SİYASİ İŞLER BAŞKANLIĞI HAFTALIK RAPORU - 08 MART 2022

SİYASİ İŞLER BAŞKANLIĞI HAFTALIK RAPORU

 

08 MART 2022

 

 

 

 

 

KONULAR:

 

  •  6’LI MASADAKİ 5 PARTİYE KRİTİK ÇAĞRI
  •   TARİHE SÜRÜLEN KARA LEKE; 28 ŞUBAT
  • ZEYTİN YETİŞTİRİLEN BÖLGELERDE, MADEN KANUNU YÖNETMELİĞİNE EK YAPILARAK MADENCİLİK YAPILMASINA İZİN VERİLMESİ 3573 SAYILI KANUNA AYKIRIDIR
  • GIDA FİYATLARINI DÜŞÜRECEK ÇİFTÇİMİZİN HALKIMIZIN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEK ÇÖZÜM YENİDEN REFAH YENİDEN ERBAKAN İKTİDARIDIR

 

 

 

 

 

 

 

6’LI MASADAKİ 5 PARTİYE KRİTİK ÇAĞRI

Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, altılı masayı oluşturan 5 muhalefet partisine seslenerek, “CHP dışındaki partilere çağrıda bulunuyoruz; gelin bu yanlıştan dönün ve gelin Millî Görüş ilkeleri ve çatısı altında bir ittifak kuralım. Gelin Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapma planına, 60 sene sonra ülkenin başına CHP’li bir cumhurbaşkanı getirme planına ortak olmayın.” çağrısında bulundu.

 

Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, Antalya’da bir otelde gerçekleştirilen Aylık Olağan İl Başkanları Toplantımızda ülke ve dünya gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

 

Enflasyon rakamlarında dünya şampiyonuyuz

Vatandaşın en önemli gündem maddesinin ekonomi olduğunu ve her geçen gün alım gücünün düştüğünü belirten Genel Başkanımız, konuya ilişkin şunları söyledi: “Türk lirasının değerinin her geçen gün kar topu gibi erimesi vatandaşın en önemli gündem maddesidir. Açıklanan enflasyon rakamlarına baktığımızda resmi rakamlarda dahi Türkiye yüksek enflasyonda maalesef Arjantin'i geçerek dünyada 8. sıraya, yüzde 64,47'lik gıda enflasyonuyla bu alanda dünyada dördüncü sıraya yükseldi. Bir de bağımsız kuruluşların hesap ettiği enflasyon var, ENAG’a göre şubat ayında yıllık enflasyon yüzde 124 olarak gerçekleşmiş. Biz aylar öncesinden döviz kurlarındaki bu hızlı artış dolayısıyla bu işin gideceği yer ‘hiper enflasyondur’ diye uyarmıştık. Artık aylık enflasyon neredeyse yüzde 20’ye yaklaşmış durumda. Bu enflasyon oranları, alım gücünün düşmesi, geçim sıkıntısı sonucunda, 2020 yılında kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşen toplam kişi sayısı 690 bin iken, 2021 sonu itibariyle bu sayı 1 milyon 704 bin kişiye yükseldi.  Yani bir yılda banka borcu nedeniyle yasal takibe düşen kişi sayısında yüzde 211,9 artış yaşandı.”

 

6’lı masayı oluşturan 5 partiye kritik çağrı

‘İktidar böyle de muhalefet ne durumda’ diyen Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, sözü 28 Şubat’ta yapılan 6’lı masa toplantısına getirerek, 5 muhalefet partisine şu önemli çağrıyı yaptı: “28 Şubatçılar, Bilderbergçiler, Chatham House’çular, İstanbul Sözleşmesi severler, yıllarca ekonomiden sorumlu bakanlık yapıp ekonominin bugünkü hale gelmesinde en büyük pay sahibi olanlar, daha şimdiden her hafta İngiliz-Amerikan Büyükelçileriyle bir araya gelenler bir masada toplanmışlar. Erbakan Hocamızın tabiriyle “alt alta mı gelelim üst üste mi gelelim, yan yana mı gelelim” bunu tartışıyorlar. Kim üstte olsun, kim altta olsun, kim yanda olsun bunu tartışıyorlar… Buradan CHP dışındaki partilere çağrıda bulunuyoruz; gelin bütün bu yanlışlarınızdan dönün ve gelin Millî Görüş ilkeleri ve çatısı altında bir ittifak kuralım. Yaşanabilir ve Yeniden büyük Türkiye’nin kurulması için, dış politikada Avrupa’nın G20’nin, ABD’nin peşinden koşmaktan kurtulup D-60 projesini yürütmek için ve ekonomi alanında da borç ve faiz ekonomisi yerine üretim istihdam ihracat odaklı bir ekonomi modeline geçmek için, paylaşımda ve yönetimde adaleti tesis etmek için, önce imtiyazlılar değil önce millet diyen bir iktidarın Türkiye’nin başına gelmesi için geliniz yeni bir ittifak kuralım. Geliniz Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapma planına, 60 sene sonra ülkenin başına CHP’li bir cumhurbaşkanı getirme planına ortak olmayınız. Gelin Önce imtiyazlılar diyen, paylaşımda ve yönetimde adaleti unutmuş olan bu iktidarı değiştirelim.”

