HAFTALIK SİYASİ İŞLER DEĞERLENDİRME RAPORU

ERKEN EVLİLİK MAĞDURLARI

Bu ülkede gençler erken yaşta da olsa, ailelerinin ve kendilerinin rızası ile evlendi çocuk sahibi oldu, mutlu yuvalar kurdular. FAKAT 5-10 yıl sonra, bu evlilikleri yapan babalara 8-15 yıl arasında hapis cezaları geldi. Devlet evlilik cüzdanı verdiği vatandaşlarını dünyada hiçbir benzeri olmayan bir uygulamayla zindanlara attı.

BUNUN NASIL BİR MANTIK OLDUĞUNU ANLAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORUZ. 

Hanımların Resmi olarak eşi olan kişiler 'çocuk istismarcısı' diye çok ağır bir suçlamayla hapse girdi.

Türkiye’de erken yaşta karşılıklı rızaya dayalı cinsî münasebete (yani  ZİNA’ya ve evlilik dışı birlikteliklere) ceza verilemez, fakat bu Allah’ın emri Peygamber’in Sünneti olan evlilik yoluyla ( yani HELAL dairede )meydana geldiğinde 8-10 yılı bulan hapis cezası veriliyor. Söz konusu cezaların on yıllar sonra gelmesi ise başka bir trajediye yol açıyor.

Kocası hapse düşen kadın kendine, çocuklarına ve mahkûm olan kocasına bakmak zorunda kalıyor. Bu bazen sefalete bazen de ailelerin dağılmasına neden olabiliyor. MAKSAT KORUMAK İSE, BU ŞEKİLDE ORTADA KALAN KADIN VE ÇOCUKLAR KORUNMAK YERİNE PERİŞAN EDİLMİŞ OLUYOR.

Türkiye’nin birçok yerinde genç yaşta evlendikleri için haklarında açılan kamu davaları sonucunda binlerce kişi "tecavüzcü" yaftasıyla cezaevinde yatıyor.  Bu kapsamda 8 bin aile,  20 bine yakın çocuğun mağdur olduğu ifade ediliyor. Evlendikten yıllar sonra açılan kamu davalarıyla mağdur edilen kadınlar, severek ve isteyerek evlendikleri resmi nikâhlı eşlerinin bir an önce serbest bırakılmalarını istiyorlar.

HEM İKTİDAR ORTAKLARI HEM DE ANA MUHALEFET PARTİSİ SEÇİMLERDEN ÖNCE BU MİLLETE BU MAĞDURİYETİN GİDERİLECEĞİNE DAİR SÖZ VERMİŞLERDİ…

ANCAK MAALESEF Kİ, anne-baba ve eşlerin rızasıyla, Allah’ın emri, peygamberin kavliyle Erken yaşta yapılmış olan evlilikler sebebiyle mağdur olan binlerce aileye verilen sözler YALAN OLDU.

En son yapılan infaz yasası değişikliği kapsamında mağduriyetlere son verilecek sözleri tutulmadı ve EVLİ ve nikahlı BABALAR ceza evlerinde unutuldu ...!!

TBMM’de Adeta bir kayıkçı kavgası sergilendi ve on binlerce insanımızın umutları söndürüldü ...

AK Parti MHP koalisyon hükümeti Muhalefeti suçlayarak işin içinden sıyrılma yoluna gitti,  Muhalefet ise kız çocuklarına karşı işlenen suçları bahane ederek MAĞDURİYETLERE seyirci kalmayı seçti.

FAKAT Hiçbir konuda anlaşamayan İktidar ve muhalefet partileri nasıl olduysa iki konu üzerinde anlaşmakta zorluk çekmediler:

  1. Milletvekili özlük hakları
  2. Milli ve manevi değerlerimizin, aile yapımızın CEDAW ve İstanbul sözleşmesi kapsamında her geçen gün daha da erozyona uğratılması

Burada çok önemli bir husus da, evlenme yaşının bundan yıllar önce bizzat CHP tarafından düşürüldüğü gerçeğidir.

