SİYASİ İŞLER BAŞKANLIĞI HAFTALIK RAPORU - 10 OCAK 2021

AMERİKA’DA ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLAMAYACAKTIR!

 

ABD Başkanı Donald Trump taraftarlarının Western dizilerini çağrıştıran şiddet mitosu politikalarla ve zurbaz metotlarla polis barikatını aşıp Kongre binasını işgal etmeleri Amerika’da yaşanmakta olan karmaşık anlaşmazlıkları ve fikir ayrılıklarını iyice gün yüzüne çıkarmıştır.

 

Şöyle ki, 1980 seçimleri sırasında ABD başkan adayı Ronald Reagan tarafından kullanılan "let's make America great again" (Amerika’yı yeniden güçlü yapalım) sloganını aynen benimseyen Başkan Donald Trump’ın ortaya koyduğu stratejik hedefle Amerika’yı yeniden küresel güç yapabilme adına çıktığı yolun nihayetinde büyük bir hüsran yaşayarak ülke içinde bir anda meşruiyet zeminini kaybetme noktasına gelmiş oldu. Özellikle Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Başkanı Dr. Richard N. Haass’ın Kongre binasının işgali üzerine yaptığı açıklamada; ‘Başka ülkelerin başkentlerinde görme imkânına sahip olabileceğimiz, bu ülkede ise böyle bir şey görebileceğimizi hayal dahi edemediğimiz manzaralar görmekteyiz. Bundan böyle, Dünyada hiç kimse büyük ihtimalle artık bizleri aynı şekilde görmeyecek, saygı duymayacak, korkmayacak veya bize güvenmeyecektir. Eğer ki Amerikan sonrası dönemin bir başlangıç tarihi olacaksa, o tarih kesin olarak bugündür” ifadesi aslında ABD’nin, birçok ülkeye istikrarsızlık ihraç etmekte olduğunun önemli bir itirafı niteliğindedir.

 

ABD Başkanı Donald Trump’ın iktidarı döneminde beyaz üstünlükçü ırk, İslam ve Müslüman düşmanlığı ve anti-göçmen politikalarıyla toplumsal katmanlar arasında oluşturduğu ayrıştırıcı politikalar, sürtüşmelere dayalı kriz politikaları ile dengeleri kendi lehine çevirme çabaları, Ortadoğu’daki gelişmeleri kendi ve İsrail çıkarları doğrultusunda siyasi maşinasyon olarak kullanma israrı, tek taraflı olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etme ve Golan tepelerini İsral’e iade politikaları büyük yaralara neden oldu.ABD, çağdaş demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin sağlanması adına Afganistan, Irak, Suriye gibi birçok ülkeyi işgal edip bu ülkelerde mezhep ve etnisite savaşları çıkartarak kendine bağlı hükümetler kurdurdu ve diktatörleri başa getirdi. Bütün bu gelişmeler sözde ‘Pax Americana’nın uzantısı sayılan Yeni Dünya Düzenini tek yanlı bağımlılık olarak kabul eden ve Amerika’nın bu yolda dayatmaya çalıştığı politikaları tereddütsüz uygulayan yönetimler ülkelerini de büyük maceralara sürüklemekten geri kalmamaktadırlar. Amerikan Kongre binasının işgali her açıdan yepyeni gerçeklerin de ortaya çıkmasına vesile oldu. CFR Başkanı Dr. Richard Haass’ın: “artık bizleri aynı şekilde görmeyecek, saygı duymayacak, korkmayacak veya bize güvenmeyecektir” ifadesi Kongre binasının işgaliyle yaşanan gelişmelerin özeti niteliğindedir.

 

Son olarak, Amerika’da Kongre binasının işgaliyle yaşanan katı gerçekler bizlere bir kez daha gösterdi ki, küresel güç dengesini yönetmeye çalışan ABD, kuvvet politikası adına kendi kendini yok etmekte olduğu artık kaçınılmaz bir gerçektir. ABD yeni seçilmiş Başkanı Joe Biden’ın, Kongre binası (Capitol Hill) işgalini ‘Yurtiçi Terörizm’ olarak görmesi ve Kongre binasında görev yapan polislerin müsamahakâr bir tutum izlemelerini şiddetle yererken, özellikle Afro-Amerikalılara atıfta bulunarak; “Şayet Kongre binasını işgale kalkışan Beyaz üstünlükçüler yerine, Afro-Amerikalılar olsaydı oradaki görevli polislerin muamelesi farklı olacaktı” şeklindeki açıklamasını iyi okumak gerekir düşüncesindeyiz.