 

 

 

Ukrayna ve Rusya savaşında Batı da en az Rusya kadar suçlu

Dünyanın gözünü çevirdiği Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin, ülkemizi yakından ilgilendirdiğini kaydeden Genel Başkanımız, “En başta söylenmesi gereken hangi ülke olursa olsun toprak bütünlüğüne yapılan saldırıları kabul etmemiz mümkün değildir. Burada da Ukrayna’nın bağımsızlığına egemenliğine toprak bütünlüğüne yapılan saldırıyı kabul etmemiz mümkün değildir. Hiçbir zaman savaşın hele de sivillerin öldürülmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Bir an önce savaşın durması, ateşkesin ilan edilmesi ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı duyulması çağrısında bulunuyoruz. Ancak tabii Rusya’nın bu davranışları sergilemesi de durup dururken olmadı… Bu saldırıları her ne kadar tasvip etmesek de bütün dünyanın jandarması ve kaosun, fesadın başı ABD’nin NATO aracılığıyla son 15 senedir Rusya’yı tahrik etmekten geri durmamıştır. 2009’dan beri Gürcistan’da yapılan NATO tatbikatları, Kafkasya’dan Rusya’yı kuşatma planı doğrultusunda Gürcistan ve Ukrayna’yı Avrupa Birliğine aday ülke haline getirilmesi, Turuncu ve Gül devrimleri ile değiştirilen iktidarların NATO yanlısı olması, Ukrayna’ya yerleştirilebilecek orta menzilli füzelerle Moskova’nın vurulabilecek noktaya gelmesi, Ukrayna’nın Odessa Limanı’nın bir NATO limanı haline gelmesi gibi tehditler bu savaşa neden olmuştur. 1994 yılında İngiltere, ABD, Ukrayna ve Rusya arasından yapılan Lizbon ve Budapeşte anlaşmalarına ABD ve İngiltere, ‘NATO’yu Doğu Avrupa’ya doğru genişletmeyeceğiz’ sözlerini tutmadılar. Özellikle ABD sözünü tutmuyor ve Gürcistan’a ve Ukrayna’ya varıncaya kadar NATO’ya katmak için harekete geçiyor. Yeniden Sovyet hayali kuran Putin gibi bir liderin de NATO’nun bu yayılmacı politikasına karşı kayıtsız kalması da tabii ki düşünülemez. Ayrıca Rusya’nın doğalgaz silahını da henüz kullanmadığını da söylemek lazım. Bu tablo karşısında Türkiye’nin mutlaka Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne sahip çıkması lazım. NATO, Ukrayna ve Rusya nezdinden bu savaşın durması için elinden geleni yapması lazım. Montrö anlaşmasının önemi bu savaş vesilesiyle bir kez daha öne çıktı. Tavizsiz bir şekilde uygulanması lazım.” şeklinde konuştu.

