İsrail'in Cenin'e Yönelik Saldırısını Şiddetle Kınıyoruz!
İşgalci İsrail’in, işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria başta olmak üzere, 1967 Savaşı'ndan bugüne kadar işgal ettiği alanları ve Müslümanların kutsalı olan Kudüs'ü tamamen Siyonist İsrail egemenliği altına alma girişiminin bir sonucu olarak uygulamakta olduğu “hitkansut” projesi ile tecrit duvarları arkasına sıkıştırılan ve yek diğerinden koparılan Filistinlilere yönelik Cenin Mülteci Kampı’nda gün geçmiyor ki yeni bir saldırısı olmasın.
İşgalci İsrail’in uluslararası hukuku yok sayarak Batı Şeria ve Cenin Mülteci Kampı’nda uygulamakta olduğu bitmek bilmeyen saldırılar karşısında ABD’nin ve dolaylı olarak BMGK’nin duyarsızlık ortaya koyması saldırıların daha da artmasına neden olmaktadır.
ABD yönetiminin 2019 yılında yaptığı açıklamada, ‘İsrail'in Batı Şeria'da yer alan yasa dışı yerleşim birimlerini artık yasa dışı görmediğini açıklaması’ ve benzer şekilde ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Lapid’in, 14 Temmuz 2022'de Kudüs'te bir araya gelerek ABD-İsrail Stratejik Ortaklığı Ortak Deklarasyonu'nu imzalamaları, İsrail’in derinleştirilmeye çalışılan güvenliğinin yeni tezahürü niteliğinde olmuştur. Tek taraflı ve İsrail’i korumaya yönelik bu politikalar sonucu İşgalci İsrail’in Batı Şeria ve Cenin Mülteci Kampı’na yönelik saldırılarının daha da yoğunlaşmasına neden olmuştur.
Bu arada İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria bölgelerinde uygulamakta olduğu büyük yerleşim projelerine aynı hızla devam etmesi ve Batı Şeria’yı Kudüs’ten koparacak hedef projelerine adım adım yaklaşması karşısında dünya kamuoyunun suskun kalması kabul edilebilir bir durum değildir.
Sonuç olarak, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te şiddet politikalarıyla adım adım hedeflenen amacına ulaşmaya çalışan ve gün geçtikçe işgal alanlarında yasa dışı yerleşim alanlarını genişleten İşgalci İsrail’in son olarak Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği hava, kara ve füze saldırıları, uluslararası hukukun ihlali ve suç eylemidir. Filistinlilerin haklarını korumakla mükellef olan uluslararası kuruluşların bu konuda hiçbir adım atmaması uygulanmakta olan çifte standardın bir tezahürü niteliğindedir.
Yeniden Refah Partisi olarak İşgalci İsrail’in Cenin Mülteci Kampı’nda uyguladığı katliamı şiddetle kınıyor ve yetkilileri bir an önce harekete geçmeye davet ediyoruz.
Dr. Fatih Erbakan
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili
Bütçe Açığı Vergi Zamları ile Kapatılamaz!
KDV oranlarına yapılan zamlar ve her türlü vergi ve harçlara getirilen yüksek artışların ardından son olarak dün gece itibari ile akaryakıtta ÖTV oranına getirilen fahiş artış ile birlikte “dolaylı vergilere yapılan yüksek artışlar“ artık vatandaşlarımızı ezen ve kabul edilemez noktalara gelmiştir.
Bütçe açığının KDV, ÖTV ve çeşitli harçlar gibi dolaylı vergilere yapılan yüksek artışlarla karşılanmaya çalışılması, mal ve hizmetlerde yüksek zamlara sebebiyet vermekte, yüksek enflasyonu tetiklemekte ve vatandaşlarımızın alım gücünü iyice zayıflatmaktadır. Bununla birlikte asgari ücrete ve memur maaşlarına yapılan zamlar, yapılan yüksek oranlı vergi artışları ve enflasyon neticesinde eriyip gitmiş, vatandaşlarımızın mağduriyetlerine çözüm olamamış ve ceplerdeki yangını söndürmemiştir.
