Dünya Mülteciler Gününde Çözüm Anlayışlı Politikalar Öncelenmelidir

Yapılan araştırmalara göre, Mayıs 2025 başlarına kadar dünya çapında zorla yerinden edilmiş insan sayısı 123 milyonu bulmuş durumdadır. Bunların 43 milyonunu baskı ve zulüm sonucu ülkelerinden kaçan mülteciler oluşturmaktadır. Bu son derece endişe verici bir artışı ortaya koymaktadır.

 

Kendi ülkeleri dışında çok zor şartlar altında yaşama tutunmaya çalışan ve nüfusları birçok ülke nüfusundan çok daha fazla bir rakama ulaşmış olan 123 milyon mültecinin geleceğe dair kaotik sorunları çözümsüz olarak ortada dururken, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl “20 Haziran Dünya Mülteciler Günü” adı altında hatırlanmaları düşündürücü olsa gerek.

 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 4 Aralık 2000 tarihinde 55/76 sayılı kararla ilan edilen ve 2001 yılından itibaren her yıl 20 Haziran’da  Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından ortaya konulan “Saygı", "Hoşgörü", "Umut", “Cesaret”, “Azim", "Koruma", "Mültecilerle bir arada duruyoruz", "Şimdi Her Zamankinden Daha Fazla, Mültecilerin Yanında Durmamız Gerekiyor", “Dünya Mülteciler Günü'nde Bir Adım At" gibi içi boş sloganlar çerçevesinde küresel boyutta sadece etkinlik bağlamında kutlanmaya çalışılması son derece dikkat çekicidir.

 

Yalta’da 1945’te Müttefik Ülkelerden ABD, SSCB ve İngiltere tarafından düzenlenen toplantı sonucu kuruluşuna karar verilen Birleşmiş Milletler Teşkilatı, İsrail Devleti’nin kuruluşuna öncelik verirken ne yazık ki “Nekbe Günü ( Talihsizlik Günü)”  olarak bilinen ve her yıl 15 Mayısta kutlanan ve İsrail’in Filistin topraklarının % 85’ine el koyması ve Filistinlilerin çeşitli ülkelerde mülteci durumuna düşmelerine Birleşmiş Milletler tarafından hala sessiz kalınması aslında Yeni Dünya Düzeninin iç düşümünü ortaya koymaktadır.  

 

Bugün gelinen noktada Gazze’de, Batı Şeria’da Filistinlilerin tecrit edilmeleri ve mülteci kamplarında yalnızlığa terk edilmeleri, Suriye, Irak, Yemen, Libya, Sudan, Filistin, Eritre, Tigray, Rohinya, Çad gibi dünyanın birçok yerinde iç savaşların ortaya çıkardığı şiddet sarmalı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan, evleri ve sevdiklerinden uzaklarda çetin şartlarda hayata tutunmaya çalışan mülteciler için hala etkinlik dışında somut çözümlerin ortaya konulamaması düşündürücüdür.

 

Zaten son yıllarda özellikle BMGK tarafından tek taraflı olarak alınan kararlar ve ikircikli politikalar yüzünden mültecilerin sayısındaki artışlar gün geçtikçe daha da vahim bir tablo ortaya koymaktadır. Mültecilerin yeniden ülkelerine ve evlerine dönebilmeleri amacıyla gerekli ortamı sağlamakla mükellef olan Birleşmiş Milletler, ne yazık ki bu tür faaliyetlerle her yıl adeta “ölüyü yeniden pudralama” yöntemleriyle ön plana çıkmaya çalışmaktadır.

 

Şu anda küresel çapta farklı ülkelerde geçici mülteci statüsünde bulunan mültecilerin ülkelerine güvenli ve onurlu geri dönüşleri için   fiziksel güvenlik, geri dönüş bölgelerinde güvenlik ve yasal güvenliğin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması ve söz konusu mültecilerin kalıcı dönüşlerinin sorunsuz şekilde yeniden entegrasyonunu desteklemek için hizmet ve geçim fırsatlarının yanı sıra psikososyal yardım hükümlerini de dikkate almak önem arz etmektedir.

 

Her yıl 20 Haziran da sadece mülteciler gününü kutlamak ve bu minvalde çeşitli etkinlikler düzenlemek mülteciler için hiçbir çözüm ortaya koyamadığı gibi, salt çözümsüzlüğü teşvik etmeye yönelik olsa gerek.

 

Bugün yapılan istatistiklere göre, mültecilerin % 55'inin Afganistan, Irak, Somali, Suriye, Yemen ve Sudan'dan geliyor olması Müslümanlar açısından son derece vahim bir tablo ortaya koymaktadır.

 

Bu arada son dönemlerde Schengen bölgesinde uygulanan sınır kısıtlamalarında endişe verici bir artış olduğunu görmek mümkündür. Keza, ABD-Meksika sınır bölgesi insani bir zorluk olmaya devam etmektedir. ABD Başkanı Trump’ın uluslararası teamüllere ters düşen uygulamalarla mültecilere yönelik uyguladığı sert politikalar ve sınır dışı etme konusundaki tutumu mültecileri daha tehlikeli rotalara girmeye zorlamakta, hayatlarını riske atmakta ve ayrıca insan ticareti ağlarını güçlendirme yoluna gitmektedir.

 

Bugün Gazze’de İsrail’in vahşeti sonucu üç milyon kişi yerinden edilirken uluslararası toplumun sessizliği son derece vahim boyutlarda seyretmektedir. Keza Sudan’da da devam etmekte olan iç çatışmalar nedeniyle 12,3 milyondan fazla insanın evlerinden zorla çıkarılmasıyla dünyanın en büyük yerinden edilme krizi yaşanmaktadır.

 

Sonuç olarak, insanların zulüm ve şiddet nedeniyle kaçmak zorunda kaldıkları kendi ülkelerine bir an önce yeniden geri dönebilmeleri için siyasi çözümlerin süratle ortaya konulması, güvenli, onurlu ve gönüllü geri dönüşlerin desteklenmesi, vatansızlığın önlenmesi, barış ve hoşgörünün yeniden sağlanması artık kaçınılmazdır.

Yayın Tarihi: 20 Haziran 2025 | Yayın Saati: 16:02:45