
6 Şubat Depreminin üzerinden 2 sene geçti. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza bir kez daha rahmet diliyoruz. Rabbim milletimize bir daha böyle felaketler yaşatmasın.
Bizler, bu ülkenin insanları olarak, nice felâketlerle, facialarla karşı karşıya kalıyoruz maalesef.
Mukadderat karşısında boynumuz kıldan ince, ancak, yetkililerin ihmalleri nedeniyle kayıplar yaşadığımızda elbette tepki göstereceğiz.
Birçok facianın, felâketin ardından, yetkililerin ihmalleri ortada olduğu halde, gözünü kâr hırsı bürümüşlerin acımasızlıkları, vurdumduymazlıkları ortada olduğu halde, insanlarımızın yüreklerini biraz olsun ferahlatacak adımların atılmamasına elbette tepki göstereceğiz.
Yetkililer, en yakın gazetecileri aracılığıyla ne kadar hassas olduklarını,
“Kenar-ı Diclede Bir Kurt Kapsa Koyunu Gelir De Adl-i İlahi Ömer'den Sorar Onu!'
diye seslenerek göstermek istiyorlar ama…
Bu memlekette tatbikat hiç de öyle olmuyor…
Depremde 53 bin vatan evlâdımızı kaybediyoruz, açılan 1491 kamu davasında sadece 189 sanık ceza alıyor.
İstifa eden, hakkında dava açılan hiçbir üst düzey yetkili de yok.
Hepimizin yüreklerini yakan çok büyük maden facialarından hüküm giyen az sayıdaki insanın, bir süre sonra tahliye edildiklerini görüyoruz…
Bolu Kartalkaya’da 36’sı çocuk 78 vatandaşımız yanarak ölüyor, nice aileler yıkılıyor, bütün bir milletin yüreği kanıyor…
Ama…
İşte, facianın üzerinden üç haftanın geçtiği bu günde, nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz?
Hiçbir yetkili, hiçbir sorumlu istifa etmiyor, kimse suçu üzerine almıyor…
Daha Alevler yükselirken, dumanlar tüterken…
Binanın soğumasını, kurtarma çalışmalarının tamamlanmasını bekleyemeyecek kadar aceleci, telaşlı olan yetkililer, suçu birbirlerine atma mücadelesi verdi!
Bu tabloyu, bütün milletimiz ibretle izledi maalesef.
Biz, hemen o gün derin üzüntümüzü, acımızı, rahmet, şifa ve başsağlığı dileklerimizi iletmekle yetindik.
Gözümüz kulağımız arama kurtarma çalışmalarındaydı zira.
O çalışmalar tamamlanınca da, çıktık ve hem Belediye Başkanı’nı hem de Bakan’ı, hem de diğer sorumluları istifaya davet ettik.
Bugüne kadar bu yapılsaydı, kamuoyunun vicdanı biraz olsun rahatlamış, “cezasızlık ve sorumsuzluk algısı” biraz olsun dağıtılmış olurdu.
Bizden hayli zaman sonra, Cumhur İttifakı’nın ortağı Sayın Devlet Bahçeli de, hem belediye, hem bakanlık hem de il özel idaresinin sorumluluklarına işaretle gereğinin yapılmasını istedi ama, bu çağrı da herhangi bir karşılık bulmadı.
Sayın Cumhurbaşkanı, “Sorumlu içimizden biri de olsa, gereğini yaparız” dedi ama, bugüne kadar kamuoyunun gönlünü biraz olsun ferahlatacak bir adım atılmadı maalesef.
Sayın Erdoğan yaptığı açıklamada, Turizm Bakanlığı’nın denetleme sorumluluğu ortada olduğu halde,
"Bir gecelik hasılatını 'masraf olur' diyerek yangın tedbirlerine harcamayan aç gözlüler başta olmak üzere hatası, kusuru, ihmali olan kim varsa hepsinden tek tek hesap sorulacaktır. Turizm sektörümüzün tamahkarlıkla mücadelede vücudunu taşın altına koyması gerekiyor. Her yıl daha çok turist ağırlayıp güvenliğe daha az yatırım yapamazsınız. Hepimizin yüreğini dağlayan Bolu Kartalkaya faciasından turizmcilerimizin de gereken dersi çıkaracaklarına inanıyorum.”
