektrik sarfiyatı karşığında milyarlarca dolar basıyor ve bu karşılıksız, sadece yeşil bir kağıttan başka bir şey olmayan Amerikan Doları’yla bütün dünyanın ürettiği mal ve hizmete yattıkları yerden sahip oluyorlar.

Ve böylelikle bu yeşil kağıtla, yani en önemli sömürü aracıyla bütün dünyayı sömürüyorlar.

ASIL HIRSIZLIK BUDUR, ASIL HAKSIZLIK BUDUR, BU EN BÜYÜK ZULÜM VE EMEK SÖMÜRÜSÜDÜR ...!!

İŞTE BU DA MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN 50 SENEDEN BERİ SÖYLEDİĞİ BİR DİĞER GERÇEKTİR.

İşte bu sebeple Afrika kökenli Amerikalı George Floyd’un “nefes alamıyorum” diye haykırışı aslında, tüm dünya genelinde imtiyazlı zümrenin zulmünden ve sömürüsünden bunalan 7 milyar insanın haykırışıdır …!!

Bizler de Yeniden Refah Partisi olarak bütün bu gerçekler ışığında;  kuvveti, imtiyazı, menfaati hak sebebi sayan, bozuk zihniyetli ve bozuk sicilli ABD’nin,  AB’nin, G-20’nin peşinden giderek DEĞİL,  Yeniden Büyük Türkiye’yi kurarak ve Türkiye’nin öncülüğünde de İslam Birliği’ni ve tüm ezilenlerin birliği olan D-160’ı kurarak kurtuluşa ereceğimizi haykırıyoruz.

--------------------------

 

‘ASKIDA VEKİL’ UYGULAMASINA KARŞIYIZ

Siyasi tarihimiz, bir partiden seçilip, başka siyasi partilerde siyaset yapan milletvekili örnekleriyle doludur. Bunun en önemlilerinden birisi, siyasi tarihimizin ayıbı olarak hafızalara kazınan “Güneş Motel” operasyonudur. 1977 seçimlerinde, Adalet Partisi’nden seçilen 11 milletvekili, partilerinden istifa ederek, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuracağı hükümeti desteklemişler ve bu vekillerin çoğunluğu, kurulan hükümette bakan olarak görev almışlardır. CHP, hükümet kurmak için yeterli olmayan milletvekili sayısını, muhalefet milletvekillerini bakanlık koltuğu karşılığında transfer etmek suretiyle tamamlamış ve hükümet olmuştur. Siyasi ahlakı ve seçmen iradesini yok sayan bu ayıp, “ Güneş Motel Vakası “olarak siyasi tarihimizde yerini almıştır.

Bugün de Anamuhalefet Partisi, yeni kurulan partilere çağrıda bulunarak, seçimlere katılma hakkını kazanabilmeleri için, geçen seçimde uyguladıkları yöntemi hatırlatarak; “Ödünç Vekil” vermeye hazır olduklarını beyan etmiştir. Yapılması ihtimal dahilinde olan bir erken seçimde aynı yöntemi kullanacakları anlaşılmaktadır.

Burada milletimiz şu soruyu sormaktadır; Kendi partilerinden istifa eden milletvekilleri gerçekten ideolojik olarak partilerinden ayrılmış mı olmaktadırlar ? Yeni geçtikleri partiye gerçekten gönül vermiş bir üye ve vekil mi oluyorlar ? Bu sorulara ‘evet’ cevabını vermek elbette ki mümkün değildir. Bir senaryo yazılıyor ve tüm milletin gözü önünde bir oyun sergileniyor. Her şey bittikten sonra “Evli evine, Köylü köyüne” gidiyor.

Eğer bu tür uygulamalar, devam ederse, Ülkemiz ve Siyasi Partilerimiz, sürekli olarak iç ve Dış destekli operasyonlara ve komplolarla karşı karşıya kalacaktır. Millet irademiz sürekli zedelenecektir.

Aziz milletimizin, güzel bir hasleti var, imkanı olanlar, ihtiyaç sahiplerine ulaşması için, parasını kendileri ödedikleri ekmekleri, fırında veya bakkalda bulunan, bu iş için ayrılmış sepete bırakırlar. İhtiyaç sahipleri de para vermeden, ihtiyaçları kadar ekmeği buradan alırlar. Anadolu topraklarında bu güzel adet yıllardan beri vardır. Atalarımız “Teşbihte hata olmaz” derler. Biz de Yeniden Refah Partisi olarak, “Askıda Vekil Uygulamasına” karşı olduğumuzu bildirmek isteriz.

