SÄ°YASÄ° Ä°ÅžLER BAÅžKANLIÄžI HAFTALIK RAPORU - 12 - 02.04.2020

 

YARGI SÄ°STEMÄ°NÄ° HIZLANDIRACAK VE YÜKÜNÜ HAFÄ°LETECEK ÖNERÄ°MÄ°Z;  “TAHKÄ°M”

 Av. Bayram SAKARTEPE

            BilindiÄŸi gibi, ülkemizin en temel üç problemini sayın denilse, herkesin ittifakla sayacağı üç problem arasında mutlaka Adaletin saÄŸlanması, Adalet mekanizmasının hızlandırılması gelmektedir. Halkımız geç  gelen adaletin, adalet olmadığı kanaatindedir. Dolayısıyla iktidarların birinci görevi “Haklının hakkını süratle alıp, kendisine iade etmektir. Milletimizin beklentisi de bu yöndedir.

            Masanın karşı tarafından, yani Yargı camiası açısından baktığımız da ise, mahkemelerin iÅŸ yükü bir insanın kaldıracağının çok üstünde olup, ortalama bir dosyaya dört ayda bir duruÅŸma sırası gelmektedir. Hakimlerimiz ortalama her gün elli dava dosyasına bakmak zorunda kalmaktadırlar. DuruÅŸma günlerinde, her dosyaya birkaç dakika ayırarak, ancak çok sınırlı sayıda dosya bitirilebilmektedir.

          Aslında son 15 yılda ülkemizdeki adliyeler fiziksel olarak fevkalade yenilenmiÅŸ, imkanları artırılmıştır. Özellikle Adliye binaları daha önce, Hükümet konaklarının zemin katlarında birkaç odadan ibaretken, son dönemde, büyük ve gösteriÅŸli Adalet Sarayları yapılmıştır. ÖrneÄŸin Ä°stanbul ÇaÄŸlayan Adliye Binası Avrupa’nın; Ä°stanbul Anadolu Adalet Sarayı ise Dünyanın en büyük Adalet Sarayları arasında ilk sıralar da gelmektedirler.

          Ayrıca  Hükümet, adalet teÅŸkilatında görevlendirilmek üzere binlerce personel almaktadır. Bununla birlikte, Hükümet hukuk davalarında, arabuluculuk, ceza davalarında uzlaÅŸtırmacılık kurumlarını dava öncesi zorunlu hale getirmiÅŸtir. Buradaki amaç ise mahkemelerin iÅŸ yükünü, tarafları sulh olmaya davet ederek, hafifletmektir.

            Ancak maalesef ki bu fiziki ve insan kaynağı açısından iyileÅŸtirmeler adalet mekanizmasını hızlandıramamış ve milletimizin beklentilerine cevap verememiÅŸtir.

            Yeniden Refah Partisi olarak, Adalet mekanizmasının hızlandırılması ve toplumdaki adalet duygusunun tatmini; her ÅŸeyden önemlisi ise Adalet mekanizmasına duyulan güvenin bir an önce tesis edilmesi gerektiÄŸini ifade etmek isteriz. Bunun için ilk önerimiz, “Tahkim” sistemini etkinleÅŸtirmektir.

           Milli GörüÅŸ’ün hukuk anlayışında, vatandaÅŸlar arasında ”Akit Serbestisi” ilkesi hakimdir. Yani Devlet vatandaÅŸlarına belli bir sözleÅŸme ÅŸeklini dayatmaz. Taraflar özgürce istedikleri sözleÅŸmeyi yapabilirler. Bu sözleÅŸmeden dolayı, aralarında ihtilaf çıkarsa, o zaman Devlet mekanizması devreye girmektedir. Burada önerilen “Tahkim Kurumu”nu iÅŸletmektir. Taraflardan her biri, birer tane hakem atarlar. Bu iki hakem bir araya gelerek, problemi ittifakla çözmeye çalışırlar. Ä°ttifak edemezlerse, iki hakem, bir baÅŸ hakem atarlar ve böylece 3 kiÅŸilik hakem heyetinin kararı ile ihtilaf neticelenmiÅŸ olur.

            Bu mekanizma hayata geçirildiÄŸinde, öncelikli olarak ihtilaflar hızlı ve ucuz çözülmüÅŸ olacaktır. Bu ise Mahkemelerin iÅŸ yükünün çok büyük bir kısmını alacaktır. Uluslararası Hukukta aktif bir mekanizma olarak iÅŸleyen Tahkimi, yani hakemlik sistemini iç hukukta da etkin hale getirmemiz gerekmektedir.