Çünkü ABD Başkanı Trump’ın sürekli olarak ‘Evanjelist’ ve ‘Beyaz Üstünlükçü Amerikalılara bir nevi payanda görevi görüntüsü veren politik tutumu yüzünden Afro-Amerikalılara ve mültecilere karşı ortaya çıkan algı operasyonları ülkeyi şiddet ve kargaşa ortamına sürüklemiştir.

Büyük ihtimalle Başkan Joe Biden, özgürlük ve ‘Afro-Amerikalılara yönelik koruyucu politikasıyla Amerikan iç barışını yeniden sağlamaya yönelik önemli bir misyon üstlenmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Bundan amaç, Amerikan iç barışını sağlayabilmektir.Şu da bir gerçek ki, artık palyatif çözüm ve tedbirlerle Amerikan iç dinamiklerini belki kısa vadede dizginleyebilmek mümkün olabilir ama uzun vadede bunun pek mümkün olamayacağı gayet aşikâr olsa gerek.

 

Doğan Bekin

Genel Başkan Yardımcısı | Dış İlişkiler Başkanı

 

 

 

HÜKÜMETİN TARIM POLİTİKASINI VE İTHAL BUĞDAY FİYATLARINDAKİ YÜKSEKLİĞİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL !

AKP Hükümetinin son 18 yılda uyguladıkları tarım politikasını iyi anlayabilmek için, önce iktidarları dönemindeki gerçek TUİK verilerine bakmakta fayda vardır.

Tarım alanlarında toplam 35 milyon dönüm alan tarım arazisi olmaktan çıkarılmıştır. 15 milyon dönüm arazi artık nadasa bile bırakılmamaktadır. Sebze ekim alanlarında yaklaşık 2,1 milyon dönüm bağlık alanlarda 1,13 milyon dönüm arazi azalmaları olmuştur (Şekil 1). Sadece Buğday ekim alanlarındaki azalma 9 milyon dönümdür.

Özellikle tahıl üretimlerinde oldukça ciddi azalmalar olmuştur. Sadece son beş yılda Buğday üretiminde 3,6 milyon ton azalma olmuş ve 2019 yılı buğday üretimi 19 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Hükümet 2002 yılında yaptığı buğday ithalatı yaklaşık 1,1 milyon ton iken bu değer 2019 yılı sonunda 9,8 milyon tona çıkmıştır.

Bu değerleri gördükten sonra, tarlası hacizli, traktörü elinden alınmış, Tarım Kredi Kooperatiflerinde borca boğulmuş, üretim yapamayan, yaptırılmayan Türk çiftçisinin, köylüsünün perişan halini hayal etmek zor değildir.

Bütün bunlardan daha garip olanı ise Hükümetin buğday alımlarındaki ortalama ithalat fiyatları Dünya buğday fiyat ortalamasının daima daha üzerinde olmuştur. International Grains Council ve TUİK verilerine göre 2002-2019 YILLARI ARASI, 18 YILIN FİYAT ORTALAMALARI ARASINDAKİ FARK, TON BAŞINA 54,6 DOLARDIR. Belirtilen yıllar arasında ithal edilen toplam buğday miktarı yaklaşık 63,2 milyon ton olduğundan, zarar 3,5 Milyar dolardır. Bu durum yetkililerce özellikle incelenmelidir ( Şekil 2). Ayni araştırma, ithal edilen bütün tarım ürünleri için mutlaka araştırılmalı ve ülkeyi milyarlarca dolar zarara uğratan sorumlular cezalandırılmalıdır. Sadece, Tarım ürünlerinin ithalatları için fazladan ödenen paralar köylümüze, çiftçimize aktarılsaydı bile Çiftçi ve Köylülerimiz bu kadar perişan olmazlardı.

 

Prof. Dr. Doğan AYDAL

Genel Başkan Yardımcısı | AR-GE Başkanı

 

 

 

Türkiye Siyasetinde Yeni Rotalar...

 

2001 krizinden sonra iktidara gelen Ak Parti ile birlikte büyük resme odaklanacak olursak ikili bir genel siyaset hâkim ülkemizde. Yani tek başına iktidar, muhalefet ve küçük muhalefet partilerinden oluşan meclis. 90’lı yıllardaki biraz daha ideolojik, etnik, dini siyasetin dışında merkezi siyaset anlayışı ile yönetiliyoruz. Mevcut uzun yıllara dayanan bu merkezi siyaset anlayışı, sosyolojik olarak darvinizme dayanan, sistemsel olarak kapitalizmden beslenen, kısaca küçük büyüğü yutar zihniyetine dayanan siyaset anlayışıdır... Siyaset yapıcıların hem finansal hem yargısal özgür ve bağımsız siyasal faaliyetler yapması güçleşmiş bulunmaktadır. Yerelde basının bağımsızlığı, devlet kadrolarının iktidar dışında siyasete katılım sağlaması özellikle taşrada ciddi manada güçleşmiştir. Adeta aşı, işi, görüşü arasında çaresizliğe sürüklenmektedir.