Kim “er meydanı”na çıkmak istiyorsa, bu meydana çıkmanın şartlarını taşıması gerekmektedir. Aynen Yeniden Refah Partimiz gibi, Türkiye genelinde teşkilatlanmasını tamamlayarak, alnının teriyle, bileğinin gücüyle, yarışa katılma hakkını kazanması gerekmektedir. Aksi halde milletimizin egemenlik hakkı ve millet iradesi çiğnenmiş olur.

…………………………………………………………………………

 

ETKB’ININ LİNYİT REZERVLERİ HAKKINDAKİ RAPORU, TERMİK SANTRALLERİN ARTIRILMASI İÇİN BİR SPEKÜLASYONDUR

Geçtiğimiz 2019 yılında en çok konuşulan, bu yıl da en çok konuşulacak konulardan biri de elektrik enerjisi elde etmek için linyit ve/ veya kömür kullandığımız termik santraller olmuştur.

Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın resmi beyanlarına göre 2005 yılına kadar bulunan bütün Linyit rezerv miktarımız 8,3 Milyar tondur. ETKB resmi sitesine göre, bu rakam mevcut Hükümet döneminde 19,3 Milyar tona çıkarılarak büyük bir mühendislik mucizesi( !) gösterilmiştir. Bir başka deyişle bütün Cumhuriyet döneminde bulunandan çok daha fazla son ondört yılda bulunmuştur.

Esasında Hükümet tarafından yapılmak istenen şey, Linyit ile çalışan Termik santrallerinin önünü açmak için yeni rezervler bulduk haberini yaymaktan başka bir şey değildir. Termik santral izinlerin verilebilmesini haklı gösterebilmek için yeni rezervlerin bulunduğu ilan edilmeli, toplum hazırlanmalıdır. Halen Linyit/ kömür kullanan 42 termik santral bulunmaktadır. Ayrıca Hükümetimizin 2019 yılı itibariyle üretim lisansı verdiği, 3995 MW gücünde 6 santral; Ön lisans alan 2240 MW gücünde yedi santral ve plan safhasında olan 2950 MW gücünde yedi termik santral daha bulunmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi ithal kömüre dayalı 8794 MW santral gücünü, 18086 MW gücüne çıkarmak için lisanslar vermiştir. Sadece geçen yıl ithal kömüre ödediğimiz rakam 4 milyar dolardır. Gelecek pek parlak gözükmemektedir.

Termik santrallere Filtre takma mecburiyeti koyması ise sadece sade vatandaşı oyalamaktan ibarettir. Termik santrallere Filtre takmak da tam çözüm olmayacaktır, zira atıkların hepsi tutulamamaktadır! Desülfürizasyon ünitesi (Flue Gas Desulfurization - FSD) SO2 gazının % 95’ini tutabilmektedir. Bu eski filtreler kömürle çalışan termik santralların NOX, CO, O3 gibi diğer atıklarını filtre etmez. Toz ve kül tutmaya yarayan elektrostatik filtreler % 95 - 99 oranında işe yarasa da, bir termik santralin en sık arızalanan üniteleri elektrostatik filtreler olduğundan ve her arıza süresince Santral sahiplerince üretimin durdurulup durdurulmayacağı belirsiz olduğundan, bu ünitelerin ne kadar işe yarayacağı da kuşkuludur.

Takılacak yeni filtrelerin bütün gazları tutacak kabiliyette yeni teknolojilere sahip olması gerekir. Elektrostatik kül-toz tutucu filtreler de, her dolduğunda, temizlenmediği sürece üretimi durduran elektronik uyarıcıya sahip olmalıdır.

Santral çevresindeki tarım topraklarına atılan ve biriken küllerin yaydığı Radon222 gazı önce Polonyum210’a, daha sonra da kurşun 206’ya dönüşerek, hem toprağı hem de havayı kirletmektedir.

