Öğretmeni Yoksullaşan Bir Milletin Geleceği Aydın Olamaz

Sayın Basın Mensupları, kıymetli misafirler, hepinizi saygıyla selamlıyor, yapacağımız basın toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sözlerime başlarken, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğinin teminatı olan eğitim ordumuzun, özellikle de özel sektörde görev yapan kahraman öğretmenlerimizin yaşadığı dramı, bir milletin vicdanı olarak yüksek sesle dile getirme sorumluluğumu taşıyorum. Türkiye'nin eğitim sistemi, milyonlarca evladımızı şekillendiren, devlet ve özel sektörde aktif görev yapan onurlu öğretmenlerimiz tarafından ayakta tutulmaktadır. Ancak, 2025 yılı itibarıyla, özel sektördeki öğretmenlerimizin hayatları ve mesleki şartları, ciddi bir kaygı fırtınasına dönüşmüştür.

 Özel Sektör Öğretmenleri Birlikteliği Derneği’nin bilimsel temellere dayanan ve çok boyutlu raporu, göz ardı edilemez bir gerçeği gözler önüne sermiştir: Özel sektör öğretmenleri, mesleklerinin saygınlığını ve temel insan haklarını kaybetme riski altındadır.

Bu, sadece bir mesleki sorun değil, toplumsal bir çöküşün habercisidir. Bir eğitimcinin ekonomik kaygılarla boğuştuğu, hukuki güvencesinin hiçe sayıldığı bir ülkede, çocuklarımızın parlak bir geleceğe sahip olmasını bekleyemeyiz.

     Değerli arkadaşlar, veriler korkunç bir sömürü düzenini işaret ediyor:

 Yapılan anketlerde katılım sağlayan öğretmenlerin %56,8’i haftada 6 gün, %5,7’si ise tam 7 gün mesai yapmaya zorlanmaktadır.

  %78,8’i ise emeklerinin karşılığını tam olarak alamadığını feryat etmektedir.

Bu durum sadece fiziksel yorgunluk değil, bir eğitimci onurunun yıpratılmasıdır. Öğretmenler, ders saatlerinin ötesinde, görev tanımından ayrı bürokratik işlerle, hatta hademe, sekreter, pazarlama elemanı gibi rollerle yüklenmekte; bu durum, öğretmenlik rolünü yerine getirememenin temel nedeni olmuştur.

Unutmayalım: Bir öğretmenin çocuklara güven vermesi için, önce kendini güvence altına alması gerekir.

  Öğretmenlerimizin hukuki hakları, büyük ölçüde ihmal edilmekte ve adaletsizlik yaşanmaktadır.

%69,3’ü yargıya başvurabileceği kadar ciddi sorunlarla karşılaşmış, ancak yalnızca %23,4’ü yasal süreci başlatabilmiştir. Neden mi? Çünkü küçük yerleşim yerlerinde hak arayışı, "istenmeyen kişi" ilan edilme ve bir daha iş bulamama tehlikesini beraberinde getiriyor.

Yasal çalışma süresi olan 45 saatin üzerinde görev verilmesi yaygınlaşmış, boş saatlerde yapılan kritik mesailer ücrete yansıtılmamakta, eksik sigorta ödemeleriyle emeklilik hakları gasp edilmektedir.

Hukuk sistemimizdeki 3-5 yıl süren yargılama süreçleri, maalesef istismarcı kurumların lehine bir caydırıcılık mekanizması oluşturmuştur. Derneğin çağrısı çok yerindedir: Mevzuata dayalı bir hak arama sistemi kurulmalı ve adli yardım merkezleri bu meslek grubuna özel destek vermelidir.

Ekonomik uçurum her geçen gün derinleşmektedir: %56,8’i maaşlarının devlet öğretmenlerinden daha düşük olduğunu ve %31,8’i sektördeki maaşların “çok düşük” olduğunu ifade etmiştir. Bu durum, öğretmenlik mesleğini cazip olmaktan çıkarıp, zoraki bir geçim kapısı haline getirmiştir.

Çözüm çok açıktır: Her okulun bütçesine, bağımsız bir kuruluş tarafından denetlenecek, öğretmenlerin hak ettikleri maaşları almasını sağlayacak bir bağımsız maaş fonu konulmalıdır.

Raporun en can alıcı kısımlarından biri, öğretmenlerin sosyal hayatlarının yok olmasıdır:

 %37,5’i ailesiyle dışarıda vakit geçiremiyor, aynı oranda bir kısmı kaliteli bir yemek yiyemiyor.