Tabi bunların dışında ulusal medyada, internet haberciliğinde yoğun bir tek görüş hâkimiyeti olduğundan, muhalefet sesini neredeyse hiç çıkaramaz hale gelmiştir. Bununla birlikte uzun yıllar iktidarda kalmanın ataleti muhalefete de yansımış, kurucu ilkeleri ve değerlerinden çok ciddi sapmalar göstermiştir. Bu sapmalarda bütün seçmen kitlesinde aidiyetten çok kararsızlığa veya spontane güncel son duruma göre pozisyon almaya sebebiyet vermiştir.

Bugün geldiğimiz noktada artık seçmen ekonomide olduğu gibi anketler vesilesi ile beklentiler üzerinden politika izlendiğine şahit olmaktadır. Her ciddi söylemin ardından reel politik adı altında geri adım atılacağı-atılması gerektiği güncel yanılgısına kapılmaktadır. Artık bu siyasetin de uzun soluklu olamayacağı siyaset yapıcılar tarafından görülmektedir. Yaşanan birçok iktidar ve muhalefet partisi ayrışması bu durumun en net göstergesidir.

Biz Milli Görüş olarak ilk günden bu yana hep kişi ve olayların ötesinde zihniyet olarak siyaseti anlamlı hale getirmeyi dert edindik. Mevcut durumda biz her ideolojinin kendi has evlatları tarafından, ayrılıkçılık, terör ve dışarıdan beslenmediği sürece makul ve muhatap alınabilir olmasını şiar edindik. Genel akımlar üzerinden bu manada topluma yeni bir siyaset getirilmesi gerektiği her kesimce aşikar hale gelmiştir.

Peki biz ne öneriyoruz? Öncelikle Milli Görüş inandığı değerler uğruna siyaset yapan, yalnız hakkın esas alındığı, üstün tutulduğu, adaletin temel alındığı ve en önemlisi bu çalışmalarda hiçbir şekilde rövanşist yaklaşımı tasvip etmeyen ideali ortaya koyma gayretidir. Bu bakımdan önümüzdeki günlerde en büyük toplumsal destek ve mutabakatın bizim üzerimizde oluşması ihtimaldir. Bu çalışmaların tabana yayılması, üstüne koyarak devam etmesi ancak teşkilatlarımızın gönlünü genişletmesi, sayın Genel Başkanımız’ın konuşmalarının, eylem ve söylem birliği içerisinde doğru idrak edilmesinden geçmektedir. Zaten tüm organizasyonlarda yönetimin en önemli vazifesi başkana göre vaziyet alıp, durumdan doğru, düzgün, yerinde vazife çıkarmasıdır. Aynı zamanda çıkarılan bu vazifenin en net, basit, anlaşılabilir, doğrulanabilir bir şekilde tüm seçmen kitlesine vaktinde, en güzel şekilde ulaştırılması gerekir. Zamanla toplumda bu çalışmaların iyi niyetle yapıldığında karşılık bulacağı mutlaktır.

 

 

KAMUSAL YAŞAMDA PROTOKOL VE SOSYAL DAVRANIŞ KURALLARI

(TEŞRİFAT-I TEŞKİLAT)-2


Üstün Yanına Girmek – Oturmak

Sekreter varsa, randevu alınız.

Üstün yanında birisi varsa, zorunlu olmadıkça, ya da kendisi çağırmadıysa girmeyiniz.

Girmek zorunda olduğunuzda özür dileyiniz.

Oturacağınız koltuk masaya en yakın ve uygun olan koltuktur.

Üstün masasına el ve kol konulmaz.

İkram edilen çay kahve vs. fincanlar üstün masasına konulmaz.

Üstün odasına birden çok kişi girdiğinde, kıdeme ve düzeye göre sıralanınız.

En üst olan yöneticiye en yakın oturmalıdır.

Yürüme

Protokolde üst sağdadır.

Otururken ve yürürken astın solda durması gerekir.

Üstünüzün önüne geçmeyin.

Astınızın arkasına düşmeyin.

Makamda Misafir Karşılama

Karşılama

ONUR KONUKLARI (yabancı konuklar, devlet ve hükûmet adamları, makam sahibi üst yöneticiler) geldikleri ve araçtan indikleri yerde (havalimanında veya bina önünde) karşılanır ve uğurlanırlar.

Ziyaretçiler

• Üst ziyaretçiler makam kapısında

• Eşdüzey ziyaretçiler makam ortasında

• Ast ziyaretçiler makam koltuğunda ayağa kalkarak ve el sıkarak karşılanırlar.