Dedi ve yine son zamanlarda hep olduğu gibi topu başka yerlere attı.
Bu olayda, Bolu Belediyesi’nin de, Bakanlığın da, İl özel İdaresi’nin de sorumluluklarının olduğu son derece açık bir biçimde ortada.
Sorumluluğu sadece otel sahibine yıkarak işin içinden sıyrılmak yerine, tüm sorumlularla ilgili gerekli adımlar atılmalıdır…!!
……………………………………………………………
İktidar ve Ana Muhalefet yetkilileri, memleketin gerçek sıkıntılarını, gündemlerine pek de almıyorlar maalesef…
Ara sıra “Dostlar alışverişte görsün” diye, bir şeyler söylüyorlar, o kadar.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi, ülkenin gerçek gündemi ‘yaşanan derin yoksulluk, emeklinin çilesi, asgari ücretlinin hayatta kalma mücadelesidir.
İktidar her ne kadar gündemi değiştirmek için türlü operasyonlar yapsa da günün sonunda da ya da ayın sonunda vatandaş boş tencereyle, ödenemeyen kiralarla, faturalarla baş başa kalıyor…
İşte son olarak, enflasyon rakamları açıklandı.
TÜİK’in malûm yöntemlerle bulduğu rakamlar bile, bir önceki aya göre yüzde 5.03’lık enflasyona işaret ediyor.
Asgari ücretin alım gücü 1 Şubat itibariyle TÜİK’in enflasyonuna göre, 1.059 lira eriyerek 21 bin 45 liraya düştü.
Bu veriler, asgari ücretin alım gücünün Türk-İş’in ocak ayı için hesapladığı 22 bin 131 liralık açlık sınırının da 1.706 lira altında kaldığını gösteriyor.
Yani verdikleri kuş kadar zam daha 1 ay geçmeden uçtu gitti…
Asgari ücretliye, emekliye 2025 yılında yine çile yine mücadele…
- Yüksek faiz, yüksek enflasyon, kredi daralması, finansa erişimin zorlaştırılmasıyla pek çok işletmenin darboğaza girdiğini, piyasalarda ödeme sisteminde çek ve senete dönüş yaşandığını ifade ediyor
ANCAK karşılıksız çek ve protestolu senetlerdeki olağanüstü artış çarkların döndürülmesinde bu yolun da tıkandığını gösteriyor.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi’nin açıkladığı tabloya göre geçen yıl kesilen çek sayısı 2023’e göre yüzde 71,5 artarken, karşılıksız çıkan çek tutarındaki artış ise yüzde 210’a ulaştı.
Bu bir senede tam 3 kat artış demektir…!!
- TOBB ve TESK’in 2024 verileri geçen yıl yaklaşık 145 bin şirket, işletme, ticarethane ve küçük esnafın kapısına kilit vurduğunu gösterdi.
Kurulan şirket yüzde 10,2 azalırken, kapanan şirketler yüzde 21,4 arttı.
Uygulanan ekonomi politikalarının tahribatını sergileyen bu tablo, yüzbinlerce yeni işsizin habercisi!
- Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), tarımsal üretim maliyet artışlarının ocak ayında hızlandığını, gübredeki bir aylık fiyat artışının yüzde 10’a çıktığını duyurdu.
Fiyat artışlarının TÜİK ile örtüşmediğini vurgulayan TZOB Başkanı;
seracılık ve sulamada kullanılan elektriğin bir yılda yüzde 30,4, tarım ilaçlarında yüzde 34,3, tohumda yüzde 40, sulama ücretlerinde yüzde 100’ü aşan artışlar yaşandığını açıkladı.
