
NATO’DA ZAFER KAZANILMAMIÅž, GERİ ADIM ATILMIÅžTIR
Türkiye, Madrid’deki zirvede İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya giriÅŸlerinin önündeki vetosunu maalesef geri çekmiÅŸtir. Avrupa BirliÄŸi’nin kapısında 63 senedir bekletilen ve hala birliÄŸe üyelik ısrarını sürdüren Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı NATO’nun kapısında 2 ay bile tutamamıştır. Oysa ki Sayın CumhurbaÅŸkanı, tıpkı Rahip Brunson hadisesinde olduÄŸu gibi çok yüksek perdeden konuÅŸmuÅŸ, ‘Ben baÅŸta olduÄŸum sürece NATO’ya giremezler’ demiÅŸti.
Burada öncelikle Sn. CumhurbaÅŸkanı’nın, İsveç ve Finlandiya’ya yönelik veto kartını ortaya koyarken, bu ülkeleri "teröre destek vermek"le suçlarken, NATO üyesi olan sözde müttefikimiz ABD’nin Türkiye’nin savunma ve güvenliÄŸine zarar verici benzer faaliyetlerine, PYD/YPG’ye olan muazzam desteÄŸine vurgu yapmaması ve suskun kalmasının üzerinde durulması gereken bir konu olduÄŸunu ifade etmek gerekir.
Madrid’deki NATO buluÅŸmasında, İsveç ve Finlandiya’nın, uzun yıllardır terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye’nin hassasiyet ve endiÅŸelerine dikkat edeceklerine dair yazılı taahhütte bulunmaları, bir uluslararası resmi metinde, PYD/YPG ve FETÖ’nün terör örgütü olarak nitelendirilmeleri, elbette kayda deÄŸer geliÅŸmelerdir. Bununla birlikte imzalanan metin sadece ‘iyi niyet mutabakatı’ olarak nitelendirilebilecek bir metindir.
NATO’ya giriÅŸlerinin yolu açılan İsveç ve Finlandiya, kağıt üzerindeki taahhütlerinin gereklerini yerine getirmedikleri takdirde ne olacaktır? Her iki ülke de zaten daha önce AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK’yı terör örgütü olarak nitelendirmelerine raÄŸmen örgüte bugüne kadar tam destek vermiÅŸ, her türlü eylemlerinin yolunu açmış, en ufak bir müdahalede bulunmamıştır. NATO’da imzaladıkları taahhütname, her iki ülkenin tavırlarında somut olarak neyi deÄŸiÅŸtirecektir ?
Ayrıca Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’e vetosunu çekmek için bu kadar acele etmesinin gerçek sebepleri nelerdir?
Türkiye’nin özellikle ekonomideki sıkışmışlığı ortadadır. Uygulanan yanlış ekonomi politikaları yüzünden ülkemiz, maalesef dünyada enflasyonun en yüksek olduÄŸu, parası en deÄŸersiz ve en yüksek maliyetle borçlanabilen ülkeler arasında yer almıştır. İktidar bu sıkışıklığı aÅŸabilmek için baÅŸta İsrail ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri olmak üzere yakın geçmiÅŸte ihtilaf görüntüsü verdiÄŸi devletler ile yakınlaÅŸma çabasına girmiÅŸ, Merkez Bankası döviz rezervlerindeki sıkıntıdan dolayı SWAP anlaÅŸmalarına bel baÄŸlamıştır.