 

Eş ve Alt Düzey Ziyaretler

• Alt düzeydekileri makam koltuğunda oturarak,

• Eş düzeydekiler (yaş kıdeme) göre, konuk koltuğunda, ağırlayın

• Saygı duyduğunuz kişilere eşit düzeyde oturun.

Üstün Ziyareti

• Üstünüz size değer verdiği için odanıza gelmektedir.

• Karşılama-ağırlama ve uğurlamadan kaçınılmamalıdır.

• Üstünüz ziyaretinize/denetime geldiğinde makamınıza oturmayın. Konuk koltuğuna oturun.

• Yöneticiniz geldiğinde makam koltuğunuza buyur edin.

• Başka kimseyi koltuğunuza oturtmayın.

Takdim (Toplantı ve törenlerde)

Toplantılarda ve törenlerde konuşma sırası asttan üste doğrudur. Yani en üst son konuşur.

Astlar daha çok teknik ve ayrıntılı konularda, üstler ise politik ve stratejik konularda ve genel nitelikte konuşma yaparlar.

Konuşmalarınızın başında ve sonunda saygıyla selamlamayı unutmayınız.

Törene katılan tüm konuklar en üst’ten astlara doğru zikredilir.

​Örnek: Sayın Bakanım, Sayın Genel Müdürlerimiz,…..

Cumhurbaşkanının teşrif ettiği tören, toplantı ve konferanslarda, yalnızca Cumhurbaşkanına hitap edilir ve “Sayın Cumhurbaşkanım” denir.

Emniyet Genel Müdürü Sayın Celal Uzunkaya (Sayın kelimesi isime bitişiktir)

Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Mustafa Safran ....

Takdimde, ast konuşmacıları kürsüye davet ederken, “… davet ediyorum”;

Üst konuşmacıları ve onur konuklarını davet ederken “… teşriflerini arz ediyorum” demek uygundur.

 

Örnek:

- Konuşmalarını yapmak üzere, Devlet Bakanı Prof. Dr. Sayın SacitGünbey’in teşriflerini arz ediyorum.

Genel Müdür Yardımcısına normalde "Genel Müdürüm" denilir. Ancak Genel Müdürün yanında "Sayın Müdürüm" denilmelidir.

Emniyet Eski Genel Müdürlerimizden, "Eski" başa alınmaz.

Bayan yerine mutlaka "Hanımefendi" denilmelidir.

Güneş gözlüğüyle konuşulmaz.

Törenlere çağrılı olduğu halde katılamayanların telgraflarından yalnızca, törendeki onur konuğunun üstünde olanların mesajları, açılış konuşmasından sonra, program sunucusu tarafından okunur.

Onur konuğu ile eşdüzeyde olanlardan telgraf çekenlerin sadece adı, soyadı ve/veya unvanları zikredilir.

Onur konuğunun altında olup telgraf çekenlerin hepsine sadece teşekkür edilir.

HİTAPTA; törene katılan tüm konuklar en üst’ten astlara doğru önde gelme sırasına göre zikredilir:

SAYIN BAKAN, SAYIN GENEL MÜDÜRLER, SAYIN MÜFETTİŞLER, SAYIN MÜHENDİSLER, SAYIN KONUKLAR

Törende en uygun hitap yöntemi, yalnızca törene katılan onur konuğu ile tüm konukları ve varsa basın mensuplarını zikretmektir: SAYIN BAKAN, SAYIN KONUKLAR”.

ONUR KONUĞU (1 NUMARA), KONUŞMASINDA YALNIZCA “SAYIN KONUKLAR” diye hitap eder.

Selamlama

Üstünüze, Eş düzeydekilere, önce siz selam verin.

Astlarınızın, Size yanlışlıkla selam verenlerin selamlarını alın.

Cumhurbaşkanı.

Ülkemizi ziyarete gelen Devlet Başkanları

Cenaze

İstiklal Marşı çalınırken

Göndere Bayrak çekilirken ayakta ve cephe alınarak selamlanır,

Konferans salonu

Kütüphane

Derslik

Yemekhane gibi kapalı yerlere

Toplantı-Yemek

Toplantılarda protokoldeki yerinize oturunuz.

Toplantı başkanından izin almadan konuşmayınız.

Toplantı başkanına hitaben konuşunuz.

Resmi yemeklerde ev sahibi (yemeği veren) “buyurun” demedikçe ev sahibi ve onur konuğu yemeğe başlamadıkça siz de başlamayınız.

Konuklarınızı kapıda karşılayınız.

Uğurlarken kapıda bulununuz.

 


Cengiz ZOR

Genel Başkan Yardımcısı | Eğitim Başkanı

 

 

AMERİKA’DA ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLAMAYACAKTIR!