            Bizim iktidarımızda avukatlar ve emekli hakimler arasından seçilecek “Hakemler” ile hakemlik yani tahkim müessesesini iÅŸler hale getireceÄŸiz. Hakemlerin verdiÄŸi kararlar yerel mahkeme kararı hükmünde olacaktır. Bundan dolayı, taraflardan birisi isterse, bir üst yargı yoluna denetim için götürebilecektir (Temyiz). Yine bu kararlar Ä°lam hükmünde olacağı için, hükmü yerine getirmeyen taraf için cebri icra yoluna da baÅŸvurulabilinecektir.

           Yargıyı hızlandıracak pek çok çözüm üretilebilir ancak, Milli GörüÅŸçüler olarak ülkemizde ve Dünya’da adaletin saÄŸlanmasının en etkili yolunun “Önce Ahlak ve Maneviyat” anlayışının kalplere yerleÅŸmesinden geçtiÄŸinin bilincindeyiz. Herkesin başına bir polis dikme imkanı mevcut deÄŸildir. Müftü fetva verse de bir de kalbine sor, prensibiyle, kul hakkı ve ahiret bilincine sahip nesiller yetiÅŸtirmek zorundayız. Hakkı ve Hukuku bilen insanların yaÅŸadığı bir toplumda zaten mahkemelere ve adalet mekanizmasına fazla iÅŸ kalmayacaktır.

 

              Ä°NFAZ Ä°NDÄ°RÄ°MÄ° (AF) YASASI

        Dünya ve ülkemiz normal bir süreçten geçmiyor. Bugünlerde tarihte az görülen salgın hastalık tehlikesi ile mücadele edilmektedir. Tüm hükümetler, mevcut krizi en az hasarla atlatmak amacıyla birtakım tedbirler almaktadırlar.

           Åžu anda TBMM’de görüÅŸülen infaz yasasındaki deÄŸiÅŸiklik önerisini, bu kapsamda deÄŸerlendirmek gerekmektedir. Bu düzenleme, infaz yasası deÄŸiÅŸikliÄŸi olarak gelse dahi sonuçları itibarıyla toplumda dolaylı ve kısmi bir af ÅŸeklinde algılanmaktadır.

           Yeniden Refah Partisi  olarak, toplumun adalet duygusunun tatmini açısından af yetkisinin suçtan  zarar görende (MaÄŸdur tarafta) olduÄŸu kanaatindeyiz. Bu ilke çerçevesinde Devlete karşı iÅŸlenen suçlarda affetme yetkisinin Devlette; Åžahıslara karşı iÅŸlenen suçlarda da affetme yetkisinin, bu suçtan zarar gören maÄŸdurda, yani ÅŸahıslarda olması gerekmektedir.  GeçmiÅŸ yıllarda olduÄŸu gibi, Hükümetlerin ÅŸahısların yerine geçerek,  maÄŸdurlar yerine af yetkisini kullanması, toplumdaki adalet duygusunu zedelemektedir. 

               Bizim iktidarımızda, ÅŸahıslara karşı iÅŸlenen suçlar, ancak suçtan zarar gören yani maÄŸdurlar tarafından affedilecektir. MaÄŸdurun rızası olmadan bu suçlara af getirilmeyecektir.

 

“BÄ°ZÄ° BÄ°Z YAPAN AÄ°LE DEÄžERLERÄ°MÄ°ZÄ° ÇÄ°ÄžNEYEREK HAYATTA KALMAK,  Ä°ÇÄ°MÄ°ZDEKÄ° Ä°NSANI ÖLDÜREREK YAÅžAMAK DEMEKTÄ°R”

Koronavirüs salgını nedeniyle Ä°NSANLIK olarak büyük bir sıkıntıyla karşı karşıyayız.  Virüs salgını ülkemizi ve tüm dünya ülkelerini maalesef ki tam bir kaos ortamına sürüklemiÅŸtir.

Virüs krizi öyle bir noktaya ulaÅŸtı ki, hastalık bulaÅŸması korkusuyla birçok insan en sevdiklerinden bile kaçar oldu.

Elbette ki bu noktada bilim insanlarının, uzmanların, doktorlarımızın tavsiyelerine kulak vermek ve alınan tüm tedbirlere titizlikle uymak son derece önemlidir.

Ä°nsan hayatının ve saÄŸlığının korunması ve bu yolda “Tedbire tevessül”  inancımızın bir gereÄŸidir.

