SÄ°YASÄ° Ä°ÅžLER BAÅžKANLIÄžI HAFTALIK RAPORU - 30.04.2020

HAFTALIK SÄ°YASÄ° Ä°ÅžLER RAPORU

30 NÄ°SAN 2020

 

DÄ°YANET Ä°ÅžLERÄ° BAÅžKANI’NIN CUMA HUTBESÄ°NE YÖNELEN HAKSIZ TEPKÄ°LER VE Ä°KTÄ°DARIN BU HUSUSTA ASIL YAPMASI GEREKENLER

 

24 Nisan 2020 tarihinde Hacıbayram-ı Veli Camii’nde kılınan cuma namazında Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Sn. Ali ErbaÅŸ’ın vermis olduÄŸu hutbe, bazı kesimler tarafından hedef tahtasına konuldu, acımasızca ve haksız bir ÅŸekilde eleÅŸtirildi.

Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanımız’ın söz konusu hutbesinde insan bedenini tahrip edici, saÄŸlığa zarar verici türlü hususlarla birlikte zina, Lûtilik ve eÅŸcinsellikten de bahsedilmiÅŸ ve “Ey insanlar! Ä°slam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. LûtiliÄŸi, EÅŸcinselliÄŸi lanetliyor.” Ä°fadeleri kullanıldı.

Bu ifadelerin  bazı siyasi kesimler, sivil toplum kuruluÅŸları, meslek odaları ve barolarca hedef alınması, hedef alanların sığ anlama kapasitelerini, yaÅŸadıkları toplumun deÄŸerlerinden kopuk olduklarını, ve maalesef ki zihinlerinin hala Ä°slam düÅŸmanlığı saplantısıyla iÅŸlediÄŸini yeniden ortaya koymuÅŸtur.

EVET, olayın özeti budur, böyle bir olaya bizim bir muhalefet partisi olarak; video klip çekerek, yazılı açıklamalar yaparak, sosyal medya üzerinden Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanımız’a sahip çıkan, destek olan paylaşımlar yaparak tepki göstermemiz gayet normal ve yerindedir.  Çünkü elimizden ÅŸu an için sadece bu gelmektedir.

PEKÄ° YA  Ä°KTÄ°DAR KANADI  ??  Ä°KTÄ°DAR PARTÄ°SÄ°NE MENSUP VEKÄ°LLER  ?? 

Ä°ÅŸin ilginç tarafı onlar da bizimle aynı ÅŸeyi yapıyor …

Diyanet Ä°ÅŸleri BÅŸk.’mıza gösterilen tepkilere sözlü olarak karşı çıkıyor, Sn. Ali ErbaÅŸ’ı destekleyen duygusal sosyal medya paylaşımları yapıyorlar …

Aynen herhangi bir vatandaşımızın veya Meclis dışındaki bir siyasi partinin yapabileceÄŸi gibi …

GÜLERMÄ°SÄ°NÄ°Z,  AÄžLAR MISINIZ  ??

Peki ya ellerindeki iktidar gücü ?? Yanlışı fiilen durdurma yetkisine bizzat sahip olmaları  ??  Her türlü yanlışı ve haksızlığı fiilen ortadan kaldırabilecek yetkiye sahip, Cumhuriyet tarihinin en güçlü iktidarı olmaları ??

Kimse iÅŸin bu boyutunu sormuyor, sorgulamıyor …

Peki ya  Diyanet Ä°ÅŸleri BÅŸk.’mıza gösterilen tepkilerin dayanağı olan,  hatta ve hatta  Sn. Ali ErbaÅŸ’ı sarf ettiÄŸi bu sözler nedeniyle hukuken sıkıntıya sokabilecek maddeler içeren “Ä°stanbul SözleÅŸmesi”ni bizzat kendilerinin imzalamış olmasına, 6284 Sayılı Kanunu bizzat kendilerinin çıkarmış olmasına ne diyeceÄŸiz ??

Yıllardır aile ve sosyal hayatla ilgili kanunlarımızı Batı’nın, AB’nin dayatmasıyla yapan ve yasalaÅŸtıranın bu iktidarın ta kendisi olmasına ne diyeceÄŸiz ??

Konunun asıl önemli olan bu boyutu da sorgulanmıyor …

Peki ya  tam 1000 sene Ä°slam’la yoÄŸrulmuÅŸ bu ülkede ÅŸu mübarek Ramazan ayında ücretli bir kanalda ahlaka aykırı bir gençlik dizisinin yayınlanmasına RTÜK eliyle engel olmayan, bir de üstüne üstlük bütün halka açık TV kanallarında, iktidara yakın kanallar da dahil olmak üzere bu ahlaksız dizinin reklamının yapılmasına göz yumanın bu iktidarın ta kendisi olmasına ne diyeceÄŸiz ??

Bu çok acı gerçek de maalesef ki göz ardı ediliyor …

ŞİMDÄ° YENÄ°DEN REFAH PARTÄ°SÄ° OLARAK, DÄ°B SN ALÄ° ERBAÅž’A BÄ°ZDEN DAHA ‘DUYGUSAL DESTEK MESAJLARI’ YAYINLAYAN Ä°KTÄ°DAR TEMSÄ°LCÄ°LERÄ°NE SORUYORUZ…

ÅžAKA MI YAPIYORSUNUZ, YOKSA ÇOK YAKIN GEÇMİŞİ DAHÄ° UNUTACAK NOKTAYA MI GELDÄ°NÄ°Z ??