 

ABD Başkanı Donald Trump taraftarlarının Western dizilerini çağrıştıran şiddet mitosu politikalarla ve zurbaz metotlarla polis barikatını aşıp Kongre binasını işgal etmeleri Amerika’da yaşanmakta olan karmaşık anlaşmazlıkları ve fikir ayrılıklarını iyice gün yüzüne çıkarmıştır.

 

Şöyle ki, 1980 seçimleri sırasında ABD başkan adayı Ronald Reagan tarafından kullanılan "let's make America great again" (Amerika’yı yeniden güçlü yapalım) sloganını aynen benimseyen Başkan Donald Trump’ın ortaya koyduğu stratejik hedefle Amerika’yı yeniden küresel güç yapabilme adına çıktığı yolun nihayetinde büyük bir hüsran yaşayarak ülke içinde bir anda meşruiyet zeminini kaybetme noktasına gelmiş oldu. Özellikle Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Başkanı Dr. Richard N. Haass’ın Kongre binasının işgali üzerine yaptığı açıklamada; ‘Başka ülkelerin başkentlerinde görme imkânına sahip olabileceğimiz, bu ülkede ise böyle bir şey görebileceğimizi hayal dahi edemediğimiz manzaralar görmekteyiz. Bundan böyle, Dünyada hiç kimse büyük ihtimalle artık bizleri aynı şekilde görmeyecek, saygı duymayacak, korkmayacak veya bize güvenmeyecektir. Eğer ki Amerikan sonrası dönemin bir başlangıç tarihi olacaksa, o tarih kesin olarak bugündür” ifadesi aslında ABD’nin, birçok ülkeye istikrarsızlık ihraç etmekte olduğunun önemli bir itirafı niteliğindedir.

 

ABD Başkanı Donald Trump’ın iktidarı döneminde beyaz üstünlükçü ırk, İslam ve Müslüman düşmanlığı ve anti-göçmen politikalarıyla toplumsal katmanlar arasında oluşturduğu ayrıştırıcı politikalar, sürtüşmelere dayalı kriz politikaları ile dengeleri kendi lehine çevirme çabaları, Ortadoğu’daki gelişmeleri kendi ve İsrail çıkarları doğrultusunda siyasi maşinasyon olarak kullanma israrı, tek taraflı olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etme ve Golan tepelerini İsral’e iade politikaları büyük yaralara neden oldu.ABD, çağdaş demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin sağlanması adına Afganistan, Irak, Suriye gibi birçok ülkeyi işgal edip bu ülkelerde mezhep ve etnisite savaşları çıkartarak kendine bağlı hükümetler kurdurdu ve diktatörleri başa getirdi. Bütün bu gelişmeler sözde ‘Pax Americana’nın uzantısı sayılan Yeni Dünya Düzenini tek yanlı bağımlılık olarak kabul eden ve Amerika’nın bu yolda dayatmaya çalıştığı politikaları tereddütsüz uygulayan yönetimler ülkelerini de büyük maceralara sürüklemekten geri kalmamaktadırlar. Amerikan Kongre binasının işgali her açıdan yepyeni gerçeklerin de ortaya çıkmasına vesile oldu. CFR Başkanı Dr. Richard Haass’ın: “artık bizleri aynı şekilde görmeyecek, saygı duymayacak, korkmayacak veya bize güvenmeyecektir” ifadesi Kongre binasının işgaliyle yaşanan gelişmelerin özeti niteliğindedir.

 

Son olarak, Amerika’da Kongre binasının işgaliyle yaşanan katı gerçekler bizlere bir kez daha gösterdi ki, küresel güç dengesini yönetmeye çalışan ABD, kuvvet politikası adına kendi kendini yok etmekte olduğu artık kaçınılmaz bir gerçektir. ABD yeni seçilmiş Başkanı Joe Biden’ın, Kongre binası (Capitol Hill) işgalini ‘Yurtiçi Terörizm’ olarak görmesi ve Kongre binasında görev yapan polislerin müsamahakâr bir tutum izlemelerini şiddetle yererken, özellikle Afro-Amerikalılara atıfta bulunarak; “Şayet Kongre binasını işgale kalkışan Beyaz üstünlükçüler yerine, Afro-Amerikalılar olsaydı oradaki görevli polislerin muamelesi farklı olacaktı” şeklindeki açıklamasını iyi okumak gerekir düşüncesindeyiz.

Çünkü ABD Başkanı Trump’ın sürekli olarak ‘Evanjelist’ ve ‘Beyaz Üstünlükçü Amerikalılara bir nevi payanda görevi görüntüsü veren politik tutumu yüzünden Afro-Amerikalılara ve mültecilere karşı ortaya çıkan algı operasyonları ülkeyi şiddet ve kargaşa ortamına sürüklemiştir.