Bütçe açığının faturasını vatandaşlara kesen bu uygulamalardan bir an evvel vazgeçilmelidir.
Bunun yerine kamuda tasarruf tedbirleri ivedilikle alınmalı ve güçlü bir şekilde uygulanmalıdır. Kamuda israf bitirilmelidir.
Denk bütçe mutlaka hayata geçirilerek faiz giderleri azaltılmalıdır.
Ayrıca, dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki oranı düşürülerek; gelir vergisi, kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerin payı artırılmalı böylelikle zenginden daha fazla, dar gelirliden daha az vergi alan adil bir vergi sistemine geçilmelidir.
Bütçe açığının kapatılması, denk bütçenin hayata geçirilmesi için halka ilave yük yüklemek yerine, Yeniden Refah Partimiz’in ortaya koyduğu Milli Kaynak Paketleri’nden istifade edilmelidir.
Yeniden Refah Partisi olarak milletimizin refahı ve selameti için yetkililere uyarı vazifemizi yapıyor ve bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye devam edeceğimizi ifade ediyoruz.
Dr. Fatih Erbakan
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili
Avrupa Birliği’nden Önce Gümrük Birliği Anlaşmasının Acilen Güncellenmesi Gerekir
Sayın Cumhurbaşkanının gündeme yeniden getirdiği Avrupa Birliği üyeliği üzerine, “terörle mücadele”, “yolsuzlukla mücadele”,”Europol ile iş birliği”, “kişisel verilerin korunması”, “AB üyeleriyle adli yardımlaşma” ve “geri kabul anlaşması” kriterlerinin yeniden gündeme gelmesi ve buna uyulması şartının getirilmesi ve bunlara ilaveten, AB’nin dış politikadan sorumlu yetkilisi Joseph Borell’in, “Kıbrıs sorununun yeni Birleşmiş Milletler tasarıları uyarınca çözüme kavuşturulması” ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde tanımlanan temel değer ve özgürlükleri korumak” yanında Doğu Akdeniz’e vurgu yapması, Türkiye’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de geri adım atmasına yönelik olup, buradaki hak ve menfaatlerimizin Avrupa Birliği uğruna feda edilmesi asla mümkün değildir. Bu konuda geçmişte Gümrük Birliği Anlaşması konusunda yapılan hatanın bir daha tekerrür etmemesi adına tavizkar ve teslimiyetçi politikalardan uzak durarak bundan daha önemlisi olan Gümrük Birliği Anlaşması’nın bir an önce güncellenmesi kaçınılmazdır.
Türkiye ile AB arasında gerçekleştirilen müzakerelerin ardından 6 Mart 1995 tarihindeki Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar gereğince 1 Ocak 1996'da yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin açık pazarı konumuna getirmiştir.
Türkiye, söz konusu Gümrük Birliği anlaşması ile dış ticaretini tamamen Avrupa Birliği’nin denetimi ve boyunduruğu altına almış olup, bu anlaşmadan bağımsız hareket ederek üçüncü ülkelere kendi şartlarıyla müstakil şekilde istediği şartlarda ticaret yapması ve bağımsız tarife uygulaması mümkün olmamaktadır. Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması sonucu Avrupa Birliği’nin Ortak Gümrük Tarifesini uygulayacağını kabul etmekle bir bakıma 1838’de uygulanan Gümrük Tarifesinin bir benzerini uygulayarak ticaretimizi tamamen Brüksel’in kontrolüne bırakmış olmaktadır. Oysaki 1921 Anayasası’ndan günümüze kadar tüm Anayasalarda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Hiçbir surette hiçbir kişiye bırakılamaz” hükmü gereği 6 Mart 1995’te imzalanan ve süresi belirsiz olarak yürürlüğe konulması hiç şüphesiz Anayasanın 6. maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Türkiye ekonomisini tek yanlı olarak Gümrük Birliği Anlaşması ile Avrupa Birliği’ne bağlayan dönemin hükümeti, gümrükle ilgili politikalar konusundaki tasarruf yetkisini açıkça tek yanlı olarak Anayasa’nın 6. ve 90. Maddelerine aykırı olarak Avrupa Birliği’ne devretmiştir.