Ä°stediÄŸiniz zaman bir gecede 10 tane KHK çıkaran, kimseye sormadan bu ülkede “sistem deÄŸiÅŸtiren”, Parlementer Sistem yerine BaÅŸkanlık Sistemi’ni getiren, istediÄŸiniz zaman jet hızıyla meclisten torba yasaları birer birer geçiren bir iktidar olarak “Ä°stanbul SözleÅŸmesi”ne mi gücünüz yetmiyor  ?? 6284 Sayılı Kanunu deÄŸiÅŸtirmeye mi gücünüz yetmiyor ??

HER TÜRLÜ YETKÄ°YE SAHÄ°P BÄ°R Ä°KTÄ°DAR OLARAK “Ä°STANBUL SÖZLEÅžMESÄ°”NÄ° VE BATI’NIN DAYATTIÄžI DÄ°ÄžER KANUNLARIMIZI ORTADAN KALDIRMADAN, ISLAH ETMEDEN, RTÜK’Ü GÖREVÄ°NÄ° TAM MANASIYLA YAPAR HALE GETÄ°RMEDEN, BU ÜLKEDE MEDYANIN YAPTIÄžI YAYINLARI BU MÄ°LLETÄ°N DEÄžERLERÄ°YLE UYUMLU HALE GETÄ°RMEDEN,

Ä°stediÄŸiniz kadar konuÅŸun, istediÄŸiniz kadar açıklama yapın, istediÄŸiniz kadar sosyal medya paylaşımı yapın, bu gibi vakalardan kurtulamayız … 

EÄŸer bu hayati öneme sahip konularda bu ÅŸekilde davranmaya devam edecekseniz biliniz ki;  YENÄ°DEN REFAH en kısa zamanda gelecek, ÖNCE Ä°STANBUL SÖZLEÅžMESÄ°’NÄ° YIRTIP ATACAK ve ayrıca gençliÄŸimizi, yeni nesillerimizi ifsad eden bütün bu yanlışlara  DUR DÄ°YECEK…!!

 

 

 

TEKELCÄ°  MESLEK ODALARINDAN,  ÇOKLU ODALARA

Av. Bayram SAKARTEPE

Yeniden Refah Partisi, Siyasi İşler Başkanı

 

Diyanet iÅŸleri BaÅŸkanı sayın Ali ERBAÅž ‘ın okumuÅŸ olduÄŸu,  Hutbeye karşı   Ankara Barosunun talihsiz açıklamalarını,  hayretle ve ibretle takip ettik. Ülkemizin, bu noktaya nasıl geldiÄŸini ve getirildiÄŸini üzülerek hep beraber gördük.

Milli GörüÅŸ, Siyaset Sahnesine çıktığı,  1969 yılından beri “ Önce Ahlak ve Maneviyat “ dedi.  Bu sözün bir slogandan öte, bir kimlik, bir duruÅŸ, bir ÅŸahsiyet ve her ÅŸeyden önce bir milletin mayası, ruh kökü olduÄŸu unutulmamalıdır. Åžimdi gelinen noktada, koca koca Kurumların, topluma öncülük (!) yapacak adamların, nasıl olup da ahlaksızlığı ve hayasızlığı savunduÄŸunu anlamakta  millet olarak zorluk çekmekteyiz.

Bunun için Milli EÄŸitim Politikalarımızın, ne kadar Milli olduÄŸuna, baÅŸka bir platformda, daha geniÅŸ bakacağız. Ancak Milli EÄŸitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un hazırlatmış olduÄŸu, “ Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸine Duyarlı Okul” projesinin kapsamının ve amacının, Hükümet tarafından  milletimize izah edilmesi gerekmektedir. Çocuklarımız küresel bir planın oyuncağı mı  yapılmak isteniyor ?. Yoksa Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nden daha büyük bir faciaya mı, imza atılıyor ? Yeniden Refah Partisi olarak, bu konunun takipçisi olacağımızın,herkes tarafından bilinmesini  isteriz.

Niyetimiz bataklığı kurutmak ise, Avrupa BirliÄŸi Uyum süreciyle baÅŸlayan ve Ä°stanbul SözleÅŸmesiyle devam eden, süreci iyi takip etmemiz gerekmektedir. Bu süreçte, dış dayatmalarla, milletimizin manevi deÄŸerlerine karşı  tüm kanun ve uygulamalar meÅŸrulaÅŸtırılmıştır.

11 Mayıs 2011 tarihinde Ä°stanbul SözleÅŸmesi imzalandı. 14 Mart 2012 tarihinde TBMM de oy birliÄŸi ile kabul edildi.  Meclis gündemine saat 22.50 de gelen tasarı, 23.16 da görüÅŸmeleri tamamlanarak, toplam 26 dakika gibi kısa bir süre de kabul edildi.  GörüÅŸmelerde ve oylamada,hiçbir milletvekili itiraz etmedi.  1 AÄŸustos 2014 tarihinde de resmi gazete de yayınlanarak yürürlüÄŸe girdi. 45 ülke tarafından imzalanan bu sözleÅŸme, 27 ülke tarafından onaylanarak yürürlüÄŸe konulmuÅŸtur.