Bu artışlar da elbette ki gıda fiyatlarına yansıyor…
- İktidar, yükselişini sürdüren gıda enflasyonu karşısında para cezaları ve yaptırım tehditleri dışında çözüm üretemiyor.
Tarım ve hayvancılıkta yıllardır sürdürülen ağır ihmal ve üreticiyi dışlayan politikalardan ders almak yerine, sürekli artan girdi maliyetlerini azaltmaya çalışmak yerine, “Fahiş Fiyat Komitesi”, “Fiyat İstikrar Komitesi”, “Gıda Komitesi” gibi bürokratik mekanizmalarla soruna yüzeysel ve göstermelik çözümler peşinde koşuluyor.
- Tohum Yasası’nda yapılan değişiklikle yerli tohum kullanımı yasaklanırken, uluslararası tarım ve gıda tekellerinin ürettiği sertifikalı ithal tohum zorunluluğuyla ülke tarımı dışa bağımlı hale getirildi. Ata tohumları yok olma sürecine girdi.
Yerli tohum kullandığı saptanan üreticilere yaptırım uygulandı.
Her yıl başta İsrail ve ABD olmak üzere küresel tohum, kimyasal gübre ve tarımsal ilaç tekellerine ödenen milyarlarca dolarla ithal edilen genetiğiyle oynanmış, tek seferlik kullanıma uygun tohumlarla tarımsal üretimin maliyetleri katlandı.
- Damızlık canlı hayvan ithaliyle yerli ırklar yok olmaya sürüklendi.
Tarımsal üremde dışa bağımlılık, tohum, ilaç, gübre vb. ithal girdilerle artan maliyetler yanlış ekonomi politikalarıyla katmerlenerek büyürken, gıda fiyatları sürekli artıyor.
Türkiye gıda enflasyonunda Dünyada ilk 5’e giriyor.
Gıdadaki enflasyon ve yüksek fiyatlar nedeniyle her çeşit gıda ürününde sahtecilik, taklit ve tağşiş yaygınlaşıyor...!!
Ondan sonra da çıkıp Hazine ve Maliye Bakanı, Ticaret Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı’nın yer aldığı Gıda Komitesi, açıklama yapıyor;
ülke genelinde denetimlerin hızlandırılacağı, fahiş zam yapanlara en ağır para cezalarının uygulanacağı belirtiliyor. Gıda sektörü temsilcilerinden ‘zam yapmamalarının istendiği’ belirtiliyor.
Ceza ve yaptırım tehditleriyle enflasyon düşürülmez, zamlar önlenmez...
Kökten çözümler uygulanmadıkça yıllardır denenip sonuç alınamayan bu adımların da başarısız olacağı ortadadır.
…………………………………………………………
Karşı karşıya olduğumuz ekonomik tablo öyle bir tablo ki…
Bugüne kadar iktidara tam destek veren bazı gazetelerin, yazarların bile, ufak ufak tepki göstermeye başladıklarını görüyoruz.
Evet, mızrak çuvala sığmıyor…
İçinde bulunduğumuz durum maalesef vahim bir durumdur.
Bizim çağrımız, iktidarın en kısa zamanda seçim yolunu açmasıdır.
Biz inanıyoruz ki, bir an evvel seçime gidilmesiyle, milletimiz Milli Görüş’ün tek temsilcisi Yeniden Refah Partisi’ne görevi verecek ve Milli Görüş İktidarı, bu görevi, daha önce olduğu gibi en güzel şekilde yerine getirecektir.
……………………………………………………………
İsrail’in Gazze’de 471 gün boyunca sürdürdüğü soykırım ve yıkımın boyutu ateşkesle birlikte daha da net şekilde çıktı.
Gazze’deki hükümet ateşkesin ardından acı bilançosunu dünyaya duyurdu:
61 bin 709 şehit, 111 bin 588 yaralı…!!
Şu ana kadar 47 bin 487 cenazeye ulaşıldı. 14 bin 222 kişinin cesedi enkaz altında kayboldu.
Tüm fertleri ölen 2 bin 92 ailenin resmi kaydı nüfustan silindi.
