Refah Çadır Kentinde Yaşanan Vahşet İnsanlık Dramıdır

Uluslararası Adalet Divanı'nın 24 Mayıs’ta almış olduğu kararla, İsrail’in Gazze’nin Refah kentindeki askeri operasyonlarını, saldırılarını ve diğer tüm faaliyetlerini durdurmasına hükmetmesini yok hükmünde sayarak, uluslararası hukuka meydan okumayı sürdüren Siyonist İsrail yönetiminin, söz konusu karara rağmen Refah'ta çadır kenti bombalaması sonucunda yaklaşık olarak 50 Filistinli diri diri yanarak yaşamını feci şekilde kaybetmiştir.

 

Zaten Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail’in özellikle Refah’ta yerlerinden edilenlerin güvenliğini artırmak için üstlendiğini ifade ettiği tahliye çabaları ve aldığı önlemler konusunda ikna olmadığını beyan etmekle ne kadar haklı olduğu, son Refah Çadır Kenti’nin bombalanmasıyla net bir şekilde ortaya çıkmış oldu.

 

Refah’ta yaşanan sistematik soykırımı görmezden gelmeye çalışan ve şiddetin önüne geçmek yerine, bir yandan timsah gözyaşı dökerken, diğer yandan da dolaylı olarak İsrail’in zulmünü desteklemeye devam eden, koşulsuz yanında duran işbirlikçi ABD yönetimi başta olmak üzere, uluslararası toplumun ve birçok Müslüman yöneticinin tüm bu gelişmeler karşısında suskunluğu yeğlemeleri ibret vericidir.

 

Refah Çadır Kenti’ne sığınan masum insanlara yönelik vahşetin sorumlusu kuşkusuz salt Siyonist Netanyahu ve yönetimi dışında, kendisini Siyonist olarak tanımlayan ve Siyonist İsrail’e koşulsuz destek veren ABD Başkanı Biden’ın da sorumluluğu aynı düzeydedir. Bu nedenle Biden’ın da Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanması artık kaçınılmazdır.

 

Şiddet ethosu ile, Hiroşima ve Nagazaki’yi aratmayan yöntemlerle hareket eden Siyonist İsrail’in, son olarak Refah’a yönelik saldırganlığı (agression) karşısında kronik bir zayıflık politikası içerisinde hareket eden Müslüman ülkelerin yöneticileri, “önce ben ve koltuğum” düşüncesi ve anlayışıyla, ne yazık ki hayati gelişmeler karşısında suskun kalmayı yeğlemektedirler.

 

Burada söz Hiroşima ve Nagazaki’den açılmışken, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atan, dönemin ABD Başkanı Truman’a konuyla ilgili mektup gönderen Amerikan Kiliseleri Federal Konseyi Genel Sekreteri Samuel Mc Crea Cavert’e gönderdiği cevabı mektupta; “düşmana karşı canavar gibi davranman gerekir” ifadesi, şimdiki ABD Başkanı Biden’ın, Gazze konusundaki yaklaşımıyla özdeşlik oluşturmaktadır.

 

Keza Siyonist İsrail’in Gazze’yi nükleer silahla vurma hakkına sahip olduğunu iddia eden Senatör Lindsey Graham’ın da Başkan Truman’dan ne farkı var?

 

Benzer şekilde, 26 Mayıs 2016’da Japonya’nın Kashikojima Adası’nda G-7 zirvesi için biraya gelen liderlerden ABD Başkanı Barak Obama’nın, yüz kırk bin kişinin hayatını kaybettiği Hiroşima’daki atom bombası anısına kurulan (cenotaph) “Barışı Anma Parkı”nı ziyareti sırasında, kendisine yöneltilen özür dileyip dilemeyeceği konusundaki soru üzerine, “Hayır, savaş sırasında siyasi liderler her türlü kararlar alabilirler. Tüm liderler zor kararlar alabilmek zorundadır. Özellikle de savaş sırasında” şeklindeki cevabı, Batı’nın savaş sırasında sivil halka yönelik değer ve düşünce sisteminin en yalın örneğini ortaya koymaktadır.

 

Keza ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'a bir keresinde sorulduğunda:

 

"Irak'ta yarım milyon çocuğun öldüğünü duyduk. Bu Hiroşima’da ölen çocuklardan daha fazla bir rakam. Sizce Irak’ta yaptıklarınız bu bedele değdi mi?"

 

Ve verdiği cevap:

 

“Bence bu çok zor bir seçim, ancak bedel olarak bizce buna değdi.”

 

İşte bu düşünce atlası içerisinde olan Siyonist Netanyahu ve ABD Başkanı Biden’dan merhamet beklemek asla mümkün değildir.

Yayın Tarihi: 27 Mayıs 2024 | Yayın Saati: 16:34:20