Evlenme yaşı ve çocuk gelinler tartışmaları üzerinden kamuoyunda sürekli olarak yanlış algılar oluşturmaya çalışan CHP'nin, 1938 yılında TEK PARTİLİ DÖNEMDE çıkarttığı bir kanunla evlilik yaşını düşürdüğü, MECLİS ARŞİVİNDEN ÇIKAN TUTANAKLA BELGELENMİŞ DURUMDADIR.

İsmet İnönü öncülüğünde tek parti döneminde, 15 Haziran 1938 tarihli TBMM oturumunda Türk Medeni Kanunu'nun 88. Maddesinde değişiklik yapılarak evlilik yaşı bizzat CHP tarafından aşağıya çekilmiştir.

Tek partili dönemde Medeni Kanun´daki evlenme yaşının kadınlar için 15, erkekler için 17 olarak düzenlendiği açıkça görülmektedir.

Dolayısıyla CHP bugün sergilediği tavırla  KENDİ KENDİNİ İNKAR ETMEKTEDİR.

Muhalefet böyle de İktidar farklı mı ?  Maalesef ki Hayır …

Muhafazakar olduğunu ifade eden AK PARTİ ve küçük ortağı Milliyetçi olduğunu ifade eden MHP ŞİMDİ SİZE SORUYORUZ ... BU İŞİN SIRRI NEDİR ??

HİÇ BİR KANUN YAPILIRKEN, HATTA ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE DAHİ MUHALEFETLE MUTABAKAT ARAMAZKEN; MUHALEFETE “SEN DE KİMSİN, SANAMI SORACAĞIM” DERKEN, KONU ERKEN EVLİLİK SEBEBİYLE MAĞDUR AİLELER OLUNCA BU KADAR YOĞUN BİR MUTABAKAT ARAYIŞININ GERÇEK SEBEBİ NEDİR ??

YENİDEN REFAH PARTİSİ OLARAK;

"AİLE VE GÖNÜL Rızasıyla, meşru bir şekilde evlenenlerin cezalandırılmasını asla kabul etmiyoruz"

Bu toplumda, tecavüzcüsüyle evlenmeye zorlanan gencecik nice kız evladımız var. Böyle bir durumu elbette aklı başında hiç kimse savunamaz. Arka çıkamaz !! En başta toplum vicdanı buna müsaade etmez. ANCAK Devlet’in görevi iki farklı durumu birbirinden ayırabilmektir.

Biz, zorla evlendirilmelerin önüne geçilmesini herkesten daha çok istiyoruz ve en ağır cezaların uygulanmasını talep ediyoruz; Ancak tüm gelişmiş ülkelerde, hatta medeni kanunumuzu ithal ettiğimiz İSVİÇRE de dahi uygulandığı gibi 15 yaş üzeri evlilikleri  Aile rızasını aramak şartıyla  yasal kabul etmeliyiz ve izin vermeliyiz.

Bizim derdimiz sadece erken yaşta fakat meşru bir şekilde evlilik yapmış ailelerin ve çocukların mağduriyetini gidermektir, asla ve asla tecavüzcüleri aklamak değildir !!

ANCAK, Milletimizin inancına ve kültürel değerlerine göre yaşamalarını engelleyen, hatta cezalandıran kanunlar, farklı emellere hizmet eder ve helal dairede yuva kurmayı zorlaştırır, aile kurumuna darbe vurur. 

Bu nedenle ailelerin ve gelin ve damadın rızası olması şartını arayarak, 15 YAŞ VE ÜZERİ EVLİLİKLERİN SUÇ KAPSAMINDAN çıkartılmasını, on binlerce mağdur vatandaşımız adına talep ediyoruz.

BİZ YENİDEN REFAH PARTİSİ OLARAK BU MESELEYİ BİR SİYASİ ÇEKİŞME MESELESİ OLARAK DEĞİL, MİLLETİMİZİ MAĞDUR EDEN ÇOK ÖNEMLİ BİR SORUN OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ VE MECLİSİMİZDEN, MEVCUT İKTİDARDAN BU MAĞDURİYETE SON VERECEK, İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ KORUYACAK ŞEKİLDE YASAL DÜZENLEME YAPILMASINI TALEP EDİYORUZ.