 

Erbakan’dan Batı’nın ikiyüzlü tavrına sert tepki

Batı’nın mülteci konusunda iki yüzlü politikasını da eleştiren Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, sözlerine şöyle devam etti: “Bu olaylardan çıkartılacak ders, Millî Görüş’ün her zaman söylediği gibi Batı’nın ve Avrupa Birliği’nin ikiyüzlü ve çifte standartçı tavrı. 44 milyon nüfuslu Ukrayna’dan en az 1 milyon mülteci geldi. Ne kadar mülteci gelirse gelsin kapımız açık deniyor. Suriye’den, Afganistan’dan gelenlere kapıları açmayı bırakın üzerlerine kaynar su döküyorlar, plastik mermi sıkıyorlar. Tel örgülü duvarlar örmeler, denizde şişme botları delip ölüme terk etmeler… Oysa aynı AB üyesi ülkeler; daha birkaç ay önce Suriye ve Libya iç savaşından, Afganistan’da Taliban zulmünden kaçarak Belarus sınırına yığılan on binlerce insana sınırları kapattılar. Mültecileri durdurmak maksadıyla sınırlarına takviye askeri güç gönderdiler. Binlerce insan soğuktan perişan oldu, çok sayıda insan da donarak hayatını kaybetti. Neden çünkü bunlar Afganlı, Suriyeli, Iraklı, Afrikalı bunlar Müslüman öyle ise bunlar ölsünler ne halleri varsa görsünler. Cesedi Bodrum kıyılarına vuran Aylan bebeğin babasına dahi sığınma hakkı verilmedi. Babası Aylan bebeğin naaşını da alarak Kuzey Irak’a dönmek zorunda kaldı. Daha geçen ay 19 mülteci Yunanistan tarafından geri itilerek Meriç sınırında donarak ölmüş halde bulundu. Bütün bu yaşananlar Batı’nın Çifte Standartçı tutumunu ortaya koymakta, Millî Görüş’ün haklılığını göstermekte ve içimizdeki Batı aşıklarına da ibretlik bir ders olmaktadır.”

 

Dr. Fatih Erbakan

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı

 

TARİHE SÜRÜLEN KARA LEKE; 28 ŞUBAT

    

Bugün 28 Şubat... Hafızamızda karanlık ve soğuk bir gün olarak hatırlıyoruz.

 

Cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümeti, bugün ,28 Şubat post modern darbesine maruz kaldı.  Halkın seçtiği hükümet illegal yollarla istifaya zorlandı.  İktidarın büyük ortağı Refah Partisi Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldı... Başörtülü olduğu gerekçesiyle, milletvekiline yemin ettirilmedi, hatta vatandaşlıktan çıkartıldı. Başörtülü öğrenciler için ikna odaları kuruldu.

 

Bugüne kadar 28 Şubat'ın siyasal, sosyolojik ve hukuki yönü tartışıla gelmiş olmasına rağmen, ekonomik yönü pek gündeme gelmedi. Oysa en büyük etkiyi de bu alanda gördük. Ülkenin bankalarının içi boşaldı. Milyarlarca lirası hortumlanan bankalar birer birer batmaya başladı. Batan bankalar ya kapatıldı ya da milletin sırtına yük olarak kaldı.

 

Bu dönemde yapılan yolsuzlukların büyüklüğü, miktarı hala net olarak tespit edilmiş değil. Ama bilinen kısmı bile zamanın hükümetini götürmeye yetecek bir ekonomik krize yol açmıştı.

 

28 Şubat sadece RefahYol Hükümetine karşı yapılmadı, vatanımıza ve milletimize karşı yapılmıştır. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı gasp edilmiştir. Tarihe sürülen bu kara lekeyi, millet olarak hiç unutmadık. Unutmayacağız.  Aziz Milletimiz darbenin her türüne karşı durmaktadır. Darbeciler ise, tarihin acı sayfaların da yerlerini almışlardır.

 

 

 

Av. Bayram Sakartepe

Genel Başkan Yardımcısı | Siyasi İşler Başkanı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ZEYTİN YETİŞTİRİLEN BÖLGELERDE, MADEN KANUNU YÖNETMELİĞİNE EK YAPILARAK MADENCİLİK YAPILMASINA İZİN VERİLMESİ 3573 SAYILI KANUNA AYKIRIDIR

 

 

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, bugün( 01.03.2022),  Maden Kanunu ile ilgili olarak, 21/9/2017 tarihli ve 30187 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliğinin 115 inci maddesine bir fıkra ekleyerek, zeytinlik alanlarda madencilik yapılabileceğini ve usullerini belirtmiştir.