BilindiÄŸi üzere ülkemizde bu salgın hastalık nedeniyle 65 yaÅŸ ve üzerindeki büyüklerimize koruma amaçlı olarak sokaÄŸa çıkma yasağı getirilmiÅŸtir.

Bu yasak kapsamı içerisinde olan bazı büyüklerimiz, ya salgının etkilerinden yeterince haberdar olmadığı için veya bu konuda yeteri kadar hassas davranmadığı için sokaÄŸa çıkma yasağına riayet etmeyebiliyor, alınan tedbirlere uymayabiliyorlar. 

65 yaÅŸ üzeri bazı büyüklerimizin bu tutumları, gençlerimizi büyüklerimize karşı ‘sorumsuz ve saygısız’ davranmaya asla ve asla itmemelidir. 

Unutmayalım ki, AÄ°LE BÜYÜKLERÄ°MÄ°Z VE YAÅžLI AMCA VE TEYZELERÄ°MÄ°Z Tüm dünyanın maruz kaldığı ve mücadele ettiÄŸi “Pandemi”nin sebebi ve sorumlusu deÄŸil,  maÄŸdurlarıdır...

YaÅŸlılarımıza karşı Virüsün kaynağı onlarmış gibi bir davranış içerisine girmek, hem bilimsel olarak yanlıştır hem de her ÅŸeyden önce dini ve kültürel deÄŸerlerimizin asla kabul etmeyeceÄŸi  büyük bir ahlak yoksunluÄŸudur.

Büyüklerimizi inciterek hayatta kaldığımız bu fani dünyada huzur bize haram olur, yaÅŸadığımız hayattan bize de bir hayır gelmez.

“Cenabı Allah’ın rızasını kazanmanın yolu, ana-babalarımızın rızasını kazanmaktan geçer” 

Çok iyi bilmemiz gereken bir gerçek de iÅŸte budur.

Onların deÄŸerini bilmez, onlara saygıda hürmette kusur edersek, biz de evlatlarımızdan aynısını görmeden bu dünyadan göçmeyiz.

YaÅŸlılarına hürmet etmeyen, onlara eziyet eden bir toplum olursak, bu virüsten daha büyük musibetlere de duçar oluruz, Allah muhafaza buyursun …

Asırlar boyunca ahlakıyla, aile hayatıyla tüm dünyaya örnek olmuÅŸ bir millet olarak bizlere küçüklerimizi sevmek, büyüklerimize de hürmet etmek yakışır; ecdadımızın 1000 sene boyunca üç kıtaya adalet medeniyet ve ilim götürürken baÄŸlı olduÄŸu düsturlardan bir tanesi de iÅŸte budur.

EN BÜYÜK MEDENÄ°YET ÖRNEĞİ; KUL HAKLARINA SAHÄ°P ÇIKMAK, VE TÜM Ä°NSANLIÄžA ÅžEFKAT VE MERHAMET GÖSTERMEKTÄ°R.

Allah’ın izni ile, bilim adamlarımızın geliÅŸtireceÄŸi ilaçlar ve tüm saÄŸlık çalışanlarımızın gayretli çalışmaları neticesinde KORONAVÄ°RÜS de bitecek, bu sıkıntılı günler de geçecek Ä°nÅŸallah ...

YETER KÄ° BÄ°Z, BÄ°ZÄ° BÄ°Z YAPAN DEÄžERLERÄ°MÄ°ZDEN ÖDÜN VERMEYELÄ°M, SEVGÄ° VE MERHAMET DUYGULARIMIZI KAYBETMEYELÄ°M.

Tüm gençlerimizi; bu zor günlerde aile büyüklerine karşı hata yapmamaya, onlara en güzel ÅŸekilde hizmet etmeye, ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmaya davet ediyoruz.

EMÄ°N OLALIM KÄ°, HEPÄ°MÄ°Z ANNE BABAMIZA YAPTIKLARIMIZIN AYNISINI EVLATLARIMIZDAN GÖRECEĞİZ.

Kendimize reva görmeyeceÄŸimiz incitici ve kalp kırıcı yanlışları AÄ°LE BÜYÜKLERÄ°MÄ°ZE BÄ°Z YAPMAYALIM.

 

 

       
 

 

 

COVID-19 VE YAÅžANAN MED-CEZÄ°RLER

 
DoÄŸan Bekin

Dönemin en büyük sarayını inÅŸa eden Fransa Kralı Louis XIV, ne yazık ki sarayda istihdam edilen binlerce kiÅŸi için öngörülen 300 kadar porselen ördek, saraydakilerin ihtiyacına cevap vermekten uzak olmakla kalmıyor, aynı zamanda Versailles Saray’ı içerisinde ağır ve yoÄŸun bir kokunun oluÅŸmasına neden oluyordu.