Yeniden Refah Partisi Sosyal İşler Başkanlığı

…………………………………………………………………

 

ETKİSİZ VE VİZYONSUZ MUHALEFET

Bugün ülkemizde sadece eleştiren, çözüm öneremeyen, Vizyonsuz ve mücadele ruhundan yoksun muhalefet sayesinde Ak Parti - MHP Koalisyonu tüm yanlışlarına ve eksiklerine rağmen kesintisiz bir şekilde iktidarını sürdürmektedir. 

Ve maalesef ki mecliste olması gerektiği gibi bir muhalefet yer almadığı için,  iktidar pek çok yanlışı da rahatça yapmaya devam etmektedir …

En son şahit olduğumuz; geçtiğimiz günlerde TBMM’de görüşülen ve yasalaşan “infaz ve af düzenlemesi” ile ilgili değişiklikler süresince iktidarı denetleyecek, doğru çalıştıracak, milletin beklentileri doğrultusunda çalışmaya zorlayacak bir muhalefetin ortada olmadığıdır.

Düşünce suçluları ve erken evlilik mağdurları ile ilgili çok ciddi hukuki yanlışların yeniden düzenlenmesine fırsat veren bu düzenleme TBMM’de oylanırken dahi muhalefet adeta buharlaşmıştı veya tatile çıkmıştı ...!!

Ak Parti-MHP Koalisyonu’nu twitter ve televizyon ekranları aracılığı ile eleştiren muhalefet partilerinin sayın vekilleri, milletin selametini, adaletin tesis edilmesini ilgilendiren, hayati öneme haiz yasal düzenleme yapılırken, siz neden görevinizin başında değildiniz ??

Milletin vekili olarak orada yanlışların karşısında mücadele etmek için, doğruların yapılması için milletten aldığınız vekalet görevini neden yerine getirmediniz ??

“Nasıl olsa Ak Parti - MHP çoğunluğu sağlıyor, nasıl olsa onlar istediklerini yapacaklar” diye bir düşünce yapısına sahipseniz, o zaman neden meclistesiniz, neden vekilsiniz, neden bu millete maddi olarak yük oluyorsunuz ??

Sonuç alamayabilirsiniz, iktidar gücünü yanlış kullanıyor olabilir, ancak sizin vazifeniz görevinizin başında olmaktır …

İşte tam da bu noktada akıllar gönüller sadece 40 milletvekili ile yanlışlar karşısında can siperane mücadele eden, verdiği mücadeleyi, bu aziz millete hakkının teslim edilmesini ibadet olarak gören “Refah Partisi siyasetini” ve vekillerini arıyor ve özlemle anıyor …

Peki, Yeniden Refah Partisi grubu ile bugün mecliste olsaydı iktidar bu kadar rahat davranabilir miydi ??

Düşündüğünü ifade eden insanları, Allah’ın emri ve Peygamber’in sünneti üzerine evlenip, anne babalarının da rızasıyla yuva kurmuş, çoluk çocuk sahibi olmuş babaları zindanda bırakıp, terör suçlularını dahi serbest bırakabilir miydi ??

Elbette ki yapamazdı …!!

Bunun teminatını milletimize Milli Görüş olarak, Yeniden Refah Partisi olarak en samimi şekilde veriyoruz… !!

İnsanın oksijene ihtiyaç duyduğu kadar bu aziz milletin bugün Yeniden Refah Partisi siyasetine ihtiyacı var.  Yeniden Refah Partisi milletin sesi, mazlumun kimsesi, Yaşanabilir Türkiye’nin mimarı olacak;

Unutulmaya yüz tutmuş “garson devlet” anlayışını yeniden inşa edecek İNŞALLAH...!!

 

Yeniden Refah Partisi Sosyal İşler Başkanlığı

……………………………………………………………….