 

Maden Yönetmeliğinin 115. maddesine ek fıkranın eklenmesi iki sebeple hukuk dışıdır. Bunlardan ilki “Yönetmelik” tanımıyla ilgilidir. Hiçbir yönetmelik maddesi, Maden Kanunu’nda bulunmayan bir konuda yorumda bulunamaz. Yönetmelik, Kanunda bulunan bir maddenin nasıl uygulanacağıyla ilgili bilgiler içermelidir. Maden Kanununda, Zeytin arazileri ile ilgili bir hüküm konulmadığından, Yönetmelik içine zeytinlik araziler ile ilgili ek fıkra konulamaz.

 

İkinci ve belki de daha önemli husus; Maden Yönetmeliğine konulan bu ek fıkra, 3573 Kanun Numarasıyla belirtilen Kanuna aykırıdır (Kabul Tarihi : 26/1/1939 Yayımlandığı Resmî Gazete : Tarih : 7/2/1939 Sayı : 4126 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 20 Sayfa : 174.)

 

Bu maddenin yenilenmiş hali aynen şu şekildedir “ Madde 20 – (Değişik: 28/2/1995-4086/5 md.) Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.)

 

Bu yönetmelik maddesi gittikçe azalan tarım arazilerimize zeytinlik alanları da katarak Zeytinciliğin yok olmasına sebep olacak bir maddedir.

 

Kanunun çıkartılmasını teşvik edenlerin birçoğu bölgede az da olsa bulunan altın madenciliğini hedeflemiştir. Bu madenler de maalesef zeytinlik alanlar ile örtüşmektedir. Şu ana kadar yapılan altın madenciliğimizin, siyanür probleminin sade vatandaşta oluşturduğu tepki de bilinmektedir. Bölgede ruhsatları ellerinde bulunduran ve altın madenciliği yaptığını ifade eden şirketlerin ülkemiz ekonomisine önemli hiçbir katkısının olmadığı da Çanakkale, Aydın ve Kütahya örnekleriyle bilinmektedir.

             

Hiçbir yönetmelik maddesi Kanun üzerinde olamayacağından bugün ETKB’ca eklenen 4. Fıkra yok hükmündedir. Bu sebeple, Vatandaşlarımız arasında huzursuzluğa yol açmadan bu Yönetmelik maddesinin iptal edilmesi gerekmektedir.

 

 

 

Prof. Dr. Doğan AYDAL

Genel Başkan Yardımcısı | AR-GE Başkanı

 

 

 

 

 

GIDA FİYATLARINI DÜŞÜRECEK ÇİFTÇİMİZİN HALKIMIZIN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEK ÇÖZÜM YENİDEN REFAH YENİDEN ERBAKAN İKTİDARIDIR

Ovalarımız elimizden alınıyor. Irmaklarımız kurutuluyor. Dağlarımız delik deşik edilerek yok ediliyor. Tarım alanlarımız madencilik bahanesiyle bitiriliyor. Bakın bir zamanlar ay çiçek tarlası olan Trakya'da tarım alanları rant uğruna yok edildi. Tarlalar imara ,inşaata ve maden alanlarına açıldı. Şimdi yurt dışından aldığımız ay çiçek yağına para yetiştirmeye halkın gücü yetmiyor. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’nin raflar da dahil sadece 1-1.5 aylık yağ stoku kaldığını açıklaması üzerine market raflarındaki yağlar adeta yağmalandı.

Halk geçinemiyor, pahalılıktan şikayet ediyor. Artık iş öyle çığırından çıktı ki aldığın bir ürünü ertesi gün aynı fiyata alamıyorsun. Market zincirleri artık bir soygun yeri olmuş , kaçarın yok!

Üstelik bunlar öyle tekelleştiler ki her yerde karşına çıkıyor.

Eskiden bir semtte bir tane olurdu. Şimdi aynı isimli marketten her ilçede, mahallede, her sokaktalar. Fiyatları istedikleri gibi belirliyorlar Bakkallara yaşam hakkı da tanımıyorlar.

Üreticiden 1 liraya alınan herhangi bir ürün marketteki rafta 10 lira fiyatıyla sana bakıyor! Artık buna bir dur denmeli. Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılan bu market zincirlerine bir son verilmeli. Ve bunlar sıkı sıkıya denetlenmeli.

Türkiye’nin en yaygın, en büyük “sözde ucuz” market zincirinin bilançosuna baktık. Cirosunu yüzde 40 , kârlılığını da yüzde 100 civarında artırmış. Bunun net anlamı şu. Halkı net yüzde 60 soymuş. İşte size soygunun kanıtı, market bilançoları.