 

 

Büyük ihtimalle Başkan Joe Biden, özgürlük ve ‘Afro-Amerikalılara yönelik koruyucu politikasıyla Amerikan iç barışını yeniden sağlamaya yönelik önemli bir misyon üstlenmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Bundan amaç, Amerikan iç barışını sağlayabilmektir.Şu da bir gerçek ki, artık palyatif çözüm ve tedbirlerle Amerikan iç dinamiklerini belki kısa vadede dizginleyebilmek mümkün olabilir ama uzun vadede bunun pek mümkün olamayacağı gayet aşikâr olsa gerek.

 

Doğan Bekin

Genel Başkan Yardımcısı | Dış İlişkiler Başkanı

 

HÜKÜMETİN TARIM POLİTİKASINI VE İTHAL BUĞDAY FİYATLARINDAKİ YÜKSEKLİĞİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL !

AKP Hükümetinin son 18 yılda uyguladıkları tarım politikasını iyi anlayabilmek için, önce iktidarları dönemindeki gerçek TUİK verilerine bakmakta fayda vardır.

Tarım alanlarında toplam 35 milyon dönüm alan tarım arazisi olmaktan çıkarılmıştır. 15 milyon dönüm arazi artık nadasa bile bırakılmamaktadır. Sebze ekim alanlarında yaklaşık 2,1 milyon dönüm bağlık alanlarda 1,13 milyon dönüm arazi azalmaları olmuştur (Şekil 1). Sadece Buğday ekim alanlarındaki azalma 9 milyon dönümdür.

Özellikle tahıl üretimlerinde oldukça ciddi azalmalar olmuştur. Sadece son beş yılda Buğday üretiminde 3,6 milyon ton azalma olmuş ve 2019 yılı buğday üretimi 19 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Hükümet 2002 yılında yaptığı buğday ithalatı yaklaşık 1,1 milyon ton iken bu değer 2019 yılı sonunda 9,8 milyon tona çıkmıştır.

Bu değerleri gördükten sonra, tarlası hacizli, traktörü elinden alınmış, Tarım Kredi Kooperatiflerinde borca boğulmuş, üretim yapamayan, yaptırılmayan Türk çiftçisinin, köylüsünün perişan halini hayal etmek zor değildir.

Bütün bunlardan daha garip olanı ise Hükümetin buğday alımlarındaki ortalama ithalat fiyatları Dünya buğday fiyat ortalamasının daima daha üzerinde olmuştur. International Grains Council ve TUİK verilerine göre 2002-2019 YILLARI ARASI, 18 YILIN FİYAT ORTALAMALARI ARASINDAKİ FARK, TON BAŞINA 54,6 DOLARDIR. Belirtilen yıllar arasında ithal edilen toplam buğday miktarı yaklaşık 63,2 milyon ton olduğundan, zarar 3,5 Milyar dolardır. Bu durum yetkililerce özellikle incelenmelidir ( Şekil 2). Ayni araştırma, ithal edilen bütün tarım ürünleri için mutlaka araştırılmalı ve ülkeyi milyarlarca dolar zarara uğratan sorumlular cezalandırılmalıdır. Sadece, Tarım ürünlerinin ithalatları için fazladan ödenen paralar köylümüze, çiftçimize aktarılsaydı bile Çiftçi ve Köylülerimiz bu kadar perişan olmazlardı.

Prof. Dr. Doğan AYDAL

AR-GE Başkanı,  Genel Başkan Yardımcısı

 

 

Türkiye Siyasetinde Yeni Rotalar...

 

2001 krizinden sonra iktidara gelen Ak Parti ile birlikte büyük resme odaklanacak olursak ikili bir genel siyaset hâkim ülkemizde. Yani tek başına iktidar, muhalefet ve küçük muhalefet partilerinden oluşan meclis. 90’lı yıllardaki biraz daha ideolojik, etnik, dini siyasetin dışında merkezi siyaset anlayışı ile yönetiliyoruz. Mevcut uzun yıllara dayanan bu merkezi siyaset anlayışı, sosyolojik olarak darvinizme dayanan, sistemsel olarak kapitalizmden beslenen, kısaca küçük büyüğü yutar zihniyetine dayanan siyaset anlayışıdır... Siyaset yapıcıların hem finansal hem yargısal özgür ve bağımsız siyasal faaliyetler yapması güçleşmiş bulunmaktadır. Yerelde basının bağımsızlığı, devlet kadrolarının iktidar dışında siyasete katılım sağlaması özellikle taşrada ciddi manada güçleşmiştir. Adeta aşı, işi, görüşü arasında çaresizliğe sürüklenmektedir.