Bu sözleÅŸmenin 4. Maddesi ile, LGBT yaÅŸam biçimine meÅŸruiyet kazandırılmış, 12. maddesi ile de “Toplumun Tüm Geleneklerinin Yok Hükmünde  olduÄŸu”, kabul edilmiÅŸtir.

Anayasanın,  90/son .m uyarınca uluslararası sözleÅŸmeler, hiyerarÅŸik olarak, kanunlardan daha üstün kılınmıştır. Dolayısıyla, Ä°stanbul SözleÅŸmesi hükümleri iç hukuk kurallarımızdan (kanunlarımızdan)  maalesef daha  yukarıdadır. 

Bütün bunlara raÄŸmen, Evrensel Hukuk tarafından da, Aile toplumun çekirdeÄŸi olarak kabul edilmektedir. Aile Toplumun geleceÄŸidir. Lutilik ise toplumun geleceÄŸine karşı iÅŸlenmiÅŸ bir cinayettir. Toplumun geleceÄŸini yok etmektir.  Ailenin korunması yaÅŸama hakkının korunmasıdır. Aile kurumunun yok edilmesine karşı yapılan bu saldırılar Evrensel Hukuk tarafından kabul edilemez.

Üzülerek  ifade etmek isteriz ki, Hükümet Türk Aile Yapısına karşı yapılan saldırıları önlemek yerine, saldırganlara yukarı da kısaca izah ettiÄŸimiz ÅŸekilde, hukuki zemin hazırlamıştır. Derhal, bu yanlıştan dönülerek, Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nden, Türkiye olarak, imzamızın çekilmesi ve uzantılı kanunların yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.

Ankara Barosu’nun, Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Sayın Ali ERBAÅž aleyhine yaptığı açıklamayı kabul etmek mümkün deÄŸildir. Bir toplumun ORTAK PAYDALARI vardır. Orada yaÅŸayan herkes ORTAK PAYDA haline gelen kurallara karşı, kendileri farklı kanaatte olsalar   dahi saygı göstermek zorundadır.  Ankara Barosu kendi görev alanına girmeyen bir konuda,  milletimizin Ä°nancına ve Toplumumuzun Ortak paydasına karşı saldırgan bir açıklama da bulunmuÅŸtur. Ä°çinde bulundukları toplumun Ortak paydalarını zedeleyenler,  o toplum da fitne ve fesat  sebebiyet verirler. Ankara Barosu, Topluma ve onu oluÅŸturan aileye karşı “Ä°nsan Hakkı” ihlalinde bulunmuÅŸtur.

Afrin operasyonu, esnasında da, bir baÅŸka meslek örgütü olan, Tabipler BirliÄŸi “ Toplum SaÄŸlığına aykırıdır” diye karşı çıkmıştır. Milletin deÄŸerlerine yabancı olan meslek örgütleri, kendi görevlerini ifa etme, üyelerinin Mesleki standartlarını yükseltme  gayretleri yerine, içinden çıktıkları toplumun deÄŸerleri ile mücadeleyi seçmeleri asla kabul edilemeyecek bir husustur.

Meslek örgütü yöneticileri, temsil ettikleri üyelerinin ittifak etmedikleri bir konuda, sadece yönetim yetkilerine dayanarak,açıklamada bulunmaları son derece yanlıştır. Ankara Barosunun yapmış olduÄŸu bu açıklamayı, Ankara Barosuna kayıtlı Avukatlar da kabul etmemiÅŸtir.  Pek çok Avukat, kendi Baro yönetimine karşı sosyal medyadan , bir kısmı da basın toplantıları  yaparak karşı çıkmıştır. Dolayısıyla, Kendi mensuplarının dahi kabul etmediÄŸi ve karşı çıktıkları, hayasız  fiili savunması 100 yıllık bir meslek örgütüne hiç yakışmamıştır.

Meslek örgütlerinin, kuruluÅŸ amaçları dışına çıkarak, Ä°deolojik  mücadele için konumlanması, o kuruluÅŸa üye,  mensupları tarafından da kabul görmeyen ve tasvip edilmeyen bir uygulamadır.  Bu tavırlar, meslek örgütlerinin TEKEL olmalarından kaynaklanmaktadır. Ülkemiz siyasal alan da çok partili demokratik yapıya geçeli yıllar olmuÅŸtur. Yine Çalışma hayatında, Çoklu Sendikal  mücadeleye geçilmiÅŸ olmasına raÄŸmen, Meslek örgütleri konusunda “Tek Parti Zihniyeti”  halen devam etmektedir.  Bu Tekelci ve Dayatmacı yapının mutlaka ve derhal deÄŸiÅŸtirilmesi gerekmektedir.

Bu yapı yerine, rekabetçi, ÅŸeffaf  ve aynı meslek grubu içinde birden fazla meslek örgütünün kurulmasına izin verilmelidir. Mesela, bir doktor Tabipler Odası’na kayıt olmak yerine,  baÅŸka bir Tabip odasına kayıt olma imkan ve özgürlüne kavuÅŸmalıdır. Yine Ankara’da ofisi olan bir avukat mevcut Baro yerine,  aynı ilde örgütlü, alternatif Baro veya Barolara kayıt olabilmelidir. Böyle bir Rekabet, Tekelci ve Dayatmacı anlayışları tasfiye edecektir. Yeniden Refah Partisi olarak, Bu TEKELCÄ° yapıdan milletimizi en kısa zamanda kurtaracağız.