Temel gıda ürünlerinde Katma Değer Vergisi (KDV) yüzde 8'den yüzde 1'e indirildi. Vergideki bu indirim gıda fiyatlarındaki artışın çözümü olarak sunuluyor. Fakat pazara, manava, markete giden tüketici özellikle sebzedeki yüksek fiyat artışlarından yakınıyor. Bazı ürünler tane ile alınmaya başlandı.

Olağanüstü fiyat artışları var. Patlıcanın kilosu 30-35 lira. Kabağın, Salatalığın 25-30 lira, domates 15-20 lira. Kış sebzelerinde de fiyatlar çok yüksek. Çünkü maliyetler çok yükseldi. Marulun tanesi 10 lira, iki dal maydanoz, tere, roka veya dereotu 3-4 liradan satılıyor. Böylesi daha önce hiç görülmemişti. Bakan Türkiye tarımda Avrupa'da birincisi diye patlıcanın, hıyarın, kabağın tanesi 6-7 lira. Bu nasıl birincilik?

Gıda fiyatlarını düşürmek için tek bir yol var. Üretim maliyetlerini düşürmek ve üretimi artırmak. Hükümet bunun dışında her yolu denedi. Başarılı olamadı, olması da mümkün değil.

Son 10 yılda hükümet çözüm diye neler yaptı?

1- İthalat kapıları sonuna kadar açıldı: Tarımda üretim azaldığı için fiyatlar yükseldi. Artan fiyatlar ithalatla düşürülmeye çalışıldı. Bunun için hükümetin en çok başvurduğu yol, ithalatta gümrük vergilerini sıfırlamak. Hububat, bakliyat başta olmak üzere birçok üründe gümrük vergisi sıfır. Et fiyatı yüksek denilerek yıllarca canlı hayvan ve et ithal edildi. Hangi ürünün fiyatı artarsa hemen gümrük vergisi sıfırlanıyor ve ithalat başlıyor. Yani üretimi artırmak yerine ithalat destekleniyor. İthalat arttıkça üretim azalıyor. Üretim azalınca fiyatlar daha çok artıyor. Fiyatlar artınca daha çok ithalat yapılıyor. Hükümet bu sarmaldan kurtulamadı. Faturasını çiftçi, tüketici, toplumun her kesimi ödüyor. 2021'de sadece hububat ürünleri ithalatına verilen para 50 milyar lira, yaklaşık 2 milyon çiftçiye verilen toplam destek 23 milyar lira. İthalata verilen para çiftçimize destek olarak verilseydi bugün çiftçimiz mutlu üretimimiz bol, kasamızda döviz olacaktı.

2- Hal Yasası ile fiyat düşecek yanılgısı: Yaş meyve sebze fiyatlarını düşürmek için Hal Yasası değiştiriliyor. Hükümet aynı, bakanlar değişince hal yasası değiştirilerek fiyatlar düşecek diye toplum aldatılıyor. 2010 yılında kapsamlı bir Hal Yasası çıkarıldı, Değişen her  Tarım ve Ticaret Bakanları "Hal Yasası ile Komisyonculuğu kaldıracaklarını üreticiden doğrudan ürün alınarak satılacağını ve fiyatların enaz yüzde 25 düşeceğini söyledi. Fiyatlar düştü mü? Yine düşmedi.

3- Gıda Komitesi, Fiyat İstikrar Komitesi: Gıda fiyatlarını kontrol altına almak için 2014 yılında "Gıda Komitesi" olarak bilinen Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi kuruldu. Komitenin yapısı iki kez değiştirildi. Sonra yerine Fiyat İstikrar Komitesi Kuruldu. Komitede yer alan bakanlar değiştikçe film başa sarıldı her şey yeniden ele alındı. Fiyatlar düşürülemedi.

4- Erken uyarı sistemi: Gıda Komitesi defalarca toplandı. Gıda fiyatlarını düşürmek için sürekli ithalatın önünü açacak kararlar alındı. Gümrük vergileri sıfırlandı. Erken uyarı sistemi için çalışmalar yapıldı. Erken uyarı sisteminden alınacak sinyallerle gıda fiyatları düşürülecekti. Sinyal bir türlü alınamadı.

