Şirketler Kapanıyor, Çiftçi Bitiyor, Esnaf Ağlıyor!

Sayın Basın Mensupları, kıymetli misafirler, hepinizi saygıyla selamlıyor, yapacağımız basın toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.

 

Hükümet tarafından son zamanlarda PEMBE EKONOMİK BİR TABLO çiziliyor.  Geçenlerde Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, TÜFE rakamlarına ilişkin, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamasında "vatandaşlarımızın alım gücü ve gelir durumlarını kalıcı olarak iyileştirecek olan fiyat istikrarına ulaşmak için politikalarımızı kararlılıkla uygulayacağız" ifadelerini kullandı. Ama gel gör ki, durum söylenen gibi değil… Bir taraftan ihracatçıya destek paketleri açıklanırken, diğer tarafta 14.469 TL maaş emekliye reva görülüyor. Her sene ekonomik beklentiler bir sonraki yıla erteleniyor. Şimdi ise ekonominin rayına girmesi için 2026 yılına işaret ediliyor.

 

     Orta direk diye tabir edilen memur emeklisinin eline maaş olarak 19.618 TL geçiyor.  Esnaf kan ağlıyor ve iş yerlerini siftahsız kapatıyor. Elektrik faturası, işçi istihdam giderleri ve enerji maliyetleri yüzünden şirketler kapılarına kilit vurmak zorunda kalıyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği verisine göre, 2024’te kapanan şirket sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 21,4 artarak 31 bin 416’ya ulaştı. 2024’te yaşanan bu olumsuz tablo, ekonomideki belirsizliklerin ve finansal baskıların şirket kapanışlarını artırdığını ortaya koyuyor.

   Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin borçları ise, geçen yıla göre 1,1 trilyon lira artarak 4,4 trilyon liraya yükseldi.  Birçok esnafımız icra takibine düştü. Türkiye de maalesef her gün 300’e yakın esnaf kepenk kapatıyor.
        

   Kapanan şirketlerle ilgili veriler, durumun ne kadar ciddi olduğunu açıkça göstermektedir. Bir yandan baskılanmış döviz kuru politikası, dış talebin azalmasına yol açarken, diğer yandan Sayın Mehmet Şimşek'in düşük ücret politikası iç pazardaki talebi de büyük ölçüde düşürmüştür. Üstelik, astronomik faizler ve vergiler de eklenince, şirketler ve imalathaneler birer birer kapılarına kilit vurmak zorunda kalmıştır.


   Maalesef ekonomik sorunlarla çiftçilerimiz de baş etmeye çalışmaktadır. 2025 yılı için “Çiftçi Kayıt Sistemi” ne kayıtlı 2 milyon 300 bin çiftçi bulunmaktadır. Yeterli destek verilmediği için çiftçilerimizin bin bir güçlük ve emek ile yetiştirdiği mahsulleri tarlalarda ve seralarda çürümeye yüz tutuyor. Ürünlerini hasat etme imkânı bulan çiftçilerimiz ise artan maliyetler yüzünden ürünlerini istedikleri fiyata satamamaktadır. Son üç ayda bazı gübre fiyatları 2 bin- 3 bin TL bandında zamlandı.    Çiftçi başına ortalama 3 bin lira destek veriliyor. Çiftçiye ayrılan toplam destek 135 Milyar TL iken, Tarım Kanunu’na göre bu desteğin 615 Milyar TL olması gerekiyor. Tarım Kanunu, çiftçiye milli gelirin en az yüzde birinin destek olarak verilmesini öngörüyor.  2024’te verilmesi gereken destekler, çiftçilerin hesaplarına yeni geçti ve verilen destekler maalesef enflasyon karşısında eridi.

 

   Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı; seracılık ve sulamada kullanılan elektriğin bir yılda yüzde 30,4, tarım ilaçlarında yüzde 34,3, tohumda yüzde 40, sulama ücretlerinde ise yüzde 100’ü aşan artışlar yaşandığını açıkladı.

     Peki Asgari Ücretle çalışan işçilerimizde durum ne?
Türkiye’de Açlık sınırı 23 bin 324 TL iken, asgari ücret ise 22 bin 104 TL almaktadır. ABD’de dahil 25 Avrupa ülkesi içerisinde işçisine en düşük ücreti veren Türkiye 21. sırada. Türkiye’yi takip eden Avrupa ülkeleri, Sırbistan 22, Karadağ 23, Bulgaristan 24, Arnavutluk 25’inci sıradadır. Almanya’da ortalama çekirdek aile anne baba ve iki çocuk toplamda dört bireyden oluşurken, Türkiye’de ise anne baba ve dört çocuk toplamda 6 bireyden oluşmaktadır. Almanya’da yeni işe başlamış çalışan bir aile reisi 1650 avro yani şu anki kur ile 62.000 TL alarak hayatını idame ettirmektedir. Fazla mesailerle beraber bu ücret 80.000 TL’yi buluyor. Almanya’da iş gücünün sadece %6’sı asgari ücretle çalışıyor. Türkiye’de ise aylık asgari ücret net 22.104 TL. Fazla mesai, iş yerindeki kıdem ile en fazla 35.000 TL. aylık alıyor. Üstelik Türkiye’de iş gücünün %48’i asgari ücretle çalışıyor. Almanya’daki ücret Türkiye’nin tam 3 katı neredeyse. Şimdi denecek ki Almanya’da ürün fiyatları Türkiye’deki ücretlerden   yüksek.

