İkiz Yasalar Nedir?
Kamu tarafından ikiz Yasalar olarak da adlandırılan “Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Ağustos 2000 tarihinde New York’ta imzalanan "Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 04.06.2003 tarihinde 4868 numaralı olarak kanunlaşmıştır. Yasa 18.06.2003 tarihli ve 25142 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır.
Türkiye’yi üniter yapısına zarar verebilir, bölebilir endişesiyle 2000 yılına kadar hiçbir hükümet tarafından imzalanmayan Sözleşmeyi imzalayan Hükümet MHP’nin de ortak olduğu ANASOL-M hükümetidir. Kanunlaştıran Hükümet ise AK Parti Hükümetidir.
Orijinal adıyla” INTERNATIONAL COVENANT ON CIVIL AND POLITICAL RIGHTS” olan kanunun( https://treaties.un.org/doc/treaties/1976/03/19760323%2006-17%20am/ch_iv_04.pdf) birinci bölümünün ilk üç maddesi aşağıdaki şekildedir;
1. Tüm halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptir, “Bu hak sayesinde siyasi statülerini özgürce belirler ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini özgürce sürdürürler.
(All peoples have the right of self-determination, "By virtue of that right they freely determine their political status and freely pursue their economic, social and cultural development.
2. Bütün halklar kendi amaçları doğrultusunda doğal zenginliklerini, kaynaklarını uluslararası ekonomik sözleşmelerden doğan yükümlülüklere halel getirmeksizin karşılıklı yarar ilkesine ve uluslararası kanunlara dayalı olarak özgürce kullanabilirler. Hiçbir durumda bir halk kendi geçim kaynaklarından yoksun bırakılamaz.
(All peoples may, for their own ends, freely dispose of their natural wealth and resources without prejudice to any obligations arising out of international economic co-operation, based upon the principle of mutual benefit, and inteimtioml law. In no case may a people be deprived of its own meahs of subsistence.)
3.Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, bu Sözleşmeye taraf olanlar da dahil olmak üzere, Kendi Kendini Yönetmeyen ve Güvenliğini sağladığı Bölgelerinin idaresinden sorumludur, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesini teşvik edecek ve Birleşmiş Milletler Şartı hükümlerine uygun olarak aşağıdaki hususlara saygı gösterecektir.
(The States Parties to the present Covenant, including those having responsibility for the administration of Non-Self-Governing and Trust Territories, shall promote the realization of the right of self-determination, and shall respect that right, in conformity with the provisions of the Charter of the United Nations.
Bu kanunun ilerleyen bölümleri daha vahimdir. Bunları gördükten sonra 2003 yılında yine AK Parti hükümetince imzalanan ve kara mayınlarımızı kaldıracağımıza dair taahhüt ettiğimiz kanunun sebeplerine daha farklı yaklaşmak ve yorumlamak mecburiyetindeyiz. Sadece bu kanun gereği mayınlarımızı kaldırmamız sonrasında sınırlarımız kevgire dönmüş, yaklaşık on milyon mülteci Türkiye’ye bu sınırlardan geçerek girmiştir. Bu kararın Ülkemize yüklediği ekonomik, siyasi ve sosyal bedelleri de halen ödemekteyiz.
Bu bağlamda aklımızı tırmalayan ve rahatsız eden birçok sorudan aşağıdaki bazı bazı soruları sormamız gerekmektedir.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu projelerinden neden önemli yatırım sesleri artık gelmiyor? Gabar ve Kato dağlarındaki petrol yatakları için neden 2022’ye kadar beklediğimizi bilen var mı? ESPOO ve AARHUS sözleşmeleri kanunlaşırsa bizim “Sınır Aşan Nehirler” olarak adlandırdığımız ve dağıtımında hükümran olduğumuz suların dağıtımını “International Rivers-Uluslararası Nehirler” olarak adlandıran Avrupa heyetlerince yönetileceği ve Fırat’ın Suriye çıkışından itibaren İsrail’e bile pay ayrılacağını bilen var mı?
Özellikle AARHUS kanunlaşırsa Doğu ve Güneydoğu’da yapılacak yatırımların bölge halkının mahkemelere müracaatı sebebiyle durdurulabileceğini acaba kaç kişi biliyor?
Yukarıdaki anlaşmaların ve 4868 nolu kanunun Ülkemize vereceği sosyal, siyasi ve ekonomik zararlarının boyutunu Cumhur İttifakı acaba tahmin edemiyor mu?
AK Parti Hükümetinin 16 Nisan 2017 Referandumunda sözünü ettiği “Eyalet” sisteminin Ülkemizi önce Federatif bir sisteme, daha sonra bazı bölgelerimizin kaybıyla sonuçlanacak bir sonuca götüreceğinin farkında değiller mi? Bu söylemlerin 2003 yılında kanunlaştırdıkları 4868 numaralı kanunla bağlantısı var mıdır?
Son zamanlarda İmralı’dan çıkarılıp Mecliste konuşturulmak istenen PKK terör örgütü başkanına “umut hakkı” gibi sözlerden bahsedilmesinin 4868 nolu kanunla bir ilgisi var mıdır?
Ülkemiz, kim kime ne söyledi, ne söylemedi gibi kısır tartışmaların arkasına takılmayıp 4868 nolu kanunun bölücü etkilerinden nasıl kurtulacağımızı araştırıp, alternatif, yapıcı bir siyaset üretmelidir.
18.11.2024
Prof.Dr. Doğan AYDAL
Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Vekili ve ARGE Başkanı