 

Prof. Dr. Doğan AYDAL

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı

AR-GE Başkanı

PETROLSÜZ BİR DÜNYA’YA HAZIR MIYIZ ?

Değerli Basın Mensupları, Ülkemiz petrol zengini bir ülke değildir. Türkiye’de ürettiğimiz petrol yıllık kullandığımız miktarın % 7’lik bir kısmını ancak karşılamaktadır. Komşu ülkeler ile olan savaşlar ve hassas dengeler göz önüne alındığında çok yakın bir gelecekte büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya kalacağımız bir gerçektir.

BP’nin 2019 yılı sonu raporuna göre Dünya Petrol rezervi 244 Milyar tondur. Dünya yıllık tüketimi ise 13.865 Milyar tondur. Yeni eklenen rezevlerin azalması ve Dünya’daki tüketim artışı göz önüne alındığında Dünya Petrol Rezervinin, basit bir hesapla Dünya Tüketimine 17-18 yıl yeteceği görülmektedir. Çok yakın bir zamanda PETROLSÜZ BİR DÜNYA’ya hazır olmalıyız.

Bu noktada şu soru sorulabilir: Petrol azalıyorsa fiyatlar neden 20 dolar civarına kadar düştü?

Bu sorunun iki temel cevabı vardır. Bu oyunu kurgulayanlar iki temel hedef gütmektedirler. Bunlardan ilki önemli petrol üreticisi ülkelerin, başta İran ve Rusya olmak üzere, gelirlerini azaltmak; ikinci hedefleri de çok düşük rakamlara indirilen piyasadan faydalanıp gelecek için stok yapmak.

Çok yakın zamanda petrol fiyatlarının yeniden 140 Dolar/varil seviyelerini görmek sürpriz olmamalıdır. Bu sefer de ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerin sanayileri çökertilecek, birçok kuruluş iflas noktasına sürüklenecektir.

Bu gerçekleri göz önüne alarak ülkemizin yapması gereken en önemli şey, stok alanlarını arttırmaktır. Bu önlemleri alırken öncelikle Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyacı olan petrolün stoklanması gerekir. Ülkenin kritik işletmeleri ve ulaşım sektörü için de mutlaka stok yapılmalıdır. Elektrikle çalışan ulaşım sistemi için de acilen harekete geçilmeli ve bu konuda Know-How tasarımlar teşvik edilmelidir. Bu yatırımlar ülkemizin emniyeti için önemli ve hayatidir.

…………………………………………………………………

 

VİRÜS SAVAŞLARINDA KÜRESEL GÜÇLERİN ROLÜ

Doğan Bekin,  Yeniden Refah Partisi Dış İlişkiler Başkanı

19. yüzyılın sonlarına doğru Amerikan Standart Oil Petrol şirketini kuran John Davison Rockefeller, Amerikanın en zengini olarak ortaya çıktı. 1897’de yapılan seçimlerde Cumhuriyetçi William Mc.Kinley’in ABD Başkanı seçilmesinde öncü rol oynadıktan sonra, he alanda ağırlığını hissettirmeye başladı.

Özellikle küresel çapta büyük sıkıntıların yaşandığı yirminci yüzyılın başında 1901 yılında Rockefeller Vakfı’nın kuruluşunu  gerçekleştirdikten sonra bu vakfa bağlı olarak Rockefeller Enstitüsü’nü faaliyete sokarak sağlık alanında da çalışmalar yürütmeye başladı. Rockefeller, bununla sınırlı kalmayıp oluşturduğu devasa sermaye gücüyle doğal ve bitkisel ilaçlara karşı savaş başlattı ve küresel çapta ilk ilaç sanayinin can damarı sayılan Big Pharma kuruluşunu gerçekleştirdi.