Bu arada Son üç yılda rekor düzeyde (97 GW) kömürlü termik santral kapatılmıştır. Şubat 2018 itibarıyla, on Avrupa Birliği (AB) ülkesi (Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, İtalya, Portekiz) elektrik üretiminde kömür kullanımını sonlandırdı veya 2030’a kadar sonlandıracağını açıkladı. Bu bilgiler de, AB’ye girmek için çabaladığını ifade eden Hükümet tarafından ciddiye alınmalıdır.

KONUYLA İLGİLİ TV PROGRAMIMIN LİNKİ: https://www.youtube.com/watch?v=42rqZgSo_pM&t=555s

ETBK resmi sitesi KÖMÜR REZERV Linki: https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Komur

Prof.Dr.Doğan AYDAL

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı

AR-GE Başkanı

 

…………………………………………………………………………..

 

HAK VE ADALET MERKEZLİ MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ’NİNTARİHİ VE FİKRİ TEMELLERİ

Prof.Dr. Arif ERSOY*

D- Hayat Anlayışı

Dünya hayatı insan için geçicidir. Dünya imtihan yeridir. Bu nedenle kâinatta her şeyi çift olarak yaratan Allah, insanlara farklı iki alternatif arasında tercih özgürlüğü vermiştir. Gezegenimizin en gelişmiş varlığı olan insan hem yeryüzü imar ve ıslah edebilir. Hem de ifsat edebilir. Bakterilerin bir kısmı tahrip eder; bir kısmı ise, tamir eder. Yeryüzünü imar ve ıslah edenler hep insanlığı ileriye taşırlar. Dünyada barış ve dayanışmayı sağlarlar. Yeryüzünde ifsat (bozgunculuk) çıkartanlar ise sürekli çatışma ve savaşlara yol açarlar. Islah edilmesi mümkün olmayan köhne yapıları yıkarlar. Hak ile batıl mücadelesi, bir bakıma imar ve ıslah edenler ile ifsat ve tahrip edenler arasında sürüp giden mücadele tarihidir. Hazreti Âdem’den bugüne kadar devam eden bu mücadelede her zaman tercihini Hak ve adaletten yana yapanlar kazançlı çıkmışlardır. Geçici yenilgiler, tercihini Hak ve adaletten yana kullananların daha iyi hazırlanmaları ve eksikliklerini gidermeleri için toparlanmayı sağlama amacına yöneliktir. Daima Hakkı üstün tutanlar galip gelmişler ve geleceklerdir.

 

İnsan bu dünya hayatında başıboş değildir. Herkes yaptıklarından sorumludur. Yaptıklarının neticesini bu dünyada ve gelecek dünyada görecektir. Nihai hesabını ahirette Allah’a verecektir. İnsanların en güvenilir önderleri olan peygamberlerin verdikleri habere göre yeryüzünü imar ve ıslah etmek için çalışanlar cennete; ifsat ve tahrip edenler de cehenneme gidecektir. Bu dünya elde edilen geçici ve şahsi başarılar, başarılı olanların haklı olup olmamasına bağlı değildir. Nihai hesabın verileceği Allah (c.c.) adili mutlaktır.

 

Toplumlar, üyelerinin imar ve ıslah kabiliyetini geliştirmişler ise, bu dünyada mükâfatını göreceklerdir. Örnek toplumlar olacaklar ve ülkelerini barış diyarı (Silm Yurdu) haline getireceklerdir. Sosyal yapılarını egemenleri haklı kılacak şekilde oluşan toplumlarda fitne fesat devam edecek ve yapılan zulmün karşılığını dünyada göreceklerdir. Hiçbir toplum ve devlet zulümle âbad olmamıştır. Ülkesini barış yurdu haline getirememiştir. Toplumlar yaptıkları kötülüklerin cezasını bu dünyada görürüler.

 

Eğer insan, ilmi gerçekleri esas alır ve tercihini hak ve adaletten yana kullanır, sosyal hayatta barış ve dayanışmayı sağlar ise, yani “ıslah” ve “imar” görevini yerine getirir ise, dünyadaki imtihanı kazanır. Şayet tercihini, baskı ve dayatmacı yönetimleri desteklemek ve yeryüzünde haksızlıklara ve çatışmalara yol açanlardan yana kullanırsa, imtihanı kaybeder. Yaradılış gayesine aykırı hareket etmiş; fesat ve bozgunculuğa ortam hazırlamış olur.