Saray çalışanlarının bir kısmı ağır kokuyu absorbe edebilmek adına vazolarda portakal çiçeÄŸini absorban olarak yetiÅŸtirme yoluna gidiyorlardı.  Kral Louis XIV ise, yıkanma fobisi  (ablutophobia) yüzünden saray temizliÄŸinin haftada bir yapılmasını emrediyordu. Kendisi de birkaç ayda bir yıkandığı için Versaillles’te istihdam ettiÄŸi peruk imalatçılarının yaptıkları perukları kullanırdı.

Ünlü Fransız Diplomat ve Anı Yazarı, de Saint-Simon Dükü Louis de Rouvroy, kaleme aldığı Louis XIV’ın Versailles’i kitabında, Prenses d’ Harcourt’un yürürken küçük…. yaptığını ve hizmetçilerinin onun arkasından yerleri temizlediklerini belirtiyor.

Oysaki yüce dinimiz 1400 yıldan beri temizliÄŸi öngörüyor bizlere. Büyük fedakârlık içerisinde gecelerini gündüzlerine katan deÄŸerli saÄŸlık çalışanları da virüs konusunda önleyici kural olarak sürekli temizlikten dem vururken, her ne hikmetse Peygamber Efendimiz S.A.V. tarafından ifade buyurulan ‘Temizlik imandandır’ hadis’i ve beÅŸ vakit abdest baÄŸlamında bu konunun gündeme taşınması yönünde asıl söz söylemesi gereken din âlimlerinin suskunlukları gözlerden kaçmamaktadır.

Savaşın biçim ve içeriÄŸini deÄŸiÅŸtiren korona virüs hamlesinin sıcak veçhesi konusunda zihinler hala bulanık ve büyük bir kavram kargaÅŸası yaÅŸanıyor. Oysaki bugün yaÅŸananlar adı konmamış üstü örtük bir savaşın tezahürü olup, bildiÄŸimiz savaÅŸlardan çok öte ve farklı varyasyonlu yeni dengelerin ortaya çıkmasına neden olabilecek kapasite ve boyutta seyretmektedir. 
Amerika’nın 1930’larda yaÅŸadığı büyük buhranlı dönemi kaleme alan Horace McCoy’un romanından esinlenerek sinemaya uyarlanan “Atları da Vururlar” (They Shoot Horses) filminde olduÄŸu gibi vahÅŸi kapitalizmin ayak izlerini COVID-19’da da görmek mümkündür. Ama bir farkla; bu virüsün bir bumerang olup kendilerini de büyük bir dip dalga ile vurabileceÄŸini belki de hesaba katmamışlardı.

Özellikle Çin, bir yandan ABD’yi suçlarken, diÄŸer yandan bu virüsün enfekte ettiÄŸi yedi buçuk milyon Wuhanlı’nın 21 Ocak 2020 tarihine kadar Wuhan dışına çıkışına göz yumarak bir bakıma bunun pandemik olmasına da göz yummuÅŸ veya ihmalkar davranmıştır. Sadece 1 Ocak 2020’ye kadar 900 Çinli’nin New York kentine seyahat etmiÅŸ olması gözlerden kaçmamaktadır. Özellikle COVID-19’un New York’ta hızla yayılması son derece anlam ifade etmektedir.
New York kentindeki beyaz ırkın üstünlüÄŸü yanlısı örgütlerin virüs konusunda Siyonizm’i imlemeleri de bir baÅŸka önemli geliÅŸmedir.

   
 

 

 

 

DÜÅžÜNCE GELENEĞİMÄ°ZÄ°N DÜNYA GÖRÜÅžÜ:

FARKLILIKTA BİRLİĞİN FİKRİ TEMELLERİ

Prof.Dr. Arif ERSOY*

 