Bu olaylar karşısında, Hükümet’in,  Muhalefet Partisi gibi eleÅŸtirel bir yaklaşım göstermesini de asla kabul etmiyoruz. Zira Aziz Milletimiz’in Ä°nancına ve DeÄŸerlerine aykırı, bu kanunları siz çıkartınız. EleÅŸtirdiÄŸiniz KiÅŸi ve Kurumlara, bu imkanları siz verdiniz. Bunların Yasal zeminlerini sizin hükümetiniz oluÅŸturdu. Milletin ve yıkılan ailelerin, periÅŸan olan çocukların yerine KADEM’in , AB’nin ve Küresel Emperyalistlerin sözünü dinlediniz. Aile yapımızı periÅŸan ettiniz.

Åžimdi Aziz Milletimiz’den özür dileyip, bu büyük yanlıştan dönme vaktidir. Bu vebalden kurtulma zamanıdır. Dağılan yuvaları, sönen ocakları tekrar kurtarma zamanıdır. Mensubu olmaktan ÅŸeref duyduÄŸumuz, Aziz Milletimizi sevindirme, Hayır Duasını alma vaktidir.  Mübarek Ramazan ayında Allahın rızasını kazanma vaktidir.

Yeniden Refah partisi olarak, ÖNCE AHLAK VE MANEVÄ°YAT  diyoruz. Hükümeti, iktidar olduÄŸunun farkına vararak, Muhalefet Partisi gibi davranmaktan vazgeçmeye davet ediyoruz. Olaylar karşında ÅŸikayetçi olmak yerine çözüm üretmeye Çağırıyoruz.

Hükümet’ten;

1)    Milli EÄŸitim Bakanlığı tarafından  hazırlanan , “ Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸine Duyarlı okul” projesinin kapsamının ve amacının,  ne olduÄŸunun  kamuoyuna açıklanmasını;

2)    Tekelci  Meslek örgütü yapılanmasına son vererek, Rekabetçi, Åžeffaf ve ÇoÄŸulcu meslek örgütlerine geçiÅŸ için, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını;

3)    Milletimizin sırtında hançer olan, baÅŸta Ä°stanbul SözleÅŸmesi olmak üzere, Türk Aile yapısını Dinamitleyen Kanunların yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz.

 

VatandaÅŸlarımızın,  beklentilerini yerine getirin, hem bizim hem de, Aziz milletimizin duasını alın;  Bu konu da, Hem biz hem de milletimiz sizi alkışlasın.

Yeniden Refah Partisinin genç ve ehil kadroları, Tarihi sorumluluklarını,  yerine getirmek için, Demir Çarıklarını giyerek, Ä°ktidar YürüyüÅŸünü  en kısa zaman da tamamlayacaktır.

Zafer İnanlarındır, Zafer Yakındır !

 

………………………………………………………………………………………

 

DÄ°YANET Ä°ÅžLERÄ° BAÅžKANLIÄžI ÜZERÄ°NDEN KUR’AN HAKÄ°KATLERÄ° VE Ä°SLAM ESASLARININ LÄ°NÇ EDÄ°LMEK ÜZERE HEDEF ALINMASI

 

Mahmut Altunsoy

Yeniden Refah Partisi, Mali İşler Başkanı

 

            Koronavirüs pandemisi kapsamında alınan tedbirler dolayısıyla kalabalık bir ÅŸekilde bir araya gelmenin virüsün bulaşıcılığı ve ölümcül tehlikesi nedeniyle önemli riskler taşıması dolayısıyla camiilerde vakit namazlarının cemaatle namaz kılınmamasına, cuma namazlarının kılınmamasına karar verilmiÅŸti. Bunun üzerine asırlardır cuma namazının kılındığı aziz topraklarımızda bu bağımsızlık niÅŸanesi ibadetin temsili de olsa sürdürülmesi adına az sayıda cemaatle cuma namazının belirlenen camiide kılınması söz konusu olmuÅŸtur.

 

            24.04.2020 tarihinde Hacıbayram-ı Veli Camii’nde kılınan cuma namazında Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Prof. Dr. Ali ErbaÅŸ’ın irat ettiÄŸi hutbe, bazı kesimlerce hedef alınmış ve sapkın zihinlerce saptırılmak hedeflenmiÅŸtir.

 

            Ä°slam’ın insana ve insanlığa verdiÄŸi kıymet nedeniyle beden ve ruh saÄŸlığına zarar verici her türlü ÅŸeyi men etmiÅŸ ve kıymet verdiÄŸi ve “Yaratılmışların en ÅŸereflisi” olarak nitelediÄŸi insanı korumaya önem vermiÅŸtir. Bahsi geçen hutbede de insan bedenini tahrip edici, saÄŸlığa zarar verici türlü hususlarla birlikte zina, Lûtilik ve eÅŸcinsellikten bahsedilmiÅŸtir. “Ey insanlar! Ä°slam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. LûtiliÄŸi, EÅŸcinselliÄŸi lanetliyor.” cümlelerinin bazı siyasi kesimler, sivil toplum kuruluÅŸları, meslek odaları ve barolarca hedef alınması sığ anlama kapasitesini, toplumuna bigane kalmayı, zihinlerinin hala Ä°slam düÅŸmanlığı saplantısıyla iÅŸlediÄŸini yeniden ortaya koymuÅŸtur.