 

Beşeriyeti tevhide ve adalete inanmaya davet eden peygamberler, sosyal hayatta hukukun üstünlüğünü sağlama ve adaleti tesis etmede örnek ve önder olmuşlardır. Peygamberler ve onların yolunu takip eden düşünürler, insanları ıslaha ve barışa (silme) davet ettiler. Söylem ve önlemleriyle insanlığa yol gösterdiler.

 

E- Toplum Anlayışı

İnsan, hem ferden kişilik sahibidir. Hem de içinde yaşadığı toplumun üyesidir. İnsan toplum içinde eğitilir.Toplum bir bakıma insanı yetiştiren bir öğretim ve eğim ortamıdır. İnsanı toplumdan ayrı düşünmek mümkün değildir. Toplum kişilerin hayatını sürdürmek için vardır. Fertler toplum içi değildir. İslam fertle toplum arasında denge sağlayacak ilkeleri içerir. Kişilerin yapması ve toplumun yapması gereken işler net ve açıktır. Ferdin yapamadığı işleri toplum yapar. Hem Sosyalizm, hem de Kapitalizm fert ile toplum arasında denge sağlayamamışlardır. Sosyalizmi toplumu ferdin önüne geçirmiş ve ferdin mutlu ve huzurlu olmasını sağlayacak bir ortam oluşturmadığı gibi Kapitalizm ferdi öne çıkarırken hem toplumu, hem de ferdi egemenlerin hizmetkârı haline getirmiştir. İslam’da fertle toplum arasında menfaat çatışması yoktur. Menfaat paralelliği vardır. Ferdi gelişme toplumu da geliştirir. Fertleri ihmal edilen toplum gelişemez. Fertle toplum menfaati arasında dengenin bozulması hem ferdi, hem de toplumu olumsuz yönde etkiler.

 

Bedenimizin bir parçasının bedenden koparılmasıyla o parçanın canlılığının son bulması gibi, insanın toplumdan ayrılması varlığının son bulmasına yol açar.  Toplumun üyesi olan insan,Kişiliğe sahiptir. Kişi olarak sorumludur. Özgür olarak yaşamak insanın temel arzularından birdir. Özgürlük ancak hukukun üstün olduğu bir ortamda sağlanır. Haklının güçlü olduğu ve keyfi kuralların uygulandığı bir ortamda insanın özgürlüğü sınırlıdır ve egemenlerin belirlediği daire içinde söz konusudur. İnsan iradesini başkaların hak ve hukukunu zedelemeden serbestçe kullanabilmelidir. Söylem ve eylemleriyle başkalarının özgürlüğünü ihlal edenlerin özgürlüğü bir bakıma tahakkümdür. Başkasının üzerinde hukuk dışı tahakküm kurmak isteyenler kendi hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine ortam hazırlarlar. Fert ile toplum ilişkiler, hukukun üstünlüğü ilkesine göre denge içinde sürdürülmelidir. Haklı olanı güçlü kılmayan toplum, despotların baskısından kurtulma şansını kaybeder.

 

İnsanın yeteneklerinden kaynaklanan bütün ihtiyaçlarının birey tarafından tek başına karşılanması mümkün değildir. Bundan dolayı insan, toplum içinde yaşama zorunda olan bir canlıdır. İhtiyaçların ortaklaşa karşılanması için toplum içinde iş bölümü, yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayacak kurum ve kuruluşların tesis edilmesi gerekir.

 

İnsanın, düşünme yeteneğinden kaynaklanan ihtiyaçlarına “ilmi” ihtiyaçlar, hissetme yeteneğinden kaynaklanan ihtiyaçlarına “ahlâkî “ ve “kültürel”, irade yeteneğinin yol açtığı ihtiyaçlarına “iktisadi” ve ünsiyet melekesinden kaynaklanan ihtiyaçlarına ise “siyasi” ihtiyaçlar diyoruz. Beşerin temel ihtiyaçları ilmi, ahlaki ve kültürel, iktisadi ve siyasi ihtiyaçlar olarak sınıflandırabiliriz. Diğer bütün ihtiyaçlar bu dört temel ihtiyacın türevidir.