4.    DÜÅžÜNCE GELENEĞİMÄ°ZDE FARKLILIKTA BÄ°RLİĞİN FÄ°KRÄ° TEMELLERÄ°

Toplumların ortak inancı ve deÄŸer ölçüleri, tarihi birikimi, kültürel ve doÄŸal çevreleri de toplumların ortak davranışlarını ve bu davranışları tanzim eden kurumsal yapılarını ÅŸekillendirir. Bundan dolayı, farklı bir medeniyetin dünya görüÅŸüne göre oluÅŸturulan kurum ve kuralları, baÅŸka bir medeniyetin dünya görüÅŸüne inanan bir topluma aynen aktarılması sorunlara, çeliÅŸki ve yozlaÅŸmalara yol açar. Toplumsal   bozulma ve yozlaÅŸma zamanla dayanılmaz boyutlara ulaşır. Farklı bir dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerine göre oluÅŸturulan kurum ve kuruluÅŸların iÅŸleyiÅŸini anlayamayan kitleler bu ithal kurumsal yapı ile bütünleÅŸemezler. Dışarıdan ithal edilen bu kurumsal yapı, halkın sosyal yardımlaÅŸma ve dayanışma bilincini zaafa uÄŸratır. Çünkü milli olmayan ve taklit edilen eÄŸitim deÄŸerlerine göre eÄŸitilmiÅŸ olan bürokratların zihnen sömürgeleÅŸtirilmesi kolaylaşır. Bu tür bürokratlar, kendi deÄŸerlerine zamanla yabancılaşırlar. Halkın sahip olduÄŸu dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçüleriyle adeta kavgalı hale gelebilirler.

 

DoÄŸrudan sömürgeleÅŸtirilemeyen böyle ülkelerin zihni sömürgeleÅŸmeye maruz kalan bürokratları, zamanla halkın inancı ve deÄŸer ölçülerine yabancılaşırlar. Milletin sahip olduÄŸu devletin imkanlarını millete karşı kullanırken sömürgecilerin lehine iÅŸleyen politikaları uygulamayı bir çeÅŸit ilericilik kabul ederler. Böylece millet, kendi devletiyle kavgalı hale gelir. Sömürgecilerin zihniyetini temsil eden bürokratlar, sorun çözecekleri yerde sorun üretirler. Sorun üreten baskı ve dayatmacı bürokratlar, ülkenin beÅŸerî ve doÄŸal kaynaklarını harekete geçiremezler. Aslında zengin beÅŸeri ve doÄŸal kaynaklara sahip olmalarına raÄŸmen halkıyla devleti bütünleÅŸtiremeyen yönetimler, ülkelerindeki beÅŸerî ve doÄŸal kaynakları harekete geçiremezler. Böylece beÅŸeri ve doÄŸal kaynakları bakımından potansiyel olarak zengin olan ülke veya ülkeler zamanla borçlanır ve yoksullaşır.

 

Bugün ülkemizde ve coÄŸrafyamızda ortak dünya görüÅŸümüz ve deÄŸer ölçülerimizin biçimlendirdiÄŸi düÅŸünce geleneÄŸimizin “farklılıkta birliÄŸi” saÄŸlayan fikri temelleri yeniden keÅŸfedilir ve bu deÄŸerlere göre yeni stratejiler geliÅŸtirilir ve uygulanır ise, milli birlik ve bütünlüÄŸümüz daha da güçlendirilir; kültür coÄŸrafyamızda yaÅŸayan kitlelerin arasında yardımlaÅŸma ve dayanışma bilinci geliÅŸtirilir ve yaygınlaÅŸtırılır. Milletimiz geçmiÅŸte bu alanda öncülük yaptığı gibi gelecekte de öncülük edebiliriz. Zaten coÄŸrafyamızda farklı ülkelerde yaÅŸayan ve farklı dilleri konuÅŸan ve farklı inançlara sahip olan insanlar, düÅŸünce geleneÄŸimizi oluÅŸturan ilkelere yabancı deÄŸillerdir. Farklılıkta birlik ilkelerinin paylaşıldığı kültür coÄŸrafyamızda geçmiÅŸte saÄŸlanan yardımlaÅŸma ve dayanışma gelecekte de saÄŸlanabilir. Böylece hem ülkemiz hem de coÄŸrafyamız barış ve istikrara kavuÅŸturulabilir. DüÅŸünce geleneÄŸimizin farklılıkta birlik içinde yaÅŸamanın fikri temelleri aÅŸağıdaki baÅŸlıklar altında özetle anlatılmaya çalışılacaktır.

 

4.1.        Yerellik ve Evrensellik ilkesi

Ä°slam’ın temel ilkelerine göre insanın yaradılış gayesi, önce kendi nefsini ıslah ederek yeryüzünün ıslah ve imarına katkıda bulunmaya gayret etmektir. Birey olarak insanın görev ve sorumlulukları, önce nefsine, ailesine, akrabalarına ve komÅŸularına yöneliktir. YaÅŸadığı yerleÅŸme yerindeki insanlara karşı görev ve sorumluluÄŸunu yerine getiren insan, mensup olduÄŸu ülkenin ve hatta bütün beÅŸeriyetin iyliÄŸi için çalışması temel görevidir. Aile düzeyinde baÅŸlayan yardımlaÅŸma ve dayanışma gayretleri, fertler ve sosyal gruplar arasında halkalar halinde en ufak yerleÅŸme birimlerinde, kentler, bölgeler, ülkeler ve küresel düzeyde de devam etmelidir.