17 bin 881 çocuk katledildi. 38 bin çocuk yetim kaldı.
170 bin konut tamamen, 200 bin konut da kısmen yıkıldı.
34 hastane, 80 sağlık merkezi hizmetsiz kaldı. 927 eğitim kurumu yıkıldı
7 Ekim 2023 tarihinden başlayarak Gazze’yi cehenneme çeviren, çoğu çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve masum siviller olmak üzere, 60 binden fazla Gazzeli’yi, Dünya’nın gözleri önünde canavarca saldırılarla katleden İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD ziyaretinde, maalesef tarihin çok talihsiz anlarına ekranlardan tanıklık ettik.
İsrail Terör Kabinesi’nin başında, tarihin en acımasız soykırımlarından birine imzasını atarak “Yüzyılın Canisi” olan Netanyahu, soykırım ve savaş suçlarına ilk günden itibaren ortak ettiği ABD’den, yeni seçilen Başkan Donald Trump döneminde de sınırsız ve ölçüsüz bir destek sağladı.
Netanyahu’nun ABD ziyaretinde, bir kez daha görüldü ki;
Amerika Birleşik Devletleri İsrail için var…
Siyonizm için var…
Arz-ı Mev’ud olarak adlandırılan Siyonist işgal planlarını hayata geçirmek var.
Bunlar Erbakan Hocamız’ın da yıllar önce dile getirdiği gerçeklerdir…
Terör ve Savaş Suçlusu Katil Netanyahu’nun ABD ziyaretinde gördük ki;
ABD’nin yeni Başkanı Trump; her ne kadar Grönland’dan, Meksika’dan, Kanada’dan, Panama’dan söz ederse etsin…
Bunların hepsi göz boyamak ve gündemi saptırmak içindir.
Asıl amaç, Panama’nın işgalinden söz ederken Gazze’yi işgal etmektir.
Meksika Körfezi derken, Gazze Şeridi’ni İsrail Sahili’ne çevirmektir.
Grönland’ı işgalden söz ederken, Filistinliler’in binlerce yıllık yurdu olan Gazze topraklarını bu coğrafyaya sonradan gelen Siyonist göçmenlere, Yahudi yerleşimcilere vermektir.
- Trump’ın birinci başkanlık döneminde ABD, her zaman olduğundan daha fazla Siyonizm’in emrine girmiş ve ABD; Kudüs’ü, Uluslararası Hukuk’a aykırı bir şekilde işgalci İsrail’in başkenti olarak tanımış, ve Büyükelçiliği’ni de buraya taşımıştı.
Trump ikinci başkanlık döneminde de İsrail’in emrinde olduğunu, Siyonizm’in kölesi olduğunu daha ilk günden göstermiştir.
Donald Trump, Katil Netanyahu’yu kabulünde sarfettiği cümlelerle, tarihin en derin kırılma anlarından birini başlatmış oldu.
İsrail’in katliamının şakşakçısı Trump, “Gazze’yi biz devralacağız” diyor.
“Gazzeliler’i Ürdün ve Mısır’a göndereceğiz” diyor.
“Gazze’ye Dünya vatandaşlarını yerleştireceğiz” diyor.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin ve Ürdün Kralı Abdullah’ın Gazzeliler’i kendi topraklarına alacağını söylüyor.
Trump, “Gazze artık bir Amerikan toprağı olacak” diyor.
Biz biliyoruz ki, Gazze’ye İsrailli işgalciler yerleştirilecek.
Filistinliler’in yurdu, Siyonist Yahudiler’e yurt olarak verilecek.
Büyük İsrail Planı yürümeye devam edecek.
Bir yandan da bakıyorsunuz birileri yeni seçilen ABD Başkanı Trump’tan medet umuyor.
Gazze’de zoraki sağlanan barışta payı olduğunu iddia eden Trump’tan İslam Coğrafyasına hayır gelmesini bekliyor.
Bu adamdan mı İslam Alemi’ne hayır gelecek ??