 

            Ä°slam dinin barışçı ve esenlik vaadeden, toplumsal ve evrensel barışı öÄŸütleyen esaslarından bihaber biçimde niyetinden saptırılan bu hutbe içeriÄŸi ile Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı özelinde Ä°slam dini hedef alınmaktadır. Söz konusu hutbe içeriÄŸi, uzun zamandır ulusal medya, sosyal medya ve internet yayın platformlarında normalleÅŸtirilerek yaygınlaÅŸtırılması amaçlanan cinsel bozuklukların artık haddinden fazla bir ÅŸekilde topluma sunuluyor olması nedeniyle bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Hatta geç kalındığı dahi tartışılabilir. Diziler, filmler, sosyal medya yayınları, fenomen olarak adlandırılan ahlak teröristleri ve daha nice unsur ile hedef alınan toplumsal yapı ve genel ahlakın korunması milli ve manevi deÄŸerlerin nesillere aktarılması ve yaÅŸatılması bakımından büyük önem taşımaktadır. Fikir hürriyeti, düÅŸüncenin bağımsızlığı konularında her türlü sembolik çığırtkanlıkta ön safta yer alan baÅŸta barolar olmak üzere çeÅŸitli düÅŸünce kuruluÅŸları, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluÅŸlarının ortaçaÄŸ batısının garabetiyle bir anda tek avaz olarak ortaya çıkması tarafımızca kınanmıştır.

 

            Cinsel bozuklukların fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlık olarak ortaya çıktığı bireylerin kınanması ya da esenlik, barış ve hoÅŸgörü dini olan Ä°slam nazarında lanetlenmesi söz konusu deÄŸildir. Hutbede geçen metinde de bahsedildiÄŸi üzere fail olan bireylerin deÄŸil fiil olan Lûtilik ve EÅŸcinsellik ile zina eylemleri lanetlenmektedir. Tevbe kapısının yaÅŸam boyunca açık bırakıldığı Ä°slam dininde hiçbir bireyin lanetlenmesi söz konusu olmayacaktır. Genel saÄŸlığa, genel ahlaka, kamu yararı ve toplumsal yapıya, bireyin beden ve ruh saÄŸlığına zarar veren eylemler lanetlenmiÅŸtir.

            Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı özelinde Ä°slam’a saldırmak için sivri diÅŸlerini gösteren bu cenahın Ä°slam’ın esaslarına gönüllerini ve kulaklarını kapatmaları anlaşılabilir bir cehalettir ancak bir kısmı hukukçu olan bu zevatın okuduÄŸu metni de anlayamaması acınası bir durumdur.

            Ä°ÅŸin özeti Malcolm X’in ÅŸu sözlerinde yer bulmuÅŸtur. “Ä°slama sövmekten baÅŸka fikri olmayanlar; fikrin deÄŸil, Ä°slam’a sövmenin hürriyetini istiyor.”

 

            Bu vesile ile Ä°slami hakikatin yanında, her türlü nefret söyleminin karşısında yer aldığımızı bir kez daha dile getirerek Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Prof. Dr. Ali ERBAÅž’ı hedef alan eylem ve söylemleri kınıyoruz.

 

…………………………………………………………………………………………

 

SÖZDE 1915 ERMENÄ° SOYKIRIMINA KARÅžI DAHA GÜÇLÜ POLÄ°TÄ°KALAR GELÄ°ÅžTÄ°RMEMÄ°Z GEREKMEZ MÄ°?

DoÄŸan Bekin, 

Yeniden Refah Partisi, Dış İlişkiler Başkanı

Yahudi asıllı ünlü Siyonist Avukat Prof.Dr. Raphael Lemkin’in sözde Asuri ve Ermeni Soykırımı’ndan yola çıkarak 1944 yılında ülkemizi suçlayarak ilk kez dile getirdiÄŸi soykırım(genocide) ifadesini; ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Konvansiyonu’nu hazırlayarak tamamlamasından sonra, ne yazık ki her yıl ABD baÅŸkanları tarafından Ermeni Diasporası nezdinde Türkiye’ye karşı siyasi bir koz olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. 

Nitekim Demokrat Parti baÅŸkan adaylarından ve ABD eski BaÅŸkanı Barack Obama’nın yardımcısı olarak ta görev yapan Joe Biden, dün yaptığı açıklamada; “ABD baÅŸkanlığına seçildiÄŸim takdirde 1915 Ermeni Soykırımı’nı resmen tanıyacağımı taahhüt ediyorum” ifadesi son derece talihsiz bir açıklama olup, dışiÅŸleri bakanlığının bu konuyla ilgili sessiz kalmayıp bir açıklama yapması zarureti ortaya çıkmaktadır.

1918’dekurulan Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilk baÅŸbakanı olan Hovannes Kaçaznuni’nin 1923’te BükreÅŸ’te yapılan toplantıda TaÅŸnaksutyan Partisi tarafından sunulan raporunda, 1915 olaylarında TaÅŸnaksutyan yönetiminin de suçlu olduÄŸunu ve Müslümanlara yönelik katliamların yapıldığı açıkça itiraf ederken, Ermeni Devrimci Federasyonu( Dashnagtzoutiun)’un artık 1915 olaylarıyla ilgili yapabileceÄŸi hiç bir ÅŸeyin kalmadığını ve fesih kararının alınması gerektiÄŸi belirtilmiÅŸ olmasına raÄŸmen, sözde 1915 Ermeni Soykırımı her yıl Türkiye’nin önüne getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu konuda, birçok ülkenin Türkiye’nin yumuÅŸak karnı olarak görmeye çalıştığı sözde 1915 Soykırımı ile ilgili yaklaşımları son yıllarda siyasi bir argüman olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda yetkililer tarafından daha güçlü politikaların ortaya konulması artık bir zaruret halini almıştır.