 

Varlık aleminde en ufak atom ve hücreler arasında bulunan ahenk, denge, yardımlaÅŸma ve dayanışma, gezegenler ve galaksiler arasında nasıl devam ediyor ise; birey, aile, sosyal guruplar, kentler ve ülkeler arasında da devam etmelidir. Çünkü bütün beÅŸeriyete hitap eden Ä°slam Dini, yeryüzünde barış ve dayanışmayı saÄŸlayan, ıslah ve imar etmenin yol haritasıdır. Bu yol haritasını takip edenler, insanlık tarihi boyunca bulundukları yerleri ve yaÅŸadıkları coÄŸrafyaları imar ve ıslah etmiÅŸler; toplumsal hayatın her aÅŸamasında barışı tesis ederek sosyal yardımlaÅŸma ve dayanışmayı sürekli hakim kılmaya gayret etmiÅŸlerdir.

 

Peygamberimizden önce gelen peygamberlerin insanlığa tebliÄŸ ettikleri mesajları belli bir bölgeye, belli bir ırk veya topluma yönelikti. Peygamberimizin mesajı ise evrenseldir. Bölge ve ırk farkı gözetmeden bütün beÅŸeriyeti kuÅŸatmaktadır. Ahir zaman peygamberi olarak Hz. Muhammed’in (a.s.) mesajı, kıyamet gününe kadar bütün insanlığa; ülke ve bölge farkı gözetmeden bütün beÅŸeriyete yöneliktir. O, evrensel birlik ve dayanışmayı ilk defa dünya gündemine getirmiÅŸtir16.

 

Ortak kültürümüzde ve düÅŸünce geleneÄŸimizde öncelikle ailemizin, komÅŸularımızın, bölge ve ülkelerimizin iyiliÄŸi için çalışırken bütün insanlığın iyiliÄŸi ve faydası için de gayret edilmesi her insan için temel bir görev kabul edilir. Bugün de ayrıştırıcı deÄŸil, birleÅŸtirici yardımlaÅŸma ve dayanışmayı önceleyen ortak gayretler, coÄŸrafyamıza ve küresel düzeye de taşınabilir. Çünkü düÅŸünce geleneÄŸimizde Yunus Emre’nin ifadesiyle “Yaradandan ötürü bütün yaratılanları severiz”. DüÅŸünce geleneÄŸimizde insanlık bir bütün olarak kabul edilir. Ahmed Yesevî’ye göre “hiç kimseyi incitmemek sünnetir”17. Kendimizi beÅŸeriyetin bir parçası sayarız.

 

4.2.        Farklılıkların Çatışmanın DeÄŸil, Dayanışmanın Nedeni Olması Ä°lkesi

DüÅŸünce geleneÄŸimizde Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın çocukları olan bütün insanların farklı dilleri konuÅŸması, farklı din ve ırklara mensup olması doÄŸaldır. Kur’an’ın bütün insanlığa hitabı, “Ey insanlar! DoÄŸrusu biz sizi bir erkekle bir diÅŸiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.  Muhakkak ki Allah yanında en deÄŸerli ve en üstününüz takva sahibi olanınızdır. Åžüphesiz Allah bilendir, herÅŸeyden haberdar olandır

 

18. Tehlikelere karşı koruyan kabı veya korunağı ifade eden “vikaye” kökünden türetilen “tava” sahibi olan insana “muttaki” denilir. Muttaki insan, Ä°slam’ın temel ilkelerine uyarak dünyada kendini kötülüklerden ve ahirette ise, Allah’ın azabından koruyan insandır.