5- Tanzim Satışlar kuruldu: 2019 seçimleri öncesinde Ankara, İstanbul ağırlıklı olmak üzere çadırlarda tanzim satış mağazaları kuruldu. Üreticiden alınan ürünler doğrudan tüketiciye sunulacak, fiyatlar düşürülecekti. Halk "ucuz" meyve sebze alabilmek için uzun kuyruklar oluşturdu. Yerel seçim geçince kapatıldı. Fiyatlar yine düşmedi.

6- Depo baskınları: Soğan ve patates fiyatı çok yüksek diye 2018 sonu 2019 başında depolara baskınlar yapılarak soğan ve patatesçiler "terörist" ilan edildi. Ağır cezalar kesildi. Fiyatlar yine düşmedi.

7- Rekabet Kurumu devrede: Gıda fiyatlarını düşürmek için Rekabet Kurumu çalıştırıldı. Ülke genelinde faaliyet gösteren 23 market zincirine, piliç eti üreten 19 firmaya ve Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği'ne, gübre üreticisi 6 firmaya, 34 un fabrikası ve un sanayici derneklerine, zincir marketlere soruşturmalar açıldı, milyonlarca lira ceza kesildi. Fiyatlar yine düşürülemedi.

8- İhracat engellendi: Belli dönemlerde ihracat engellenerek fiyatlar düşürülmeye çalışıldı. Soğan, patates, limonda ihracat belli dönemler ön izne bağlanarak fiili olarak yasaklandı. 2019'da domateste 2021 başında portakalda analiz bahanesiyle ihracat yavaşlatıldı, engellendi. Son olarak 20 üründe ihracat ile ilgili yetki Tarım Bakanlığına verildi. Halen, nohut, şeker, buğday ve diğer bazı ürünlerde ihracat izne bağlı yani fiili olarak yasak. Ama fiyatlar yine de düşmedi, düşürülemiyor.

9- Tarım Kredi Kooperatifi marketleri: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan göstermelik olarak alış veriş yaptığı Tarım Kredi Kooperatiflerinin market sayısını 1000'e çıkararak ucuzluk sağlanacaktı. Anlaşıldı ki o marketler birçok üründe daha pahalı. Fiyatlar yine düşürülemedi.

10- Modern, Teknolojik seralar kuruldu: Devlet seracılığa soyundu. Ziraat bankası desteği ile Tarım Kredi Kooperatifleri bünyesinde Sera AŞ şirketi kuruldu. Devlet seracılıkla fiyatları düşürecekti. Yine düşmedi.

11- Sütte sabit, kırmızı ette tavan fiyat: Gıda Komitesi, peynir, tereyağı, yoğurt, ayran fiyatı artmasın diye çiğ süt fiyatlarını 13 ay sabit tuttu, artırmadı. Süt ürünleri fiyatı düşmedi. Çiftçi ineklerini kesmek zorunda kaldı. Bir ara kırmızı ette tavan fiyat uygulandı. Fiyatlar yine düşürülemedi.

12- Sözleşmeli üretim: Fiyatları düşürmek için Tarım Kredi Kooperatifleri Sera AŞ ve Türk Şeker üreticilerle sözleşmeli üretim yaptırdı. Fiyatlar üreticide baskı altında tutuldu ama tüketicide fiyat artışı durdurulamadı.

13- DİTAP kuruldu: Normal pazarlarda, marketlerde fiyatlar kontrol edilemeyince dijital pazar kuruldu. Tarım Bakanlığı Dijital Tarım Pazarı kurdu. Sanal pazarda bile fiyatlar düşürülemedi.

14- Enflasyon Timleri kurulacak: Gözlerinin içine baktığımız Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, enflasyonla mücadele için "enflasyon timleri" kuracaklarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'da buna destek verdi. Enflasyon timleri de fiyatları düşüremedi.

15- Mobil uygulama ile ucuz gıda pazarı: Şimdi de Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati'nin yüksek gıda fiyatlarına karşı buldukları "mucizevi" bir buluş var. Mobil bir uygulama ile tüketici nerede hangi ürünün daha ucuz olduğunu görecek. Böylece ucuz ürünler teşvik edilecek ve fahiş fiyat uygulayanlar piyasadan silinecek. Bu rekabet ile gıda fiyatları düşecek. Yine biz gözlere takılı kaldık değişen yok.

16- KDV İndirimi: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurmaylarını alarak büyük tantana ile açıkladığı Katma Değer Vergisi'nin yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesi gıda fiyatlarına her gün gelen zamlar ile tüketici siftah alım bile yapamadan indirim yok oldu .Yine halka bindirim düştü.