 

İnanın dört temel ihtiyacın karşılanmasında kullanılan ölçüler şunlardır:

-       İlmi ihtiyaçların karşılanmasında  “doğru” veya  “yanlış”;

-       Ahlâkî ihtiyaçlarda  “güzel” veya “ çirkin”, “iyi” veya “kötü”;

-       İktisadi ihtiyaçların karşılanmasında “fayda” veya “zarar” ve

-       Siyaseti ihtiyaçların karşılanmasında ise “adalet ve “zulüm” ölçütleri kullanılmaktadır (A. Ersoy, 1995, s.49-51).

 

İnsanlar, yaradılışları gereği, dört temel yeteneğinden kaynaklanan bu dört temel ihtiyacını diğer insanlarla birlikte karşılar. Bunun için toplum halinde bir araya gelerek bu ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çeşitli sosyal müesseseler kurmuşlardır. Sosyal müessesler, dayandıkları dünya görüşü ve sosyal ihtiyaçlara göre tarih boyunca farklı şekiller almıştır. Medeniyetler, bireysel yeteneklerden kaynaklanan dini- ahlâki, ilmi, iktisadi ve siyasi ihtiyaçların karşılanması amacıyla dini-ahlâki, ilmi, iktisadi ve siyasi farklı müessesler kurmuşlardır. Sosyal yapıyı oluşturan bu kurumların oluşumu ve işleyişi toplumların teşkilatlanma tarzına göre farklı olmuştur.

 

Kâinatta yardımlaşma ve dayanışma hâkim olduğuna gibi insanlar arasında da dayanışma ve yardımlaşma doğaldır ve esastır. Bundan dolayı insanlar bir araya gelerek yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan kurum ve kuruluşlar oluşturmak suretiyle ihtiyaçlarını daha iyi karşılamakta ve ortak sorunlarını daha kolay çözmektedirler. Biri diğerine muhtaç olan insanlar, arasında menfaat çatışması yerine menfaat paralelliği esas olmalıdır. Sosyal kurum ve kuruluşlar menfaat paralelliğine göre kurulup işletilmelidir*.

 

Hak Merkezli Dünya Görüşü’ne göre insanlar yaradılışları itibariyle farklı fizik güç ve kabiliyetlere sahiptirler. Her insan gücü ve kabiliyetine göreceli alanlarda başarılı işler yapabilirler. Bu bakımdan biri diğerinin yardım ve desteğine muhtaçtır (M. Y. Essid, 1986, s.85-6). Aralarında yardımlaşma ve dayanışma ne kadar arttırılırsa, ihtiyaçlarını o oranda kolay karşılarlar. Toplumu oluşturan bireyler arasında ilişkiler “menfaat paralelliği” ilkesine göre düzenlenmeli. Taraflar arasında menfaat paralelliğine dayanan ticaret, tarih oyunca serbest olduğu yerlerde iş bölümü ve dayanışma yaygınlaştırılmıştır. Bundan dolayı ticari faaliyetlerin serbest cereyan ettiği her yer ve toplumlarda iktisadi gelişme süreci hızlı olmuştur.

 

Toplum içinde yaşayan insanlar arasında doğal olarak gruplaşma meydana gelir. İnsanlar arasındaki ilişkilerinde çekicilik olduğu gibi iticilik de söz konusudur. Bazı durumlarda insanlar bir hususta birleşirler, ortak hareket ederler. Bazı durumlarda insanlar arasında ayrışma öne çıkar. Sosyal hayatta esas olan insanları olumlu konularda ortaklaşa hareket etmelerine ortam hazırlamaktır. Olumsuz

 

*Tarih boyunca var olan medeniyetler, iki zihniyet göre kurumsal yapılarını oluşturmuşlardır. Menfaat paralelliği anlayışına göre kurumsal yapılarını biçimlendiren medeniyetlerde esas alan çatışma değil, barıştır. Çünkü sosyal hayatta bireyler biri birine muhtaç olduğu gibi sosyal gruplar da biri birlerine muhtaçtır. Bundan dolayı taraflar kendi aralarında nimeti de, külfeti de adil paylaşmalıdırlar. Kuvveti hak nedeni kabul eden zihniyete göre kâinatta çatışma olduğu gibi sosyal hayatta da çatışma vardır. Çatışmada neticede güçlü olan taraf kazanacaktır. Güçlü tarafın oyunun kurallarını belirlemesi doğaldır. Bu zihniyete göre paylaşımın kurlarını tarih boyunca çatışmada kazananlar belirlemiştir.   

