Ortadoğu’daki Son Gelişmeleri İyi Okuyabilmek

Siyonist İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze’de masum ve savunmasız insanlara yönelik gayri insani saldırıları devam ederken, içeride ise muhalefet ve esir yakınlarının Netanyahu hükümetinin istifası, esirlerin evlerine geri getirilmeleri amacıyla düzenledikleri protesto gösterileri hız kazanarak ultra Ortodoks ve sağcı hükümetinin yoğun baskı altına alınması sonucunu doğurmuştur.

 

Bunun sonucu olarak apartehid Netanyahu, İran'ın Şam'daki büyükelçilik yerleşkesinde yer alan konsolosluk binasını 1 Nisan'da bombalaması ile İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2’si general, 7 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuş ve dikkatleri farklı noktalara çekmeyi başarmıştır.

 

Buradan amaçla, Gazze’de iyice sıkışan Netanyahu, bir çıkış yolu olarak İran’ı bölgesel denklemin içerisine sürükleyerek, Gazze sendromunu farklı alanlara yayma amacında olduğu muhakkaktır.

 

Siyonist Netanyahu’nun her türlü riski göze alarak İran büyükelçiliğinin Şam’daki yerleşkesini bombalaması muhakkak ki Biden yönetiminin onayı sonucudur. Bu saldırı planı hiç şüphesiz bizlere İngiltere ve Fransa’nın 1956 yılında Süveyş konusunu kuvvet kullanarak çözmeye çalışmalarını ve bunun sonucunda İsrail’in Süveyş Kanalı’na saldırı yapması, planlı bir şekilde ikna edildiğini akla getirmektedir. O dönemde İngiltere, Fransa ve İsrail troykası arasında yapılan gizli görüşmeler ile 29 Ekim 1956 tarihinde Ariel Şaron komutasındaki İsrail güçleri Süveyş Kanalı’na doğru ilerlemeye başlamıştı. Önceden de anlaşıldığı üzere Fransa ve İngiltere, Mısır’a ve sözde İsrail’e gönderdikleri ültimatomla Süveyş Kanalı’nın her iki yakasında onar millik bir alana çekilmelerini istemişlerdi. İsrail, önceden Fransa ve İngiltere ile anlaştığı üzere söz konusu ültimatomu kabul ederek on millik alana çekilirken, Mısır ise, bu ültimatomu reddetmesi üzerine Kıbrıs’ta üstlenmiş olan İngiliz ve Fransız güçleri Mısır’a saldırı başlatmıştı.

 

Burada ABD Başkanı Biden’ın, üzerine basa basa ifade ettiği; “İsrail’in güvenliğine olan bağlılığımız sarsılmaz” vurgusunun ana dayanağı ABD Başkanı Biden ve dönemin İsrail Başbakanı Lapid arasında 14 Temmuz 2022 tarihinde imzalanan; “ABD-İsrail Stratejik Ortaklık” anlaşmasına dayanmaktadır. Söz konusu Ortaklık Deklarasyonu’nda belirtildiği üzere; “ABD ve İsrail, iki ülke arasındaki kırılmaz bağları ve ABD'nin İsrail'in güvenliğine olan kalıcı taahhüdünü yeniden teyit ediyor.” “ABD ve İsrail arasında uzun süredir devam eden güvenlik ilişkisi ve olası bir tehdide veya tehdit kombinasyonuna karşı İsrail’i savunmak, ABD'nin İsrail'in güvenliğine ve özellikle de niteliksel askeri üstünlüğünün korunmasına sarsılmaz bağlılığıyla uyumlu olarak, Birleşik Devletler, İsrail'in düşmanlarını caydırma kapasitesini koruma ve güçlendirme konusundaki kararlılığını yineler” ifadesi İran’ın, Birleşmiş Milletler Şartının 51 maddesi gereğince meşru müdafaa hakkını kullanarak  İsrail’e yönelik insansız hava araçları ve füzelerle düzenlediği “Gerçek Vaat” adlı sınırlı operasyon sırasında, ABD ve İngiltere’nin söz konusu insansız hava araçları ve füzelerin düşürülmesinde aktif rol oynaması ABD’nin tek taraflı ve İsrail yanlısı tutumunu bir kez daha ortaya koymuştur.

 

İsrail’in İran’ın Şam Büyükelçiliği Yerleşkesi ’ne yönelik saldırısı karşısında BMGK’ de muhalif kalması ve İsrail’i kınama metnini dahi engellemesi çifte standart politikasının gereğidir.

 

Siyonist Netanyahu’nun Gazze sendromundan çıkışı, İran Elçilik Yerleşkesine saldırarak İran’ı bölgesel savaşın içerisine sokma gayreti, bir bakıma İran’ın uluslararası hukukun dışına çıkmadan BM Şartı’nın 51. Maddesi gereği salt meşru müdafaa hakkını kullanarak, İsrail’e yönelik operasyonu sınırlı tutması, İsrail’in Ortadoğu’yu savaş arenasına sürükleme ve istikrarsızlaştırma planlarını da şimdilik boşa çıkarmıştır.

 

ABD Başkanı Biden’ın, İsrail’in İran’a saldırmaması konusunda uyarması da üzerinde durulması gereken önemli bir gelişmedir. Şöyle ki, İsrail’in İran’a saldırması durumunda, savaşın birçok alana yayılma riski ve Hürmüz ve Bab-el Mendeb başta olmak üzere birçok noktada dengelerin İsrail ve ABD aleyhine gelişme gösterecek olması sadece İsrail’i değil, bu yıl sonu ABD’de yapılacak olan başkanlık seçimini de derinden etkilemesi söz konusu olacağından, Biden yönetimi bu aşamada çekincelerini ortaya koyarak İsrail’i geri adım atmaya ikna yoluna gitmektedir.

 

Sonuç olarak, Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin hala sessizliği yeğlemeleri ve tepkisiz kalmaları İsrail’i Ortadoğu politikasında daha da cesaretlenmesi ve fütursuzca hareket etmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle İran’ın da içinde yer aldığı D-8 Teşkilatı’nın artık daha aktif hala gelmesi kaçınılmazdır. D-8 ülkeleri başta olmak üzere Müslüman ülkelerin bir an önce ABD ve İsrail üzerinde baskı oluşturarak Gazze’de İsrail’in saldırgan politikalarına son vermesi ve Gazze’den kayıtsız ve şartsız olarak kuvvetlerini geri çekmesi konusunda somut adımlar atmaları kaçınılmazdır.

Yayın Tarihi: 15 Nisan 2024 | Yayın Saati: 16:55:25