Hindistan’da Müslümanlara Yönelik Saldırıların Şiddeti Endişe Verici Boyutlara Ulaşmıştır

 

Hindistan’da aşırı milliyetçi Hind Halk Partisi’nin (Baharatiye Janata Party) Hindistan Parlamentosu Avam Kamarası’nda (Lok Sabha) 5 üyelikle başladığı siyasi hareketinin şu anda 300 üyeye sahip olması büyük ölçüde Müslüman düşmanlığı politikası sonucudur. Başbakan Narendra Modi yönetimi ve Bharatiya Janata Partisi'nin yükselişiyle birlikte Müslümanlara yönelik kitlesel dışlayıcı ideolojik eylemler büyük bir ivme kazanmış durumdadır.  Hindutva milliyetçiliğini önceleyen mevcut Hind Halk Partisi iktidarı, Hindistan'daki Müslüman nüfusu, hızla büyüyen ve mutlak suretle ortadan kaldırılması gereken tehdit unsuru olarak görmektedir.

 

Hindistan’da BJP’nin 2014’te iktidara gelmesinden sonra Hindu Rashtra (Salt Hindulardan oluşan devlet) ideolojisi ile hareket eden militan Hindutva mensuplarının Müslümanlara karşı başlattıkları etnik arındırma niteliğindeki eylemler giderek büyümekte ve tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır.

 

Hindistan’da Hindutva milliyetçiliğini önceleyen akımların güçlenmesiyle birlikte Müslümanlar büyük karamsarlık içerisine girmiş bulunmaktadırlar.

 

Hindistan’da 2019 Vatandaşlık Değişikliği Yasası (CAA) ve Keşmir özel statüsünü oluşturan özerkliğin iptali karşısında ülke çapında kitlesel gösteriler başlamış ve BJP rejimi tarafından şiddetle bastırılmıştır. Hindistan’da etkinliği artarak devam eden Hindutva milliyetçiliği ve İslam karşıtlığı olaylar çok yakın zamanda dünya gündemine girmiş gibi gözükse de bu gelişmelerin arka planı çok eski tarihlere dayanmaktadır.

 

Radikal Hindular, Hindistan’da Müslümanlara karşı ikinci bir Endülüs faciasını yaşatmak istemektedirler. Hindistan’da yoğunlaşarak devam eden olayları salt Müslüman-Hindu çatışması şeklinde değerlendirmek çok hatalı bir yaklaşım olur.

 

Hindistan’da, Hindu-Müslüman çatışmasından çok, Müslümanlara Hindistan’da yaşam hakkı tanımayan ve “Hindu-Raj” (Büyük Hindistan) idealiyle yola çıkan aşırı Hint milliyetçilerin oluşturduğu çoğunluğun, iki yüz milyon üstündeki Müslümanlara karşı başlattığı etnik arındırma hareketi söz konusudur. Özellikle birçok ülkede bu şiddet olaylarının Hindu-Müslüman çatışması şeklinde sunulması yanıltıcıdır Son on yıl içerisinde, özellikle Narendra Modi yönetimi ve Bharatiya Janata Partisi'nin (BJP) iktidar partisinin yükselişi döneminde, kitlesel vahşete yönelik risk faktörünün, ayrıştırıcı ve dışlayıcı politikalar yüzünden arttığını görmek mümkündür. Bu durumda Hindutva ideolojisi, Hindistan'ın Müslüman nüfusunu hızla büyüyen ve ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak görmektedir.

 

Şu anda Hindistan’da 1947’de yaşanan olayları benzeri yaşanmaktadır. Hindutva ideolojisi mensupları, Müslüman Türklerin Hindistan’daki hakimiyet dönemlerinden yola çıkarak oradaki Müslümanları “Turkodo” (Türk soyundan gelen) olarak niteleyerek aynen Endülüs örneğinde olduğu gibi Hindistan’dan atma planları yapmaktadırlar.

 

Nitekim, bu hafta sonu G-20 zirvesine ev sahipliği yapacak olan Hindistan devleti tarafından Dünya liderlerine gönderilen yemek davetiyesinde Hindistan yerine Bharat ifadesinin kullanılması dikkatlerden kaçmamaktadır. Zaten Hindutva ideolojisi mensupları Hindistan terminolojisinin sömürge döneminden kaldığını ve Anayasanın birinci maddesinin değiştirilerek sadece Hinduları temsil edecek şekilde Bharat Devleti olarak değiştirilmesini ısrarla ortaya koymaktadırlar.

 

Hindistan’da Khalistan adlı bağımsız bir ülke kurmak isteyen radikal Sih’ler ile Hindu Raj (Büyük Hindistan)‘ı gerçekleştirmek için Bharat Devleti’ni oluşturmak isteyen BJP arasında sıkışıp kalan Müslümanların yüz yüze kaldıkları acıların dindirilebilmesi için uluslararası düzlemde harekete geçilmesi kaçınılmazdır.

 

Bugün ne yazık ki Hindistan’da, Müslüman camileri saldırılara maruz kalmakta, yeni camilerin kurulmasına da izin verilmemektedir. Bu nedenle Müslümanlar, park kenarlarında, caddelerde veya bodrum katlarında oluşturdukları ibadet yerlerinde dini vecibelerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar.

 

Dünya genelinde, etnik ayrıma dayalı çatışmaların giderek artması uluslararası barış ve istikrar açısından tehlikeli bir seyir göstermektedir. O bakımından bu tür olaylar, münferit düzeyde değil, belirttiğimiz gibi tehlikeli bir eğilimin işaretleri olarak değerlendirilmelidir. Bu yüzden Hindistan’da yaşananların bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Öncelikle Avrupa Birliği ve ABD ve uluslararası toplum, Hindistan’da büyük bir vahşet yaşanmadan derhal harekete geçmeleri, Hindistan’ı, Çin’e karşı bir denge unsuru olarak görmeyi bırakmaları ve Modi yönetiminin Hindutva ideolojisini gerçekleştirebilmek amacıyla soykırıma yönelik politikalarına karşı gerekli adımları atmaları artık gereklidir.

 

Hindistan’da Modi hükümetinin Müslümanları soykırım ve insanlığa karşı suçlardan koruma sorumluluğunu yerine getirmediği ortadadır. Modi hükümeti, Müslümanlara yönelik saldırıların durdurulması ve bağımsız uluslararası gözlemcilerin soruşturma yapmasına acilen izin vermelidir. Hindistan’da Müslümanlara yönelik saldırının ciddiyeti, uluslararası toplumun mağdurları korumak için derhal tepki vermesini gerekli kılmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’ya karşı büyük hassasiyet örneği ortaya koyan Batı’nın, aynı hassasiyeti Hindistan’da büyük zulüm altında yaşam savaşı veren Müslümanlara karşı da göstermeleri gerekmez mi?

 

Doğan BEKİN

Yeniden Refah Partisi

Genel Başkan Yardımcısı

İstanbul Milletvekili

 

 

Yayın Tarihi: 6 Eylül 2023 | Yayın Saati: 16:05:44