 

Hz. Muhammed (a.s.) bir kabilenin, bir ırkın peygamberi deÄŸildir. O, insanlık tarihi boyunca çatışmaların kaynağı olan ırkçılığı ortadan kaldırdı. Ona göre her insan, atalarının yaptığı iyiliklerle övünebilir. Fakat ırkçılık yaparak diÄŸer insanları dışlayamaz. DüÅŸünce geleneÄŸimizin temel ilkelerinden birisi de kim olursa olsun; her insana karşı saygılı davranmak ve onların temel hak ve özgürlüklerini gözetmek insanî bir görevdir. Ä°nsanı yücelten yaptığı iÅŸin iyi (amel-i salih) olmasıdır. Üstünlük, insanlara faydalı olma, her çeÅŸit haksızlığa ve baskıya karşı tavır alma gayretleriyle elde edilir. Ä°yi (irfanlı) insan, baÅŸkasına zulmetmeyen ve kendisine zulmedilmesine rıza göstermeyen insandır. Ä°yi insan, ahlak ve kültürel faaliyetlerde ve sanatta iyi ve güzeli öne çıkarmaya gayret eden, ilimde doÄŸruların ortaya konması için çalışan, iktisadi faaliyetlerinde sahip olduÄŸu kaynakları israf etmeden faydalı olan mal ve hizmetleri üreten ve siyasette ise, insanların temel haklarına saygılı olan ve adaleti tesis etmek için uÄŸraÅŸan insandır19.

 

4.3.        Akli Deliller ile Nakli Delillerin Birlikte Kullanılması Ä°lkesi

Peygamberimiz, insanlığa karşılaşılan sorunların çözümünde akli deliller ile nakli (vahiy kaynaklı) delillerin birlikte kullanılmasını öÄŸretmiÅŸ ve uygulamalarıyla göstermiÅŸtir. O, akılla nakli, ilimle vahyi birleÅŸtirmiÅŸtir. DüÅŸünce geleneÄŸimizde de karşılaşılan sorunları çözmede aklımızı sonuna kadar kullanırız. Gözlemlerimizi göz önünde bulundurarak vardığımız neticeyi de nakli delilleriyle test ederiz. Çünkü Peygamberimizi izleyen arkadaÅŸları (sahabeleri) ve Hicretin ilk dört yüzyılında yetiÅŸen Ä°slam alimleri, Kuran ve hadislere dayanarak sorun çözme yöntemlerini (Usul-u Fıkhı) geliÅŸtirmiÅŸlerdir20. Sorun çözmede akli ve vahiy kaynaklı delilleri birlikte kullanmışlardır.

 

Ä°slam Fıkhı’na göre ilim, kâinatta cereyan eden doaÄŸl kanunların insan tarafından keÅŸfedilmesidir.  Fizik ve Kimya gibi akli-doÄŸal bilimlerin ilkeleri kâinatta var olan doÄŸal kanunlardır. Bu doÄŸal kanunları fizikçi ve kimyagerler keÅŸfetmektedirler. DoÄŸal kanunları koyan (vazı-ı) da ve peygamberler yoluyla beÅŸeriyete gönderilen vahye dayan kanunlarını belirleyen de Allah’tır. Bundan dolayı Ä°slam’da akli deliller ile vahy-i deliller arasında çatışma ve çeliÅŸki yoktur. Çünkü insana akıl veren de kâinatı yaratan da aynı Allah’tır. Kâinattaki doÄŸal kanunlar da Allah’ın ilim ve kudretin gösteren mücessem ayet ve delillerdir21.   Bu bakımdan kâinatta var olan her varlık Ä°lahi kudreti gösteren bir ayettir. Bu bakımdan kâinat, adeta bir ilahi kitap gibidir. Bundan dolayı doÄŸal (kevni) kanunlar Kur’an ile çeliÅŸmezler22. Kur’an adeta kâinat kitabının bir özetidir. Ä°lim adamlarının ilmi gerçekleri keÅŸfetmek için geliÅŸtirdikleri teoriler ilim deÄŸildir. Ä°lmi gerçekleri keÅŸfetmek için teorisyenler tarafından geliÅŸtirilen birer yöntem ve merdivenlerdir. Bu teoriler, ilmi gerçeklerin keÅŸfedilmesine vesile olur ise, o zaman ilim haline gelirler.

 