 

Konular da insanlar arasındaki ayrışmayı artırma yerine, insanları ilimi konularda doğruda, ahlaki konularda iyi ve güzelde, iktisadi hususlarda fayda ve yararlı olan mal ve hizmetleri üretmede ve siyasette ise adaleti tesis etmede birlikte hareket etmelerine ortam hazırlanırsa sosyal hayatta barış ve dayanışma tesis edilir.

Peygamberler insanların müspet yönlerini öne çıkartarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı artırmada örnek ve önder olmuşlardır. Şeytan ve taraftarları ise, ilimde yalan ve yanlışları yaymakla, ahlâki konularda kötü ve çirkinlikleri öne çıkartmakla, iktisadi alanlarda kaynakları israf ederek ve siyasette ise baskı ve haksızlıkları öne çıkartarak sosyal hayatta çatışma ve huzursuzlukları yayarak yeryüzünü ifsat ve tahrip etmişlerdir (20 Kuran: sure:5, ayet:91).


Toplumu oluşturan ferler arasında esas olan ortak paydaları artırmak ve çatışmaya yol açacak ihtilafları azaltmaktır. Hak merkezli dünya görüşüne göre sosyal hayatta ortak paydaların artırılması insanların tevhid (tek İlah’a inanma) ve adalet bilincinin geliştirmekle mümkündür. Peygamberler insanların Tevhid ve adalet bilincini geliştirerek insanlar arasında şefkat (merhameti) ve sevgi (meveddet) bilincini geliştirmede örnek ve rehber olmuşlardır. Peygamberlerini rehber edinen âlim ve mürşitler, insanlar arasında şefkat ve sevgiyi yayarak sosyal barışı sağlamaya gayret etmişlerdir.

 

Şirk ve zulüm, insanlar arasında kin ve nefret yol açar. Şeytan ve hizbi ise, insanlar arasında düşmanlığı körükler, kin ve nefreti yaygınlaştırmaya gayret ederler. Şirk ve zulüm sevgi ve dayanışma bilincini erozyona uğratır. Çatışma ve kavgaları kaçınılmaz kılar. Kuvveti haklı olmanın nedeni sayan zihniyet, insanlık tarihi boyunca sürekli kin ve nefreti artırmıştır.

 

Batılı sömürgeci güçler, son dört yüzyıl boyunca gittikleri her yerde kin ve nefret tohumları ekmişlerdir. Toplumun katmanları arasında kin ve nefreti yaygınlaştırarak sömürülerini sürdürebilir kılmışlardır.

 

Tevhid ve adalet inancı, insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma bilincini geliştirir. İş bölümü içinde ortak sorunlarını çözme ve kaynakların verimli kullanılmasına yönelik gayretlerini artırır. Her ferdin şahsi işlerini, başkasının müdahalesine maruz kalmadan kendisinin yapması ve toplumsal işlerde diğer insanlarla iş bölümü ve yardımlaşmanın sağlanması sosyal barış ve dayanışmayı artırır. Milli Görüş’ün dayandığı temel ilkelere göre sosyal hayatta esas olan hayırda yarışmaktır. Fiziki çevreyi imar etmektir. Sosyal çevreyi ıslah emektir.

 

İnsanlar arasında menfaat paralelliğinin sağlanması, ancak sosyal hayatta hukukun üstünlüğü sağlanarak doğal hakların ihlal edilmemesi ve nimet-külfetin adil paylaşılmasıyla mümkündür. Toplum kişinin hak- hukukunu ve şahsiyetini korur. Kişi de gerektiğinde canını feda ederek (şehit olarak) toplumun varlığını korur. Milli Görüş anlayışı, Kapitalizmde olduğu gibi ferdin menfaatini öne çıkartarak toplumu ihmal etmez. Sosyalizmde olduğu gibi ferdi topluma feda etmez. Fertle toplum ilişkilerini dengede tutmayı amaçlardır.

 

Yayın Tarihi: 6 Haziran 2020 | Yayın Saati: 10:42:38