Sonuç olarak, Gümrük Birliği ülkemizi Avrupa Birliği’nin açık pazarı haline dönüştürmüştür.
Gümrük Birliği Anlaşması sonucu ülkemizin dış ticareti Brüksel’in kontrolü altına girmiş olup, Brüksel’den bağımsız hareket ederek üçüncü ülkelere istediğimiz şekilde ticaret yapamayacak bir duruma getirildik.
Gümrük Birliği ne yazık ki Milli ve Yerli sanayimizi korumasız düzeye getirmiştir.
Gümrük Birliği Anlaşması, 1838 tarihli “Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması” ile başlayan, bizi Duyun-u Umumiye’ye bir başka deyişle çöküşe götüren süreçle büyük bir benzerlik ortaya koymaktadır. Bu durum büyük vahameti ortaya koymaktadır.
Nitekim Sevr Anlaşması’nın 83. yıldönümünde, 2003 yılında İsveç’te yapılan toplantıda İsveç Sol Parti Lideri Ulla Hoffman, Kopenhag Kriterleri ile Sevr arasında paralellik kurarak “Avrupa Birliği bir anlamda Sevr’i Türkiye’ye kabul ettirmiştir” diyerek “AB, Türkiye'yi üyeliğe alacaksa Lozan Antlaşması ile yapılan hatayı düzeltmelidir. Kopenhag Kriterleri Sevr'in yerini tutmalıdır' ifadesi Avrupa’nın Türkiye’ye bakış açısının değişmediğini ortaya koymaktadır.
Ülkemiz aleyhine çok ağır şartlara haiz olan ve bir nevi modern kapitülasyonlarla eşdeğer olarak görülebilen Gümrük Anlaşması’nın Avrupa Birliği’ne girmeden önce Türkiye’ye süresiz olarak kabul ettirilmesi ve aradan geçen 28 yıla rağmen Türkiye’nin hala Avrupa Birliği kapısında bekletilmesi üzerinde düşünülmesi gereken vahim bir durumdur. Oysaki Avrupa Birliği’ndeki uygulama, Avrupa Birliği’ne tam üyelikle birlikte Gümrük Birliği Anlaşması yoluna gidilmesidir. Ne yazık ki şu ana kadar, Avrupa Birliği’ne üye olmadan bu anlaşmaya imza atan tek ülke Türkiye olmuştur. Oysaki 1981 yılında Avrupa Birliği’ne tam üye olan Yunanistan bile ancak beş yıl sonra Gümrük Birliği’ne üye olabilmiştir.
Gümrük Birliği anlaşması acilen güncellenmedikçe, İsveç’in NATO üyeliği de TBMM’ye getirilmemelidir. Zira Türkiye, aleyhine alınan Gümrük Birliği kararları üzerinde söz sahibi değilken ve karar yetkisi yokken bunları uygulamakla sorumlu tutulmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin Birlik içindeki rekabet avantajlarını kullanamamasına ve Birlik dışı ülkelerin önümüze geçmesine yol açmaktadır. Bu arada, Türk mallarını taşıyan TIR'larımız Birlik üyesi Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerde engelleyici muameleye tabi tutularak ihracatımız engellemektedir, bu durum bir an önce düzeltilmelidir. Ayrıca, iş adamları ve tır sürücüleri için vize rejimi kaldırılmalıdır. Son olarak, tarım ürünleri Gümrük Birliği kapsamına alınmalıdır. TBMM ve bütün TBMM üyelerine saygı ile duyurulur. Bu fırsat kaçırılırsa, buna imkân verenler, Yunanistan’ın NATO’ya alınmasında olduğu gibi tarih önündeki sorumluluklarından kaçamazlar.
Doğan Bekin
Genel Başkan Yardımcısı
İstanbul Milletvekili