      Peki temel gıdadan örneklerle karşılaştıralım.

   

    Almanya’da etin kilosu 12,7 avro. Asgari ücretle Almanya’da bir kişi 129 kg et alabiliyor. Türkiye’de etin kilogramı ortalama 500 TL sayarsak ki bazı yerlerde 700 TL’yi aşıyor biz yine Türkiye ortalama kilosu 500 TL’den alırsak, ancak 45 kilo      et         alabiliyor.


         Almanya’da 200 gr ekmeği, 0,60 avro ile Alman vatandaş 2750 adet ekmek alırken, Türkiye’de ortalama ekmek fiyatını 10 TL’den baz alırsak 2210 adet ekmek   alabiliyor         vatandaşımız.

         Almanya’da asgari ücret ile kilosu 1,85 avro ile 891 kilogram pirinç alırken, Türkiye tahıl ülkesi olmasına rağmen asgari ücret ile kilosu 37 TL olan pirinçten 597 kilogram alabiliyor. 

        
Almanya’da asgari ücret ile litresi 0,95 avro ile 1736 litre çiğ süt alınırken, Türkiye’de litresi 18 TL olan çiğ sütten 1228 litre alabiliyor.

 

Şimdi de Akaryakıt ve Enerji fiyatlarını karşılaştıralım.


         Almanya’da dizelin litre fiyatı 1,68 Avro ile 980 litre yakıt alınırken, Türkiye’de litre fiyatı 47,30 TL ile anca 467   litre   yakıt alınabiliyor.

         Almanya’da elektrik KW fiyatı 0,067 avro fiyatı ile 24620 kw elektrik kullanabilirken Türkiye’de kw fiyatı 2,07 TL ile 10678 kw elektrik kullanılabiliyor.

         Ekonomik göstergeler ortada. Üstelik bu fiyatlardan Almanya’daki vatandaşların sadece %6’sı etkileniyorken, Türkiye’deki vatandaşlarımız %48 oranında etkileniyor. Türkiye’nin %48’i açlık sınırının altında  yaşam mücadelesi veriyor.

 

     İktidar, yükselişini sürdüren gıda enflasyonu karşısında para cezaları ve yaptırım tehditleri dışında çözüm üretemiyor. Son 15 yıldır enflasyonun artışıyla beraber, hayat pahalılığı gündelik hayatımızın önemli bir parçası haline gelmiştir. Yüksek fiyatlar, maaşların erimesi ve paranın değer kaybetmesi, geçim sıkıntısını daha da derinleştiriyor.


         Hayat pahalılığı, artık yalnızca bir sorun olmanın ötesine geçerek, ulusal ve küresel ölçeklerde “ekonomik kriz” halini aldı. Türkiye’deki ekonomik dengesizliklerin artmasıyla, bu kriz, bireylerin ve toplumun ekonomik istikrarını tehdit  ediyor.

         Türk halkının hızla fakirleşmesi ve orta sınıfın yok olması, yüksek fiyatlar ve ay sonunu getirememe gibi sorunlar, hükümetin enflasyonla mücadelede ve fiyatların aşırı artışını engellemede başarısız olduğunu gösteriyor. Yüksek fiyatlar yalnızca "yüksek enflasyon krizi" ile açıklanamaz, çünkü hayat pahalılığı, enflasyonun çok daha ötesinde bir sorundur.

         Yeniden Refah Partisi olarak her zaman ne diyoruz? Borç faiz ekonomisi Türkiye'yi batırıyor. Borç-faiz-zam-vergi ekonomisi yerine üretim, istihdam, ihracat odaklı bir ekonomiye geçmemiz gerekmektedir.


22 yıllık bu hükümet döneminde;

-        Vergiler yüzde 200 arttı.

-        Döviz kurları 18 TL’den 37 TL’ye yükseldi.

-        Akaryakıt 20 TL’den 46 TL’ye yükseldi.

-        Bununla beraber faizler %8,5'ten neredeyse 
         %50'ye yükseldi.

-        30 binden fazla şirket kapandı.

         Bütün bu politikalar sonucu enflasyon düştü mü? Düşmesini geçtik, sabit kalmasını bile sağlayamadılar.

         Eğer enflasyon bugün sıfıra indirilse bile, mevcut fiyatlar sabit kalacak demektir. Fiyatların düşebilmesi için enflasyonun negatif olması gerekir. Enflasyon sıfıra indirilse dahi, alım gücü değişmeyecek ve halkın geçim sıkıntısı devam edecektir. Bu fiyatlarla kimsenin bir şey satın alabilmesi mümkün değildir.

 

Sözlerime son verirken, emeklisi, işçisi, memuru mutlu bir toplum için tüm yetkililere açık çağrımızı yineliyor; kapsayıcı, kalıcı, tüm vatandaşlarımızın “insanca yaşayabileceği” bir ülke istiyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yayın Tarihi: 21 Mart 2025 | Yayın Saati: 15:35:34