ABD BaÅŸkanı Trump’ın, her yıl olduÄŸu gibi, bu yıl da, Osmanlı Devleti'nin son döneminde 1.5 milyon Ermeni'nin tehcir, katliam ve ölüm yürüyüÅŸü ile 'Büyük Felaket'( Meds Yeghern) ile yüz yüze kaldığını ifade etmesi tamamen Ermeni diasporanın yanlı ve algı operasyonuna yönelik söylemleriyle örtüÅŸmektedir. Aynı Trump’ın Ermeniler tarafından yapılan Hocalı Soykırımı konusunda hiçbir tepki vermemesi tam bir paradoks oluÅŸturmaktadır. 
Oysaki 1915 olaylarıyla ilgili dönemin Fransız Ä°statistik sonuçlarının ortaya koyduÄŸu gerçekler ve Justin McCarthy'nin Ermenilerle ilgili istatistiki rakamları tamamen aksini ifade etmektedir.
JUSTIN Mc Carthy’e göre ;


Anadolu’dan Ermeni Göçü:


Ülke ve Sayı: 


Rusya 400.000 (Kuzey Kafkasya’ya göç büyük oranda refah düzeyi nedeniyle yapılmıştır.)


Yunanistan 45.000


Fransa 30.000


Bulgaristan 20.000


Kıbrıs 2.500


DiÄŸer Avrupa ülkeleri 2.000

Kuzey Amerika 35.380


Suriye 100.000


Lübnan 50.000


Irak 25.000


Filistin ve Ürdün 10.000


Mısır 40.000


Ä°ran 50.000


DiÄŸer 1.000


Toplam mülteci 810.000


Anadolu’da kalan Ermeni sayısı 70.000


Rusya’ya yapılan büyük çoÄŸunluÄŸu daha müreffeh bir yaÅŸam için DoÄŸu Anadolu’dan Kuzey Kafkasya’ya yapılan 400.000 kiÅŸilik göç ve 1897-1914 tarihleri arasında Amerika kıtası ve Avrupa’ya göç amaçlı olarak özellikle Halep ve Beyrut’a yapılan göçler dikkate alındığında “Tehcir Kararı” ile Anadolu’dan OrtadoÄŸu ve diÄŸer yerlere yapılan zorunlu tehcirin rakamsal olarak diasporanın ifade ettiÄŸi 1.5 milyon Ermeni iddiasından çok farklı olduÄŸu ortadadır.

Özellikle, Fransızların Osmanlı Devleti için yaptığı istatistiki veri çalışmaları, salnameler ve Justin Mc Carthy’nin , ‘Osmanlı Anadolu’nun Nüfusu ve Ä°mparatorluÄŸun Sonu’ (The Population of Ottoman Anatolia and the end of the Empire) kitabı gibi araÅŸtırma sonuçlarının ortaya koyduÄŸu gerçekler büyük önem arz etmektedir.

Burada özellikle OrtadoÄŸu’ya yapılan göçler, Amerika’ya ya gitmek üzere olup, bu göç hareketi 1897’den itibaren hız kazanmaya baÅŸlamış ve tehcir kararından çok önce gerçekleÅŸmiÅŸtir. Beyrut limanı Amerika ve Avrupa’ya yapılan göç dalgasında kilit rol oynamıştır

.

Burada önemli bir konuya deÄŸinmek gerekirse, 1914 yılında Rusya’da 1.4 milyon Ermeni nüfus mevcut idi. Bu nüfusa Osmanlı topraklarından katılan 400.000 kiÅŸi eklendiÄŸinde 1916-1917 yıllarında Kuzey Kafkasya’daki Ermeni nüfusu 1.78 milyona yükselmiÅŸ olduÄŸunu görmek mümkündür. 1922 yılına gelindiÄŸinde ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler BirliÄŸi’ndeki Ermeni nüfusunun 1.1 milyona düÅŸtüÄŸünü görmek mümkündür. Buradaki % 25’lik ölüm oranı ve Amerika’ya göç dikkat çekmektedir.
Ermeni Diasporası, 1914-1922 tarihleri arasında Rusya’daki %25’lik Ermeni nüfusunun azalma sebebini sorgulamak yerine, abartılı rakamlarla 1915 olaylarını gerçeklerden saptırmaya çalışmaları dikkat çekicidir.

………………………………………………………………………………….