Tabi bunların dışında ulusal medyada, internet haberciliğinde yoğun bir tek görüş hâkimiyeti olduğundan, muhalefet sesini neredeyse hiç çıkaramaz hale gelmiştir. Bununla birlikte uzun yıllar iktidarda kalmanın ataleti muhalefete de yansımış, kurucu ilkeleri ve değerlerinden çok ciddi sapmalar göstermiştir. Bu sapmalarda bütün seçmen kitlesinde aidiyetten çok kararsızlığa veya spontane güncel son duruma göre pozisyon almaya sebebiyet vermiştir.

Bugün geldiğimiz noktada artık seçmen ekonomide olduğu gibi anketler vesilesi ile beklentiler üzerinden politika izlendiğine şahit olmaktadır. Her ciddi söylemin ardından reel politik adı altında geri adım atılacağı-atılması gerektiği güncel yanılgısına kapılmaktadır. Artık bu siyasetin de uzun soluklu olamayacağı siyaset yapıcılar tarafından görülmektedir. Yaşanan birçok iktidar ve muhalefet partisi ayrışması bu durumun en net göstergesidir.

Biz Milli Görüş olarak ilk günden bu yana hep kişi ve olayların ötesinde zihniyet olarak siyaseti anlamlı hale getirmeyi dert edindik. Mevcut durumda biz her ideolojinin kendi has evlatları tarafından, ayrılıkçılık, terör ve dışarıdan beslenmediği sürece makul ve muhatap alınabilir olmasını şiar edindik. Genel akımlar üzerinden bu manada topluma yeni bir siyaset getirilmesi gerektiği her kesimce aşikar hale gelmiştir.

Peki biz ne öneriyoruz? Öncelikle Milli Görüş inandığı değerler uğruna siyaset yapan, yalnız hakkın esas alındığı, üstün tutulduğu, adaletin temel alındığı ve en önemlisi bu çalışmalarda hiçbir şekilde rövanşist yaklaşımı tasvip etmeyen ideali ortaya koyma gayretidir. Bu bakımdan önümüzdeki günlerde en büyük toplumsal destek ve mutabakatın bizim üzerimizde oluşması ihtimaldir. Bu çalışmaların tabana yayılması, üstüne koyarak devam etmesi ancak teşkilatlarımızın gönlünü genişletmesi, sayın Genel Başkanımız’ın konuşmalarının, eylem ve söylem birliği içerisinde doğru idrak edilmesinden geçmektedir. Zaten tüm organizasyonlarda yönetimin en önemli vazifesi başkana göre vaziyet alıp, durumdan doğru, düzgün, yerinde vazife çıkarmasıdır. Aynı zamanda çıkarılan bu vazifenin en net, basit, anlaşılabilir, doğrulanabilir bir şekilde tüm seçmen kitlesine vaktinde, en güzel şekilde ulaştırılması gerekir. Zamanla toplumda bu çalışmaların iyi niyetle yapıldığında karşılık bulacağı mutlaktır.

 

 

 

KAMUSAL YAŞAMDA PROTOKOL VE SOSYAL DAVRANIŞ KURALLARI

(TEŞRİFAT-I TEŞKİLAT)-2


Üstün Yanına Girmek – Oturmak

Sekreter varsa, randevu alınız.

Üstün yanında birisi varsa, zorunlu olmadıkça, ya da kendisi çağırmadıysa girmeyiniz.

Girmek zorunda olduğunuzda özür dileyiniz.

Oturacağınız koltuk masaya en yakın ve uygun olan koltuktur.

Üstün masasına el ve kol konulmaz.

İkram edilen çay kahve vs. fincanlar üstün masasına konulmaz.

Üstün odasına birden çok kişi girdiğinde, kıdeme ve düzeye göre sıralanınız.

En üst olan yöneticiye en yakın oturmalıdır.

Yürüme

Protokolde üst sağdadır.

Otururken ve yürürken astın solda durması gerekir.

Üstünüzün önüne geçmeyin.

Astınızın arkasına düşmeyin.

Makamda Misafir Karşılama

Karşılama

ONUR KONUKLARI (yabancı konuklar, devlet ve hükûmet adamları, makam sahibi üst yöneticiler) geldikleri ve araçtan indikleri yerde (havalimanında veya bina önünde) karşılanır ve uğurlanırlar.

Ziyaretçiler

• Üst ziyaretçiler makam kapısında

• Eşdüzey ziyaretçiler makam ortasında

• Ast ziyaretçiler makam koltuğunda ayağa kalkarak ve el sıkarak karşılanırlar.