Burada çok önemli bir ayrıntının altını çizmek gerekirse Rockefeller, bu alt yapıları oluşturduktan sonra 1918 yılına kadar ilaç sanayi alanında büyük atılımlar gerçekleştirdi. Özellikle lisanslı ilaç üretimi dışındaki diğer doğal ve bitkisel ilaç üretimine yönelik ağır müeyyidelerin konulması ve lisansı olmayan ilaçların tamamen yasaklanması ile ilgili yeni ilaç düzenlemelerinin gerçekleştirilmesini sağladı. Tam bu sıra da  Amerika’nın Kansas kentine bağlı Fort  Riley’de ortaya çıkan ve pandemik olan İspanya influenza virüsü kısa zamanda İspanya başta olmak üzere küresel çapta yaklaşık 23 milyon insanın ölümüne neden oldu.

O dönemde ABD’nin nüfusu 103.2 milyon iken, bu nüfusun %20’si bu virüs salgınından kısa sürede enfekte oldu. Başka bir ifadeyle Amerika’da her bin kişiden 200 kişi  influenza virüsüne yakalandı.  

İşte tam bu aşamada çok ilginç bir gelişme yaşanır ve Rockefeller, inflüenza virüsünün tedavisi için gerekli olan antimenenjit serumunu geliştirdiklerini tüm dünya kamuoyuna ilan ederek İngiltere, Fransa, Belçika İtalya ve bir çok ülkeye bu serumdan büyük miktarlarda sevk etmeye başladı.

Rockefeller Vakfı’na bağlı olarak faaliyet göstermekte olan sağlık kurumu bir çok bilim insanını bünyesine katarak oluşturduğu gelişmiş bulaşıcı hastalıklar üzerinde yoğun araştırma çalışmaları laboratuarlar da başlattı.

İşe bu aşamada ,  Rockefeller Enstitüsü’nde görev yapmakta olan Prof.Dr.Thomas Francis, Rockfeller Enstitüsü adına bulduğu influenza aşısı ile Amerika’nın tıp alanındaki Nobel ödülü sayılan Siyonist bir kuruluş olan Albert Lasker Ödülü’nü 1947 yılında aldı.

Her türlü lisans hakkı Rockefeller ailesinde olan influenza aşısıyla ilgili haberler kısa sürede küresel çapta verilmeye başlandı ve akabinde bu aşıdan ilk etapta bir milyon adet ampül İngiltere’ye sevk edildi. Daha sonra da bir çok ülkeye sevkiyat yapılmaya başlandı.

Şimdi günümüze gelecek olursak, 1901 yılında kurulan Rockefeller Vakfı, Mayıs 2010 tarihin de  Küresel İş Network(Global Business Network) ‘tan ünlü fütürolojist (gelecek bilimci) Peter Schwartz ile birlikte “Teknoloji ve Uluslararası Gelişmeler” konulu gelecekle ilgili kapsamlı bir senaryo raporu hazırladı. Bu raporun önemli bölümleri ‘off the record’ olarak gizli tutulmakta olup, raporun geri kısmında ise  corona virüsü sonrasını çağrıştıracak gelişmelerle ilgili çarpıcı fikirler ortaya konulmaktadır.

Bu raporun kilit adımında (lock step) , Yeni Dünya Sistemi’nin küresel yönetişimi ve buna bağlı olacak olan ulus- devletlerde  otoriteryanizm anlayışlı otoriteryen liderlerin varlığı ön plana çıkmaktadır. Bunun gerçekleşebilmesi hiç şüphesiz ‘bio terör’ ile mümkün olabileceğinin altı çizilmektedir.

Bu cümleden olarak, pandemik olan korona virüsünün ortaya çıkışından sonra, aynen 1918 ve 1947 yıllarında olduğu gibi, şu anda Amerika’da faaliyet göstermekte olan Rockefeller Üniversitesi bünyesinde yer alan  18 laboratuvar ve 130  bilim insanıyla  virüs aşısı üzerinde yoğun mesai harcanmaya başlanmıştır.13 Nisan 2006’da İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinde yer alan bir haberde farmasötik dev şirketlerin insanları ortaya çıkan hastalıklara ancak kendi ürettikleri ilaçların tedaviyi sağlayabileceğine inandırarak milyarlarca dolar kazandıklarına manşetten vermiş idi.