 

 

ÜLKEMÄ°ZDE FAALÄ°YET GÖSTEREN AMERÄ°KAN ŞİRKETÄ°’NE KIYAK

Bugün ülkemizde yapılan adaletsizlikler maalesef ki bu güzel ülkeyi  “YaÅŸanabilir Bir TÜRKÄ°YE” olmaktan alıkoyuyor;

-       Geçenden 12 $,  geçmeyenden 30 $ alınan köprüler,

-       Otoparkı araç garantili, kafeteryası müÅŸteri garantili, polikliniÄŸi hasta garantili bir biçimde ihale edilen, “yap-iÅŸlet-devret modeli” ile deÄŸil, ADETA “ben yiyemedim, sen ye modeli” ile yapılan “Åžehir Hastaneleri”,

-       Son derece büyük stratejik öneme sahip “Sakarya Tank Palet Fabrikası”na 50 milyon dolar bulunamazken, tam tamına 750 milyon dolar bulunup inÅŸa edilen ve sonrasında iÅŸletilemeyip daha açılmadan kapatılan “Ankapark” isimli lunapark,

-       Milyonlarca emeklimize bir yılda  “%4 + %4” maaÅŸ zammı verilirken, aynı anda DoÄŸalgaza bir ayda “%15 + %15” oranında yapılan zamlar,

-       Devlet tarafından toplanan verginin %70’inin dar gelirliden ve orta sınıftan, %30’unun zenginden toplanması, 

 

VE BÜTÜN BUNLARIN ÜSTÜNE, BÄ°RKAÇ GÜN ÖNCE  “Resmi Gazete”de yayınlanarak yürürlüÄŸe giren, ülkemizde faaliyet gösteren meÅŸhur bir Amerikan Gıda Åžirketi’ne yapılan kıyak…

VatandaÅŸa, küçük esnafa, KOBÄ°’lere gelince vergi üstüne vergi, ceza üstüne ceza, ABD menÅŸeili gıda ÅŸirketine gelince yüzde 70 vergi indirimi, KDV ve Gümrük vergisinden muafiyet ...

YENÄ°DEN REFAH OLARAK SORUYORUZ; HAK VE ADALET BU İŞİN  NERESÄ°NDEDÄ°R  ??

Bütün bu olaylar  Ak Parti – MHP Koalisyon Hükümeti’nin gelir ve nimetlerin adil bir ÅŸekilde paylaşılması, ekonomide nimet-külfet dengesinin saÄŸlanması demek olan “PAYLAÅžIMDA ADALET” prensibine aykırı icraatlarından birkaç tanesidir.

“Efendim bu yabancı ÅŸirketler istihdam saÄŸlıyor, ülke ekonomisine katkı saÄŸlıyor …” EVET  AMA; TR genelindeki milyonlarca KOBÄ°’lerimiz ve küçük esnafımız da istihdam saÄŸlıyor ve ülke ekonomisine katkı saÄŸlıyor …!!

Ä°çinde bulunduÄŸumuz zor günlerde “Milli Dayanışma Kampanyası”yla milletimizin zekat ve sadakalarının dahi toplanmaya çalışıldığı ÅŸu dönemde  Hükümet bir Amerikan ÅŸirketi için bu fedakarlığı nasıl yapıyor ??

Bir fedakarlık yapılacaksa, bu fedakarlık Anadolu’daki milyonlarca küçük esnaf ve iÅŸveren için neden yapılmıyor ??

Biz Yeniden Refah olarak “paylaşımda adalet”, “yönetimde adalet”  için geliyoruz ...

“Önce Amerikan Åžirketleri” DEĞİL, “Önce Millet”  demek için geliyoruz ...

Biz bu ülkede gelir ve servet dağılımında adalet için geliyoruz…

Biz  sadece imtiyazlılara deÄŸil, “Herkese Refah” için geliyoruz …

 

………………………………………………………………………………………………..

 

 

Prof.Dr.DoÄŸan AYDAL

Yeniden Refah Partisi Ar-GE Başkanı

BASIN BÄ°LDÄ°RÄ°SÄ°

27.04.2020

ÜLKEYÄ° BÖLÜNMEYE KADAR GÖTÜREBÄ°LECEK AB, ESPOO VE AARHUS SÖZLEÅžMELERÄ° ASLA Ä°MZALANMAMALIDIR

ESPOO (ÇED) SÖZLEÅžMESÄ°, sözleÅŸmeyi imzalayan taraf ülkelerin belirli yatırım faaliyetlerinin çevresel etkilerini planlamalarının erken bir aÅŸamasında, birlikte deÄŸerlendirme yükümlülüklerini ortaya koymaktadır. Ayrıca, devletlerin, Olumsuz çevresel etkiye sahip olması muhtemel bütün önemli projeleri birbirlerine bildirme ve danışma yükümlülüÄŸünü getirmektedir. SözleÅŸme 1991 yılında kabul edilmiÅŸ ve 10 Eylül 1997'de yürürlüÄŸe girmiÅŸtir.

Adı, çevre ile baÅŸladığı için oldukça masum görünen ve AB ülkeleri için çok da önemli olmayan bu sözleÅŸme, Türkiye için, kolonileÅŸmenin baÅŸlangıcıdır. Ülkemizi bölünmeye kadar götürecek olan ön sözleÅŸmelerdir.

AB-ESPOO SU ÇERÇEVE DÄ°REKTÄ°FÄ° (SÇD), her AB üyesi devletin, ulusal sınırları içinde bulunan nehir havzalarının yönetim planlarını hazırlamalarını AB topraklarının dışına uzanan “uluslararası !” nehir havzalarında ise ilgili devletlerle tek bir nehir havzası yönetim planı oluÅŸturmak için çaba harcamalarını, bunun mümkün olmaması durumunda; havza planlarını, nehirlerin kendi topraklarındaki bölümü için hazırlamasını ve AB komisyonuna iletmesini öngörmektedir.