Ä°slam tarihi boyunca tevhid ve adalete inan âlimler, akılla vardıkları neticeleri dört temel delil (edile-i erba’aya) ile test ederek karşılaşılan sorunlara çözüm üretmeye gayret etmiÅŸlerdir.  Bundan dolayı Müslüman âlimlerin ekseriyeti, kimsenin ÅŸahsi menfaat ve ikbaline hizmet edecek ve beÅŸeriyeti hile ve desiseler ile kandıracak teorileri bilerek üretmemiÅŸlerdir. Ä°lim ile hidayeti birleÅŸtiren alimler feraset (öngörü) sahibi yol gösteren rehberler olmuÅŸlardır. Onlar, insanların hak ve adalet bilinçlerini geliÅŸtirerek yeryüzünün imar ve ıslahına katkıda bulunma irade ve azimlerini artırmışlardır. DüÅŸünce geleneÄŸimizin temel ilkelerine inanan âlimler gelecekte “farklılıkta birlik” ilkelerine göre geliÅŸtirecekleri strateji ve politikalarla kültür coÄŸrafyamızda yardımlaÅŸma ve dayanışmayı arttıracaklar ve karşılaşılan sorunlara yeni çözümler üreteceklerdir. Âlimlerimiz geçmiÅŸte olduÄŸu gibi gelecekte de inançlarını düÅŸünceye, düÅŸüncelerini söylemlere ve söylemlerini de eyleme dönüÅŸtürerek diÄŸer insanlara örnek olacaklar ve coÄŸrafyamızın makus talihini deÄŸiÅŸtirmede rehber olma görevlerini üstleneceklerdir.

4.4.        Ä°nsanın Eyleminin Ä°nsanı Ä°yi veya Kötü Kılma Ä°lkesi

Hz. Muhammed’den (a s.) önce insanlar iyi veya kötü kabul edilirdi. Ä°nsanların doÄŸuÅŸtan günahkâr ve kötü olduÄŸuna inanılırdı. Mücadelenin kötü insanlarla iyiler arasında cereyan ettiÄŸi varsayılırdı. Hz. Muhammed (a.s.), doÄŸuÅŸtan bütün insanların Ä°slam fıtratı üzerinde doÄŸduÄŸunu, “Her çocuk Ä°slam fıtratı üzerine doÄŸar da, sonradan baba- annesi onu Yahudi veya Mecusi yahut ta Hristiyan yapar”23 hadisi ile ifade etmiÅŸtir. O, ırklarına, soy- soplarına bakılmaksızın bütün insanların doÄŸuÅŸta (fıtraten) iyilik yapma eÄŸilimine sahip olduklarını ilân etti.

 

BuluÄŸ çağına gelen insanın ahlaki eylemleri kötü ve çirkinse, bilgileri yanlış, ürettikleri mal ve hizmetleri insan için zararlı, siyasi faaliyetleri haksızlık ve zulme yol açıyor ise, kötü insandır. Ä°yi insan olmak için bu kötü eylemlerden vazgeçilmesi gerekir. Ä°nsan özü itibariyle kötü deÄŸildir. Ä°nsanı kötüleÅŸtiren kötü eylemleridir. Åžayet insanların eylemleri ahlâken iyi ve güzel, ilmen doÄŸru, iktisaden faydalı ve yaralı, siyasetten de adil ise o insan iyi insandır. Ä°nsanı üstün kılan yaptığı iyi (amel-i salih) iÅŸlerdir.

 

DüÅŸünce geleneÄŸimizi biçimlendiren Kur’an, beÅŸeriyeti iyilikte ve Hakk’a teslim olmada yardımlaÅŸmaya, kötülük ve düÅŸmanlıkta ise, yardımlaÅŸmamaya davet etmektedir. Kur’an bu hususu, “bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. Ä°yilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düÅŸmanlık üzerinde yardımlaÅŸmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir”24ayeti ile açıkça ifade etmektedir. Hz. Muhammed (a. s.), insanlık tarihi boyunca birey ve toplumlar arasında devam eden mücadeleyi insanların ÅŸahıslarına deÄŸil, eylemlerine yöneltmiÅŸtir. Her insan, hidayete erer ise, iyi ve güzel iÅŸler yapar. Tevhid ve adalet ilkelerinden ayrılır ise, yani dalâlete düÅŸer ve hidayeti kararır ise, kötü iÅŸler yapar. Kötülük insanın özünden deÄŸil, eyleminden ve yaptığı iÅŸin kötü olmasından kaynaklanmaktadır25

 

DüÅŸünce geleneÄŸimizin temel ilkelerinden biri de esas olan iyi ve güzelde, doÄŸruda, faydalıda ve adalette herkes ile yardımlaÅŸmak ve dayanışmaktır. Kötülükte, çirkinlikte, yanlışta, sömürüde, haksızlık ve düÅŸmanlıkta baÅŸkalarıyla iÅŸbirliÄŸi yapmamaktır. Bu ilkelere dayanılarak coÄŸrafyamızda çatışma deÄŸil, yardımlaÅŸma ve dayanışma öne çıkarılmış ve asırla boyu vakıf kurumları yoluyla toplumun katmanları arasında yardımlaÅŸma ve dayanışma yaygınlaÅŸtırılmıştır.