CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN YENİ SURİYE HAMLESİ VE SONRASI

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN YENİ SURİYE HAMLESİ VE SONRASI

 

 

 

Burada üzerinde asıl durulması gereken nokta, SDF (Suriye Demokratik Güçleri) yapılanmasını oluşturan ana unsur PYD dışındaki tahmini yirmi bir örgütün varlığıdır. Bu örgütler için Kuzey Suriye örneği geleceğe yönelik önemli bir deney alanı sayılmaktadır. 

 

Körfez Savaşı’ndan sonra, bölgenin yeniden silah deposuna dönüştürülmesi bölgenin istikrar ve güvenliğini dinamitlediği gibi, otuz sekiz yıldan beri şiddet olaylarıyla varlığını sürdüren PKK gerçeğinde olduğu gibi, SDG’nin bünyesini oluşturan söz konusu bu yirmi bir silahlı güçten ayakta kalabilecek örgütlerin, birer terör odağı olarak yeni istikrarsızlıklara imza atmaları kaçınılmaz olacaktır.

 

İşte bu noktada ABD’nin kendi kontrolü ve tahakkümü altında hareket etmekte olan SDG’ye   yönelik silah yardımlarını sıklaştırması ve en üst noktaya çıkartması karşısında, ister istemez sözde “stratejik ortak” sayılan Türkiye’nin geleceğe yönelik güvenlik çıkarlarının nasıl korunabileceği konusunda yeni bir paradoksun ortaya çıkmış olması dikkat çekicidir.

 

Suriye’de , asıl tehlike ABD ve Siyonist güçlerin işbirliği ile oluşturulan ve içinden çıkılmaz bir denkleme dönüştürülen içerideki sorunların yeniden nasıl çözülebileceğidir. Ortaya çıkabilecek ve üzerinde uzlaşı sağlanabilecek muhtemel merkezi bir yönetimin, merkezden tamamen uzaklaşan ve birer lokal güç olarak Türkiye gibi ülkelerin karşısına çıkan örgütlerin, uzun vadede ortaya koyacağı istikrarsızlıkların Suriye’yi ve Türkiye gibi komşu ülkeleri uzun yıllar istikrarsızlıkla baş başa bırakması söz konusu olabilir.

 

ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda faaliyet gösteren SDG’ye, sürekli askeri teçhizat ve malzeme desteği vermesi gelecekteki istikrarsızlığın da altyapısını oluşturmaya yöneliktir. İleride bu yapılanmaların barışçıl amaçlara yönelik olmalarını düşünmek aşırı safdillik olsa gerek.

 

Bu cümleden olarak, Türkiye'yi yakından ilgilendiren bu bölgede, gelecekte Suriye’nin bütünlüğünden sürekli dem vuran Türkiye mi, yoksa DEAŞ bahanesiyle asıl Suriye’yi çökertmeye çalışan yıkıcı güçler mi başarılı olacak? Asıl bunun üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir konu olsa gerek.

 

ABD, özellikle Ortadoğu’nun geleceğine yönelik politikalarını oluştururken, ortaya çıkan SDG gibi terör unsuru dinamikleri daha da güçlendirerek uzun vadeli planlarının gereğini yerine getirmeye çalışmaktadır.

 

Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğudaki yeni kompartmantalizasyon oluşumunda nasıl bir politik yaklaşım içerisinde olması gerektiği üzerinde çokça kafa yormak gerektiğini düşünmek gerekir kanaatini taşıyoruz.

 

Özellikle Tell Rıfat ve Münbiç’e yönelik sınırlı bir harekât ile Kuzey Suriye’de salt belirli bir bölgede istikrarın sağlanması elbette ki önemli bir konudur. Ama asıl istikrarsızlığı oluşturan ve Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ABD ve SDG kontrolündeki Kuzey Doğu Suriye’nin geleceğine yönelik ne tür bir politikanın izlenebileceği büyük önem arz etmektedir.

 

Ezcümle, Yeniden Refah Partisi olarak şu da ifade etmek gerekirse, NATO’ya girmeye çalışan İsveç ve Finlandiya konusunu sürekli gündeme getiren Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, asıl NATO müttefiki olan Türkiye’nin güvenliğini aşındırmaya yönelik olarak terör örgütleriyle alenen iş birliği yapan ve kendilerine yüklü miktarda silah temin etmeye devam eden ABD’ye yönelik suskunluğunu devam ettirmesi dikkatlerden kaçmamaktadır.

 

 

 

Doğan BEKİN 

Genel Başkan Yardımcısı | Dış İlişkiler Başkanı

Yayın Tarihi: 5 Haziran 2022 | Yayın Saati: 10:41:23