GENEL BAŞKAN YARDIMCIMIZ DOĞAN BEKİN'İN AÇIKLAMASI

28 ŞUBAT’IN VESAYET ODAKLARI

 

28 Şubat post-modern darbesi,  milletin büyük destek ve teveccühü ile iktidara gelen ve aynı zamanda mahalli idarelerin çoğunluğunu elinde tutan Başbakan Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın iktidar gücünü, siyasi paranoya anlayışlı yaklaşımla görmezden gelerek ortadan kaldırmaya çaba gösteren Oramiral Güven Erkaya’nın 25 Şubat 1997’de;  “Laik Cumhuriyet’e, çoğulcu demokrasiye ve sosyal hukuk düzenine yönelik tehlike” şeklindeki mesnetsiz ve gerçekten uzak iddialarının ana yol haritası olarak gösterilmeye çalışılması müdahalenin asıl dış etkenli nedenini örtbas etmeye yönelik gerçeklerden uzak bir yaklaşım biçimidir.

 

28 Şubat’ın gerisindeki asıl gerçek, uzun zamandır ülkemizin tüm siyasi yaşamını üstü örtük yönetmeye alışmış ve ülkenin siyasi ve ekonomik gidişatına yön vermeye çalışan Siyonist yapılanmanın ve onun uzantısı iç dinamiklerin, dışarıdan müdahaleci ve dayatmacı inisiyatiflerle bilinen güç odaklarını yönlendirmeleri sonucu olarak ortaya çıkmış bir meydan okumadır.

Bu bağlamda ABD Dışişleri Bakanı’nın, Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi’ne kripto mektup göndererek Erbakan’ın “Yeni Bir Dünya” kurmakta olduğunu ve mutlaka önlenmesi gerektiğini ifade etmesidir. Bu gerçeklere baktığımızda 28 Şubat’ı, salt ‘Balans Ayarı’, ‘Post-Modern Darbe’ gibi sığ ve dar çerçeveli retorikten çok apaçık bir darbe girişimi olarak görmek gerekmektedir.

Bu cümleden olarak, Erbakan Hoca da 28 Şubat’ın niçin yapıldığını gayet açık şekilde şöyle ifade ediyordu: “Laiklik sadece kılıftı. Asıl üç sebeple bizden hiç hoşlanmadılar: Bir, denk bütçe yaptık. İki, devletin özel bankalardan yüksek faizle borç almasını önleyen havuz sistemini kurduk. Üç, Türkiye’yi İslam ülkelerinin lideri yapacak D-8'leri kurduk. Bu üçü olunca emperyalistler, 'Oooo, bu çocuk oyuncağı değil, bu yeni bir dünya kurmaktır' dedi. Amerikan hariciyesi 30 Ekim’de kripto yazıp Ankara’daki ABD Maslahatgüzarına(Chargé d'affaires  )  gönderdi.”

 

Bunun üzerine dönemin kartelci medyasının teşvik ve destekleriyle Refahyol iktidarını yıkmak üzere sürekli gündemde tutulmaya çalışılan ‘Susurluk sendromu’ DYP ve hükümete karşı bir manivela olarak kullanılmaya çalışıldı. Bu yaklaşımın Refahyol hükümetini düşürebilmek için fazla etki oluşturmaması üzerine Ocak 1997’de bu sefer ‘irtica’ yeniden dillendirilmeye başlandı. O dönem, Türkiye’nin üstü örtük anayasası olarak kabul edilen  ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ içerisinde, “irtica ve bölücülükle mücadele” önemli yer tutarken,  diğer taraftan; “ABD ile ilişkiler tarihseldir ve çok yönlüdür. İlişkilerin siyasi, ekonomik ve güvenlik boyutu vardır. Bu ilişkiler ticari ve teknolojik olarak da geliştirilmelidir” şeklinde ekli maddeler ile vurgu yapılması ABD’nin 28 Şubat Post-Modern darbe girişimi arkasındaki gücünü ortaya koyması bakımından önem oluşturmaktadır.

Şu da bir gerçek ki; 28 Şubat kararlarının altında Başbakan Erbakan Hocanın kesinlikle hiçbir imzası yoktur. Onun imzaladığı metin ise, 18 maddelik metin değildir. Başbakan olarak imzaladığı metin ise, her zaman MGK toplantılarından sonra basına yapılan duyurudaki 4-5 maddelik metin, yani MGK bildirisidir. O bildirinin altındaki imzadan yola çıkılarak ‘Başbakan Erbakan, 28 Şubat kararının altına imza attı’ şeklinde gerçek dışı algı operasyonu oluşturulmaya çalışıldı.

Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’na atfen ifade edilen; 28 Ocak 1999 tarihindeki MGK toplantısında söylediği iddia edilen irtica ve hükümetin tavrıyla ilgili: “Bu 10 sene, 20 sene, 100 sene veya 500 sene sürebilir. O nedenle 28 Şubat defteri, irtica devam ettikçe asla kapanmamalıdır” sözleri karşısında söylenebilecek en güzel cevap aslında Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hocanın Refah Partisi kapandığında ifadesini bulan ; 'Bu olayların tarihin akışı içinde zerre kadar önemi yoktur’ sözü 28 Şubat’ın neyi ifade ettiğine dair en somut cevap niteliğindedir.

28 Şubat süreci Milli iradeye vurulmuş en büyük darbedir.

Hiç şüphesiz Başbakan Erbakan’ın D-8 girişimi dünya sistemi için “bardağı taşıran damla” oldu. Post-modern darbe, Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda büyük olumsuzluklara neden olan bir sürecin başlangıcı olarak görmek gerekir. Daha da önemlisi, "Demokrasiye balans ayarı" şeklinde kamuoyuna ifade edilmeye çalışılan 28 Şubat süreci, Türkiye için acı ve karanlık dönemin başlangıcı olarak bir dönüm noktası oluşturmuştur. Türkiye’yi ağır ekonomik darboğaza sürükleyen sorunlar zincirinin de başlangıcı olmuştur.

Sonuç olarak, Milli iradeye saygılı, egemenlik haklarının çiğnenmediği, baskıcı yöntemlerin olmadığı sağlam bir yapılanma için gerekli yasal çalışmaların yapılması ve darbe girişimlerini önleyecek etkin adımların atılması artık kaçınılmazdır. Her darbe girişimi Türkiye’yi daha da geriye götürdüğü bir vakıadır. Sorunun asıl temeline inecek olursak, Türkiye’nin yeniden yükselen bir güç olma yolunda adımlar atılmaya başlandığında ne yazık ki, Siyonizm ve dış dinamikler derhal devreye girmekte ve Türkiye’deki işbirlikçileri aracılığıyla gerekli önleyici tedbirlere başvurmaktadırlar. İşte 28 Şubat’a giden yolu bu bağlamda değerlendirmede fayda vardır. İşte bu sakil korkudan uzaklaşabilmek için öncelikli olarak geçmişte yaşanan bu gibi darbelerden büyük dersler çıkararak gerekli ve etkin önleyici tedbirleri almak gerekir. Türkiye’nin dış baskılardan uzak bir güç haline dönüşebilmesi için öncelikle dış tahakkümden kurtulması artık bir zaruret haline gelmiştir.

 

Doğan Bekin

Genel Başkan Yardımcısı | Dış İlişkiler Başkanı

Yayın Tarihi: 28 Şubat 2021 | Yayın Saati: 14:45:34