 %23,5’i hayatı boyunca hiç müze veya sergi gezmemiş.

Bu, sadece "mesai fazlası" değil, bir sosyal hayatın, entelektüel gelişimin ve ruh sağlığının yok oluşudur. Öğrencilerine "vizyon" kazandırmakla yükümlü bir eğitimcinin, kendi hayatında vizyonunu kaybetmesi, ülkenin geleceği için kabul edilemez bir tehlikedir.

Bir öğretmen, öğrencilere örnek olabilmesi için, kendi hayatında dengeyi ve zenginliği kurması gerekir.

Öğretmenler, toplumda hem sorumluluk sahibi hem de eleştirilmez bir pozisyonda sıkışmıştır. Ancak bu saygınlık algısının arkasında acı bir gerçek yatmaktadır:

      %12,5’i veli veya öğrencisinden şiddet ya da tacize uğramıştır.

      %10,6’sı kurucu veya yönetici tarafından taciz ya da saldırıya maruz kalmıştır.

Eğitim yuvalarımız, şiddetin kol gezdiği, öğretmenlerin can güvenliğinden endişe ettiği yerler olamaz! Velileri "kullanım aracı" değil, "eğitim kooperatifinin ortakları" olarak görmek, kurucuları ise "kâr" değil "eğitim kalitesi" odaklı davranmaya zorlamak zorundayız.

Hükümetimizi ve ilgili tüm paydaşları, bu krizi aşmak için Derneğin ve bizlerin önerilerini derhal gündeme almaya çağırıyorum:

1. Kapsayıcı ve Güçlü bir Meslek Kanunu: Devlet ve özel sektör ayrımı yapmadan, tüm öğretmenlerin sosyal, ekonomik ve hukuki haklarını güvence altına alan, cezai yaptırımları güçlü bir "Türkiye Öğretmenlik Meslek Kanunu" derhal çıkarılmalıdır.

2. Örgütlenme Özgürlüğü ve Sendikal Güç: Özel sektör öğretmenlerinin sendikalaşması önündeki tüm hukuki ve fiili engeller kaldırılmalı, öğretmenlerin örgütlenerek haklarını koruması teşvik edilmelidir.

3. Devlet Politikası Olarak Eğitim Odaklılık: Eğitim kurumlarının açılış ve denetim kriterleri kâr odaklı değil, eğitim kalitesi odaklı olmalı, denetimler bağımsız ve sıkı yapılmalıdır.

4. Hak Arama ve Bilinçlendirme Kampanyaları: Öğretmenlere yönelik ücretsiz hukuki danışmanlık hizmetleri sağlanmalı ve halkımız, öğretmen hakları konusunda sürekli olarak bilgilendirilmelidir.

 

Özel sektör öğretmenlerimizin yaşadığı sorunlar, Türkiye'nin bugün karşı karşıya olduğu çok daha büyük yapısal krizlerin sadece bir yansımasıdır.

Öğretmenlerin düşük maaşları, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı gerçeğiyle birleştiğinde, bir ulusal yoksulluk dramına dönüşmektedir. İktidarın ekonomik politikaları, sabit gelirli milyonlarca vatandaşımızı, özellikle de kamu hizmeti sunan eğitimcilerimizi her geçen gün daha da fakirleştirmektedir. Gıda, kira ve temel ihtiyaç maddelerindeki astronomik artışlar, öğretmeni maaşını ayın yarısına bile taşıyamayan bir noktaya getirmiştir. Eğitimi yoksullaştırmak, ülkeyi yoksullaştırmaktır! Acil olarak, liyakate dayalı, şeffaf ve üretim odaklı bir ekonomi programına geçilmelidir.

Özel sektördeki bu sömürü ortamı, kamudaki atama belirsizliği ve düşük maaşlar, genç, yetenekli eğitimcileri yurt dışına itmektedir. Bu durum, sadece öğretmenlik mesleği için değil, Türkiye'nin genel akademik ve nitelikli işgücü için de geçerli bir beyin göçü krizidir.         

Doktorlarımız, mühendislerimiz ve en iyi eğitimcilerimiz ülkemizin sunduğu güvencesiz ve düşük gelirli ortamdan kaçarken, biz geleceğimizi yabancı ellere teslim ediyoruz. Bu göçü durdurmak için öğretmenlik mesleği acilen itibar ve ekonomik güvence açısından zirveye taşınmalıdır.