 

Eş ve Alt Düzey Ziyaretler

• Alt düzeydekileri makam koltuğunda oturarak,

• Eş düzeydekiler (yaş kıdeme) göre, konuk koltuğunda, ağırlayın

• Saygı duyduğunuz kişilere eşit düzeyde oturun.

Üstün Ziyareti

• Üstünüz size değer verdiği için odanıza gelmektedir.

• Karşılama-ağırlama ve uğurlamadan kaçınılmamalıdır.

• Üstünüz ziyaretinize/denetime geldiğinde makamınıza oturmayın. Konuk koltuğuna oturun.

• Yöneticiniz geldiğinde makam koltuğunuza buyur edin.

• Başka kimseyi koltuğunuza oturtmayın.

Takdim (Toplantı ve törenlerde)

Toplantılarda ve törenlerde konuşma sırası asttan üste doğrudur. Yani en üst son konuşur.

Astlar daha çok teknik ve ayrıntılı konularda, üstler ise politik ve stratejik konularda ve genel nitelikte konuşma yaparlar.

Konuşmalarınızın başında ve sonunda saygıyla selamlamayı unutmayınız.

Törene katılan tüm konuklar en üst’ten astlara doğru zikredilir.

​Örnek: Sayın Bakanım, Sayın Genel Müdürlerimiz,…..

Cumhurbaşkanının teşrif ettiği tören, toplantı ve konferanslarda, yalnızca Cumhurbaşkanına hitap edilir ve “Sayın Cumhurbaşkanım” denir.

Emniyet Genel Müdürü Sayın Celal Uzunkaya (Sayın kelimesi isime bitişiktir)

Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Mustafa Safran ....

Takdimde, ast konuşmacıları kürsüye davet ederken, “… davet ediyorum”;

Üst konuşmacıları ve onur konuklarını davet ederken “… teşriflerini arz ediyorum” demek uygundur.

 

Örnek:

- Konuşmalarını yapmak üzere, Devlet Bakanı Prof. Dr. Sayın SacitGünbey’in teşriflerini arz ediyorum.

Genel Müdür Yardımcısına normalde "Genel Müdürüm" denilir. Ancak Genel Müdürün yanında "Sayın Müdürüm" denilmelidir.

Emniyet Eski Genel Müdürlerimizden, "Eski" başa alınmaz.

Bayan yerine mutlaka "Hanımefendi" denilmelidir.

Güneş gözlüğüyle konuşulmaz.

Törenlere çağrılı olduğu halde katılamayanların telgraflarından yalnızca, törendeki onur konuğunun üstünde olanların mesajları, açılış konuşmasından sonra, program sunucusu tarafından okunur.

Onur konuğu ile eşdüzeyde olanlardan telgraf çekenlerin sadece adı, soyadı ve/veya unvanları zikredilir.

Onur konuğunun altında olup telgraf çekenlerin hepsine sadece teşekkür edilir.

HİTAPTA; törene katılan tüm konuklar en üst’ten astlara doğru önde gelme sırasına göre zikredilir:

SAYIN BAKAN, SAYIN GENEL MÜDÜRLER, SAYIN MÜFETTİŞLER, SAYIN MÜHENDİSLER, SAYIN KONUKLAR

Törende en uygun hitap yöntemi, yalnızca törene katılan onur konuğu ile tüm konukları ve varsa basın mensuplarını zikretmektir: SAYIN BAKAN, SAYIN KONUKLAR”.

ONUR KONUĞU (1 NUMARA), KONUŞMASINDA YALNIZCA “SAYIN KONUKLAR” diye hitap eder.

Selamlama

Üstünüze, Eş düzeydekilere, önce siz selam verin.

Astlarınızın, Size yanlışlıkla selam verenlerin selamlarını alın.

Cumhurbaşkanı.

Ülkemizi ziyarete gelen Devlet Başkanları

Cenaze

İstiklal Marşı çalınırken

Göndere Bayrak çekilirken ayakta ve cephe alınarak selamlanır,

Konferans salonu

Kütüphane

Derslik

Yemekhane gibi kapalı yerlere

Toplantı-Yemek

Toplantılarda protokoldeki yerinize oturunuz.

Toplantı başkanından izin almadan konuşmayınız.

Toplantı başkanına hitaben konuşunuz.

Resmi yemeklerde ev sahibi (yemeği veren) “buyurun” demedikçe ev sahibi ve onur konuğu yemeğe başlamadıkça siz de başlamayınız.

Konuklarınızı kapıda karşılayınız.

Uğurlarken kapıda bulununuz.

 


Cengiz ZOR

Yeniden Refah Partisi Eğitim Başkanı

 

 

Yayın Tarihi: 10 Ocak 2021 | Yayın Saati: 18:07:31