Nehir havzası yönetiminde AB ülkeleri arasında iÅŸbirliÄŸi zorunluluÄŸu getirilmektedir. AB üyesi olmayan ülkelerle uygun eÅŸgüdümün kurulması için çalışılmasına yer vermektedir.

ESPOO sözleÅŸmesi sadece suya odaklı sözleÅŸmeler olmayıp, suya dayalı projeleri (baraj yapıları, yer altı suyu çekim iÅŸlemleri) ilgilendiren hükümleri bulunmaktadır.

ÖZETLE; AB, özellikle sınır aÅŸan sularımızın yönetiminin (AB, “Uluslararası Su” olarak adlandırmaktadır) AB’ye devredilmesini ve bu nehirlerin bulunduÄŸu havzalarda yapılacak yatırımları AB Ä°ZNÄ°NE baÄŸlamamızı istemektedir. Daha da ileriye giderek, bu nehirler ile ilgili proje hazırlarken Sınır ötesindeki ülke ve/veya ile anlaÅŸmamızı da istemektedir. Yani Fırat için Irak ve Suriye; Dicle için, Suriye ve yeni güney komÅŸumuz, yakın zamanda ABD desteÄŸiyle Devlet olması an meselesi olan PYD-PKK oluÅŸumu ile anlaÅŸmayı tavsiye etmektedir. Tabii Çoruh nehri için Gürcistan, Aras Nehri için, Türkiye, Azerbaycan, Ä°ran, Ermenistan uzlaÅŸmasını, Arpaçay için Ermenistan ile uzlaÅŸmamızı istemektedir.

Çevreyi çok önemsediÄŸini ifade eden AB’nin, Türkiye’de Nükleer santral kurulurken hiç sesi çıkarmamıştır. Yüzlerce dereyi tahrip eden, dere tipi hidroelektrik santralleri kurulurken sesi çıkmamıştır ( 23250 MW için tahribatlar yapılmış, sadece 7857 MW’lık santral kurulabilmiÅŸtir). DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu ile Trakya’daki topraklarımızda, 272’si kanserojen 2500 civarında kimyasal kullanılarak çıkartılmaya çalışılan Kayagazı’na, çıkartan ÅŸirketler AB ve/veya ABD kökenli diyerek itiraz etmemiÅŸtir. Çevreyi tahrip etmesi kesin olan “Kanal Ä°stanbul” ile ilgili tek kelime etmeyen AB, her nasılsa, DoÄŸu Akdeniz’de sondaj yapıp çevreyi kirletiyoruz ve bunun için kendilerinden izin almadık

diye, AB Komisyonu BaÅŸkan Yardımcısı Mogerini’nin imzasıyla, Komisyon adına, Mart 2018’de KINAMA yayınlamıştır. AB’nin gerçek yüzü budur!

AARHUS SÖZLEÅžMESÄ° ise, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) 25 HAZÄ°RAN 1998 tarihinde DANÄ°MARKA'NIN AARHUS ÅŸehrinde (ÅRHUS) Dördüncü Bakanlar Konferansı'nda "Avrupa için çevre" sürecinin bir parçası olarak kabul edildi ve 30 Ekim 2001'de yürürlüÄŸe girdi.

Aarhus sözleÅŸmesi; Çevresel konularda bilgiye eriÅŸim, çevresel karar verme sürecine halkın katılımı ve yargıya baÅŸvuru sözleÅŸmesidir. Konu bu ÅŸekli ile ortaya konulduÄŸunda AB üyesi ülkeler için hiçbir tehlike oluÅŸturmadığı gibi, oldukça izi bir sözleÅŸme olduÄŸu söylenebilir. Ancak konu Türkiye özeline geldiÄŸinde durum oldukça farklılaÅŸacaktır.

DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Bölgelerimizde 40 yıldır süregelen PKK olayı bilinmektedir. Mevcut Hükümet ve/veya gelecekteki Hükümetlerden biri bu bölgelerde yatırım kararı aldığında PKK sempatizanı birçok kiÅŸi veya STK’nın ertesi gün mahkeme kapısına koÅŸacaklarını rahatlıkla tahmin edebiliriz. Mahkemeler sonuçlanmadan, sonuçlansa bile baÅŸka kiÅŸiler tarafından yeniden mahkemeye müracaat edileceÄŸinden bu bölgelerde hiçbir yatırım yapılamayacaktır. Yatırım yapılamayan Bölgelerde iÅŸsizlik, yoksulluk artacak ve bedelini önce Hükümetler sonra Türkiye bölünerek ödeyecektir. AB’nin AB ortaklığı için bu sözleÅŸmeleri öncelikle imzalamamızı istemesinin sebebi budur.

Türkiye için Ä°ntihar hükmünde olan bu sözleÅŸmeleri ÅŸu ana kadar imzalamayan Hükümetimizin bu kararlılığını takdir ederken, CHP’nin 24 Temmuz 2014 tarihinde Sayın Sezgin Tanrıkulu aracılığıyla Mecliste Dönemin Dış Ä°ÅŸleri Bakanı Sayın Ahmet DavutoÄŸlu’na “bu sözleÅŸmeler neden imzalanmadı” ÅŸeklinde sorduÄŸu soruya da anlam vermekte zorluk çekiyoruz.