Eğitim kurumlarında yaşanan hukuki istismarın ve hak arama korkusunun temelinde, ülkemizdeki genel demokrasi ve şeffaflık kültürünün erozyonu yatmaktadır. Vatandaşın yargıya güveninin azaldığı, sendikal örgütlenmenin baskı altında olduğu bir ortamda, özel sektördeki öğretmenin tek başına hakkını araması beklenemez. Demokratik katılımın ve hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi, öğretmenlerimizin güvencesi olacaktır. Denetim mekanizmalarının siyasallaşmadan, bağımsız bir şekilde işlemesi şarttır.

Ülkemizde, öğrencinin başarısı giderek ailenin ekonomik gücüne bağlı hale gelmiştir. Özel okullardaki rekabetçi ortam ve daha iyi fiziki şartlar, devlet okullarındaki imkânların daralmasına, dolayısıyla eğitimde sosyal adalet ilkesinin zedelenmesine yol açmaktadır. Kaynakların büyük bir kısmı özel sektöre akarken, devlet okullarındaki öğretmenlerimiz yetersiz donanım ve kalabalık sınıflarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Öğretmenlerimizin yaşadığı bu sömürü düzeni, özel sektörün kârını maksimize etme çabasının bir sonucu olarak, tüm eğitim sistemini zehirlemektedir. Eğitimde fırsat eşitliği, ulusal bir öncelik olmalıdır.

Öğretmenlerimizin mesleki tatminsizliklerinin bir diğer büyük sebebi de yukarıdan inme, esnek olmayan, öğretmenin verimliliğini yok eden merkeziyetçi müfredattır. Öğretmen, bir memur değil, bir eğitim lideridir. Ancak mevcut sistemde, öğretmenler müfredatın basit bir uygulayıcısı konumuna indirgenmiştir. Öğretmenin sınıf içinde pedagojik özerkliğini arttırmayan bir sistem ne özelde ne de kamuda verimli olabilir. Öğretmenlerimizin kendilerini sürekli geliştirebilmeleri için onlara alan açılmalı, müfredatın yerel ve öğrenci ihtiyaçlarına göre uyarlanmasına izin verilmelidir. Öğretmenin mesleki özerkliği, eğitimin kalitesinin anahtarıdır.

Güncel Türkiye'nin en yakıcı sorunlarından biri olan konut krizi ve fahiş kira fiyatları, özel sektör öğretmenlerinin düşük maaşları karşısında bir kabusa dönüşmüştür. Büyük şehirlerdeki öğretmenler, maaşlarının neredeyse tamamını kiraya ayırmak zorunda kalmakta, bu da sosyal ve ekonomik izolasyonlarını daha da artırmaktadır. Öğretmenlerin sağlıklı ve güvenli bir şekilde barınma hakkı, devlet tarafından güvence altına alınmalıdır. Kamu arazileri üzerinde, öğretmenlere özel, uygun fiyatlı lojman projeleri veya kira desteği mekanizmaları acilen hayata geçirilmelidir. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir öğretmen, verimli bir eğitim veremez.

Özel sektördeki yöneticilerin ve kurucuların büyük bir kısmının eğitim bilimlerinden uzak, sadece kâra odaklanmış olması, öğretmenlerimizin mesleki saygınlığını yok eden temel sebeplerdendir. Eğitim kurumlarının yönetim kadroları, liyakat esasına göre, pedagojik formasyona ve tecrübeye sahip kişilerce doldurulmalıdır. Bu, sadece özel sektör için değil, atamalarda siyasi referansların önceliklendiği kamu okulları için de geçerlidir. Eğitimde liyakat kültürünün yeniden inşa edilmesi, hem öğretmenlerin kurumlara olan güvenini artıracak hem de istismarı önleyecektir. Liyakatin olmadığı yerde, istismar ve yozlaşma kaçınılmazdır.

Unutmayalım: Bir öğretmen, bir toplumun geleceğidir. Onun hakkını korumak, ülkemizin hakkını korumaktır! Bu onurlu meslek grubunun yanında durmaya, haklarını teslim edene kadar mücadele etmeye kararlıyız.

Sözlerime son verirken, Özel Sektör Öğretmenleri Birlikteliği Derneği’nin şu sözünü yüreğimizde taşıyoruz: “Gelecek, her zaman gelecekte değil, şu an bir öğretmenin masasında oturup bir öğrenciyi kurtardığı andadır.” Hepinizi saygıyla selamlarım.

Ali Yüksel

Konya Milletvekili

Yayın Tarihi: 10 Kasım 2025 | Yayın Saati: 16:44:24