Gazzeliler’i kabul etmesi için Mısır ve Ürdün tehdit altında. Susması ve karşı çıkmaması için Suudi Arabistan ve Türkiye baskı altında.
“Ateşkes oldu, savaş bitiyor, kötü günler geride kaldı” diye sevinç naraları atanlar uyanın…
Kötü günler geride kaldı, evet, en kötü günler kapıda.
Ateşkes, Gazzeliler’in gözyaşı dinsin diye değil, Amerikan işgali başlasın diye yapıldı.
İsrail rehinelerini geri aldıktan sonra, savaş ve işgal; acımasız biçimde tekrar başlayacak…
Nerede uluslararası hukuk?
Nerede insan hakları?
Batsın sizin Batı Medeniyetiniz…
Soykırıma sessiz kalan medeniyetiniz batsın…
İşgale sessiz kalan medeniyetiniz batsın…
Milyonlarca masumu silah zoruyla göçe ve ölüme zorlayan zorbalığınız batsın…!!
Birleşmiş Milletler’in aciz Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Gazze’de yaşayan Filistinliler’in zorla yurtlarından çıkarılması uluslararası hukuka aykırıdır” diyor. Diyor ama hiçbir yaptırımı yok. İsrail’le ilgili her konuda olduğu gibi şimdi de Sadece konuşuyor.
Birleşmiş Milletler de New York’ta, Siyonist ABD’nin elinde esir.
Demokrat Parti Maryland Senatörü Chris Van Hollen, The Guardian’da çıkan yorumunda, “Trump ve Netanyahu’nun bu planı, Filistin halkının varlığını hedef alan bir saldırıdır. İki milyon Filistinli’nin sürülmesi etnik temizliktir. İki devletli çözüm planına ihanettir” diyor.
Çin Hükümeti, ABD ve İsrail’in bu planının kabul edilemez olduğunu, karşı koyacaklarını söylüyor.
è Peki ya bizim Hükümetimiz ne diyor? Türkiye’miz ne diyor?
Bölgenin kaderini ve haritasını değiştirecek Siyonist işgal planı karşısında Türkiye nerede duruyor?
Artık mızrak çuvala sığmıyor. Trump, işgal planını açıkladı. Katil Netanyahu’nun ağzı kulaklarında.
Peki biz ne yapacağız ? Olana bitene seyirci mi kalacağız? Yoksa bize yakışan şekilde aksiyon mu alacağız?
Açık ve net çağrımızı yapıyorum:
Trump’ın İşgal planı tam bir skandaldır. Tepkisiz kalamayacağımız bir hukuk tanımazlıktır.
Bu saldırgan ve Siyonist plan karşısında;
- Türkiye’deki tüm Amerikan üslerini ve radarlarını kapatın.
- İsrail’e, petrol başta olmak üzere tüm ticari ve stratejik sevkiyatı kesin.
- İsrail ile tüm diplomatik ilişkileri sıfırlayın.
- D-8 Üyesi ülkelerin ve tüm Müslüman ülkelerin ayağa kalkması ve yaptırım uygulaması için gerekli diplomatik girişimleri başlatın.
- Trump’ın tehditlerine kulak asmayın.
- Zulüm, işgal ve B. İsrail Planı karşısında sadece konuşmak yerine adım atın…
50 yıldır Milli Görüş’ün hep söylediği gibi Siyonist işgalcilerin ve onların destekçisi ABD’nin planlarına karşı tek çözüm yolu İslam Birliği’dir.
Cennetmekan Erbakan hocamız bugünleri görerek 30 yıl önce bu hain planlara karşı D-8 adımını atmıştı.
Buradan bir kez daha mevcut iktidara sesleniyoruz:
Türkiye’nin öncülüğünde İslam Birliği’ni tesis etmek için gerekli adımları bir an önce atın.
D-8’i D-60 hedefine ulaştırmak için ne gerekiyorsa yapın, elinizdeki imkanları seferber edin.
Bunları yapmazsanız büyük bir vebalden kurtulamazsınız.