Rahip Brunson hadisesinde zamanın ABD BaÅŸkanı Trump’ın mektuplu tahkirine karşılık, Brunson’ı iade ederek sıkıntıyı aÅŸmaya çalışan Sayın ErdoÄŸan, ÅŸimdi de İsveç ve Finlandiya vetosunu hiçbir somut kazanım elde etmeden geri çekmiÅŸtir. AK Parti döneminde benzeri görüntüler sık sık oluÅŸmuÅŸtur. Mesela Annan Planı’nı peÅŸinen kabul eden ve KKTC’den ‘evet’ oyu çıkmasına sebep olan AK Parti Hükümeti, Rum tarafının plana ‘hayır’ demesine raÄŸmen Avrupa BirliÄŸi’ne alınması karşısında sadece sitemde bulunmakla yetinmiÅŸtir. Sayın ErdoÄŸan birçok konuda olduÄŸu gibi bu konuda da Batı tarafından ‘kandırıldığımızı’ belirtmiÅŸ, üzüntülerini beyan etmiÅŸtir. Sayın CumhurbaÅŸkanı, endiÅŸe ederiz ki önümüzdeki süreçte de İsveç ve Finlandiya’nın yazılı taahhütlerine baÄŸlı kalmamalarından ÅŸikayet edecek, ‘Dost ve müttefiklerimizin samimiyetsizlikleri bizi üzmektedir’ diyecektir.
Bu noktada önemli bir örnek de, merhum Mesut Yılmaz’ın baÅŸbakanlığında kurulan 55. Hükümetin DışiÅŸleri Bakanı Sn. İsmail Cem’in 9 Temmuz 1997’de yine Madrid’deki NATO zirvesinde Yunanistan DışiÅŸleri Bakanı Theodoros Pangalos’la imzaladıkları mutabakat metnidir. Bu mutabakat metni ile Türkiye tarafı, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasının Türkiye tarafından savaÅŸ sebebi sayılacağına dair 8 Haziran 1995’de aldığı “Casus Belli” kararından vazgeçmeyi, bunun karşılığında Yunan tarafı da karasularını 12 mile çıkarma iddiasından vazgeçeceÄŸini taahhüt etmiÅŸlerdi. Ancak aradan geçen zaman ve yaÅŸanan olaylar Yunan tarafının mutabakata sadık kalmadığını ve bunun karşılığında bizim de hiçbir yaptırım imkanımızın olmadığını açıkça ortaya koymuÅŸtur. Dolayısıyla bu gibi mutabakatların her zaman somut karşılığı olmamaktadır.
Sayın ErdoÄŸan ve kurmayları, İsveç ve Finlandiya’nın 3’lü memoranduma imza atmasını büyük bir zafer olarak nitelendirmektedir. Bize göre ortada somut bir kazanım yoktur. Türkiye sonuçta, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya giriÅŸlerinin yolunu açmıştır. İsveç ve Finlandiya taahhütlerine uymazsa, Türkiye’nin içinde bulunduÄŸu pozisyon, önümüzdeki dönemde bu iki ülkenin NATO üyeliklerinin önüne blokaj koymasına elveriÅŸli deÄŸildir.
Ne yazık ki iktidar özellikle ekonomideki sıkışmışlığından dolayı yine geri adım atmıştır.
ABD BaÅŸkanı Joe Biden'ın, ErdoÄŸan'ı Madrid'e hareketinden önce aramasının üçlü memorandum kararı metninin sonunda yer alan: "Türkiye, NATO'nun Açık Kapı politikasına uzun zamandır devam eden desteÄŸini teyit eder ve Madrid Zirvesi'nde Finlandiya ve İsveç'in NATO üyesi olmak üzere davet edilmelerine desteÄŸini ifade eder” cümlesinin oluÅŸmasında önemli rol oynadığını ve en son sözü aslında ABD BaÅŸkanı Biden’ın söylediÄŸini ifade etmek mümkündür.
Yeniden Refah Partisi olarak; çarenin iflas etmiÅŸ Batı güdümlü politikalarda ve kuruluÅŸlarda deÄŸil, Rahmetli Erbakan Hocamız’ın önderliÄŸinde kurulan D-8’de ve devamı olan D-60 ile D-160’ta olduÄŸunun altını bir kez daha çiziyoruz.
Dr. Fatih Erbakan
Genel BaÅŸkan