Bu açıklamalardan sonra asıl üzerinde durulması gereken korona virüsü sonrası düşünülen senaryoların nasıl uygulanabileceğidir.

Ünlü İngiliz gazeteci Jacky Law tarafından 2006 yılında kaleme alınan büyük ilaç endüstrisini irdeleyen “ big pharma”  kitabı açıkça bulaşıcı hastalıkların nasıl ortaya çıkabileceği ve bu bulaşıcı hastalıklara ilaç endüstrisinin bulabileceği ilaçlarla tedavinin mümkün olabileceği algısı oluşturulmaktadır.

Amerika’da şu anda 1300 lobi şirketi ile Amerikan yönetimleri üzerinde büyük etkiye sahip olan ilaç endüstrisini oluşturan “big pharma”, Temsilciler Meclisi, Senato ve Başkanlık seçimlerinde adaylara büyük maddi katkılar sağlayarak politikalarının desteklenmesini sağlamaktadırlar.

Big Pharma’nın yıllık olarak Amerika’daki doktorlar için promosyon adı altında verdiği ilaçların maliyeti tüm Amerika’daki tıp öğrencilerinin eğitimi için yıllık olarak harcanan miktardan çok fazladır.

Şu anda Washington mahreçli küresel ana akım medyasının korona virüsü ile ilgili servis ettiği haberler tüm dünyada bir korku imparatorluğunun oluşmasına vesile olmaktadır.

Bir örnek vermek gerekirse, California Valisi Gavin Newsom, haftalar öncesinden yaptığı açıklamada, California nüfusunun %56’sının yani 25.5 milyon insanın korona virüsünden enfekte olacağını ifade ediyordu. Ama gelinen noktada, 40 milyonluk California nüfusundan sadece 15.274 kişinin enfekte olduğu ve bu da nüfusa orantılandığında % 0.04’e tekabül ettiği ve 40 milyonluk nüfusun sadece % 0.0009’unun bu virüsten öldüğü görülmüştür.

Korona virüsünün pandemik olması konusunda ister istemez bir çok senaryo ortaya konulmaktadır.

ABD ile Çin arasında yaşanmakta olan ticaret savaşının iyice  yoğunlaştığı, İran ile ABD’nin savaşın eşiğinden döndüğü bir dönemde ayrıca Avrupa Birliği  ve ABD arasında uzun bir zamandır baş göstermekte olan anlaşmazlıkların iyice uç verdiği bir dönem de İtalya, Fransa ve Almanya’da da yoğun şekilde bu virüsün baş göstermesi dikkatlerden kaçmamaktadır.

Özellikle ana akım küresel medyanın sürekli bu virüsün çıkış yeri olarak ‘Çin Virüsü’ ve ‘Wuhan Virüsü’ şeklinde ifade kullanması ve bunun Trump ve ABD yönetimi tarafından da seslendirilmesi gözlerden kaçmamaktadır.

Ne yazık ki bu durum, ülkemiz üzerinde de dip dalgası oluşturmuştur. İlaç sanayi, bir başka ifadeyle büyük küresel ekonomik  güç haline dönüşen “Big Pharma” 21. yüzyılı virüs savaşlarıyla yeniden dizayn etmeye ve “Yeni Dünya Yönetişimi”ni ele geçirme yolunda büyük çabalar harcamakta olduğu ifade edilmektedir.  

Burada şunun da altını çizmek gerekirse, önleyici tıp konusunda gerekli adımların bir an önce atılması ve sağlık alanında bağımlılığı ortadan kaldırabilecek bilimsel çalışmaların bir an önce en etkin şekilde teşvik edilmesi büyük önem arz etmektedir.

Hiç şüphesiz ülkemizde, korona virüsü sonrası için teslimiyetçi politikalara düçar kalmamak adına her türlü zorluğa hazırlıklı olarak ne gibi önlemlerin alınabileceği şimdiden üzerinde durulması gereken en acil konuların başında gelmekte olduğunu açıkça ifade etmek gerekir.

Yayın Tarihi: 23 Nisan 2020 | Yayın Saati: 01:33:51