Bugüne kadar kabaca 16 farklı önlem açıklandı. Denetimler, cezalar, baskınlar yani polisiye tedbirlerinin hiç birisi işe yaramadı. Sorunun kaynağı tarlada başlıyor. Tarlada yaşananları görmezden gelen hükümet, etiket üzerinden markette, pazarda çözüm arıyor. Sorunu doğru tespit edemezseniz, çözüm bulamazsınız. Yapılması gereken, üretim maliyetlerini düşürmek, üretimi artırmak. Dış ticaret politikasını üretimi destekleyecek şekilde uygulamak ve yoksullaşan halkın alım gücünü yükseltecek önlemler almaktır. Bunun dışındaki hiç bir formül işe yaramayacak. Hükümet olarak son 6 ayda yaptığınız mazot, elektrik, doğalgaz zamlarını geri alarak, ithalata verdiğiniz dövizi çiftçiye destek olarak vermekle işe başlayabilirsiniz. Fiyatların düştüğünü göreceksiniz.

Resmi Gazete’nin 4 Mart 2022 tarihli sayısında yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 30 Haziran 2022 tarihine kadar ayçiçeği yağının ikamesi olabilecek, kanola, aspir, mısr, soya ve palm yağında gümrük vergisi sıfırlandı.

Savaş yem fiyatlarını uçurdu

Rusya-Ukrayna Savaşı Türkiye’nin yem hammaddeleri ithalatını da olumsuz etkiliyor. Ham ayçiçeği yağında olduğu gibi Rusya’dan kepek taşıyan gemilere de izin verilmiyor.             TOBB ‘’ Rusya’dan yılda 1,5 milyon ton buğday kepeği alıyoruz. Kepeğin iki tedarikçisi Rusya ve Ukrayna savaş öncesi kepeğin tonu 190 dolardı. Bu gün 300 doların üzerinde ve getiremiyoruz. Yem sektörünün 1 aylık stoku var. Yapılması gereken kısa vadede Rusya ile bu sorunun çözülerek gemilere izin verilerek kepeğin getirilmesi. İkinci adım ise mutlaka üretimi artıracak bir planlamanın yapılmasıdır. Yem sorunu çözülmezse süt üreten, besicilik yapan, kanatlı sektörü büyük sıkıntı yaşar.”  Savaş nedeniyle buğday, arpa, mısır, soya, buğday kepeği, küspe ve diğer yem hammaddelerinde ciddi oranda fiyat artışına neden olurken, yemde 4 günde torba başına 50 lira zam geldi. Besiciler, süt havyacılığı, yumurta ve beyaz et üreticileri artan yem fiyatlarının ürünlere yansıyacağını dile getiriyor.

Un ihracatı, gıda ve yem sektörü olumsuz etkilenebilir

Türkiye, Rusya’dan aldığı buğdayın önemli bir bölümünü un ihracatında değerlendiriyor. Ambargo nedeniyle Türkiye, buğday ithalatı yapamazsa veya buğday fiyatı artarsa un ihracatı olumsuz etkilenebilir. Ayrıca, buğdayın bir bölümü de içerde ekmek üretiminde kullanılıyor. Un fiyatının artması nedeniyle ekmek fiyatlarının yükselmesi gündeme gelebilir.                             

Un ihracatının yanı sıra arpa, mısır gibi ürünlerin ithalatında sorun yaşanması durumunda yem sektörü dolayısıyla hayvancılık sektörü olumsuz etkilenebilir. Ayçiçeği ithalatında sıkıntı yaşanırsa yağ fiyatlarının artmasına neden olabilir. Türkiye, Rusya'dan, Ukrayna'dan ithal ettiği ürünlerin tamamında kendine yeterli üretimi yapacak potansiyele sahip. Un ihracatında dünya birincisi olmakla övünen Türkiye'nin, bu ihracatı ithal buğday ile gerçekleştirmesi her zaman büyük risktir. Kendi buğdayı ile un ihracatı yapması ülkeye hem katma değer sağlar hem de böyle zamanlarda riskleri ortadan kaldırır.

 

     

Yeniden Refah Partisi

Ticaret Politikaları Kurulu

 

 

 

 

 

 

 

Yayın Tarihi: 8 Mart 2022 | Yayın Saati: 13:24:49