Cenin'deki katliam nereye kadar?
Cenin kampı, İsrail Devleti'ni kuran 1948 savaşı sırasında yerinden edilen, evlerini ve geçim kaynaklarını yitiren Filistinlileri barındırmak amacıyla Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı tarafından 1953'te Filistin’in Cenin kentine bitişik yaklaşık 0.42 kilometrelik bir alanı kapsayan bir alanda kurulmuş olan sığınma kampıdır.
Cenin mülteci kampı, büyük ölçüde devam eden İsrail işgalinin bir sonucu olarak, sınırlı altyapı ve aşırı kalabalıktan temel hizmetlere kısıtlı erişime kadar çok sayıda zorlukla karşı karşıyadır.
Kampın nüfusu yıllar içinde arttığından, kötü yaşam koşulları ve aşırı kalabalıktan kaynaklanan kısıtlı kaynaklar kamp sakinleri için günlük hayatı zora sokmaktadır. Yeterli barınma, uygun sanitasyon tesisleri ve güvenilir elektrik arzının olmaması da Filistinli sakinler için günlük zorluklar oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı, Cenin kampının şu anda 23.000'den fazla kayıtlı Filistinli mülteciye ev sahipliği yaptığını ve bunların 7.000'inin 18 yaşın altında olduğunu ifade ediyor.
Son yıllarda Cenin mülteci deyim yerindeyse etrafı işgal güçleri tarafından kuşatılan bir kaleye dönüştürülmüş olup, içeri girip çıkmaya çalışan çoğu insan, İsrail yapımı çelik bariyerler, beton kontrol noktaları ve güvenlik kameralarıyla sürekli olarak denetim altında tutulmaktadırlar.
Batı Şeria'nın adını taşıyan Cenin şehrinde bulunan kamp, yirmi yılı aşkın bir süredir uluslararası ilginin odak noktası ve Filistinlilerin İsrail işgaline karşı koyma kararlılığının kalesi haline dönüşmüştür.
Son 2 yıl içerisinde işgalci İsrail’in Cenin kampına yönelik ölümcül baskınlarında 100’den fazla Filistinli mülteci ne yazık ki yaşamını yittirdi.
İşgalci İsrail güçlerinin 3 Temmuz Pazartesi gecesi Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği saldırıda 12 kişi yaşamını yitirirken, 100’den fazla kişi de yaralandı. Bu saldırı sırasında yaklaşık 4.000 Filistinli mülteci evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Güney Afrika’daki Beyaz Üstünlükçü, ırk ayrımcısı yönetime karşı yıllarca mücadele veren Başpiskopos Desmond Tutu’nun ifade ettiği gibi; eğer ki bir yerde adaletsizlik varsa ve siz bu adaletsizlik karşısında suskun ve tarafsız kalıyorsanız, biliniz ki zalimin tarafını seçmişsinizdir." Bu cümleden olarak, İşgal güçlerinin Cenin Mülteci Kampı’nda toplu cezalandırma yoluna gitmeleri, İnsan hakları ihlalleri Sivil mülklere hava saldırıları, onlarca tank ve buldozer yolların kullanılamaz hale getirilmesi, ağaçların kökünden sökülmesi ve Cenin ’de direnişin sembolü haline gelen ve kültürel faaliyet yapan Özgürlük Tiyatrosu’nun bombalanması, evlerin yıkılması, hastanenin bombalanması, ambulans girişlerinin engellenmesi, araçların parçalanması gibi eylemler karşısında dünya kamuoyunun suskun kalmasının hiçbir izahı yoktur.
Ukrayna işgal edildi diye egemenliğin öneminden dem vuran, Batı dünyası söz konusu Filistinli mülteciler olunca egemenliğin hiçbir önemi ortaya konulmamaktadır. Eğer ki uluslararası hukuka inanç söz konusu ise, o zaman egemenlik nerede ve ne zaman ihlal ediliyorsa orada da geçerli olması gerekmektedir.
İsrail, katliam üstüne katliamlar gerçekleştirerek Filistin'deki tüm Cenin mülteci kampını ortadan kaldırmaya çalışılırken, Uluslararası Ceza Mahkemesinin de çifte standart uygulaması ve sadece Ukrayna ile ilgileniyor olması dikkatlerden kaçmamaktadır. Filistin’de devam etmekte olan insan hakları ihlalleri karşısında bu suskunluk nereye kadar devam edecek?
Altyapı ve temel hizmetlerin kasıtlı olarak hedef alınması Cenin ‘de insanların nüfusu tıbbi erişimden mahrum kalmalarına neden oldu. İşgalci İsrail, Cenin Kampı’nda hastaneyi bombalarken, Ukrayna savaşının başlangıcında ise Golde Mayer adına çocuk hastanesi kurması tam bir tezat oluşturmaktadır.
Ne yazık ki uluslararası toplum, Cenin Kampı’nda tırmanan krize yanıt vermekte yavaş kaldı. Savaş suçları ve soykırımla ilgili artan kanıtlara rağmen, faillerin hesap vermesini sağlayacak ve şiddete son verecek kararlı adımlar atılamadı. ABD yönetiminin, Cenin konusundaki tek yanlı tutumu ve İsrail’in saldırgan tutumu karşısında ‘CENİN, BİZİM KIRMIZI ÇİZGİMİZ DEĞİLDİR’ açıklaması işlenen zulümlerde potansiyel suç ortaklığına ilişkin endişeleri daha da artırmaktadır.
Türkiye’de seçim öncesi iktidarı belirlemek amacıyla talihsiz açıklama yapan ve Türkiye’deki seçmenlerin iradesini yok saymaya çalışan Biden’ın, Cenin baskını karşısında dolaylı olarak İşgalci İsrail’in yanında tavır ortaya koyması ve Filistinli mültecilerin haklarını görmezden gelmesi dikkatlerden kaçmamaktadır.
Cenin’deki katliam sonrası İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, “Bu ne ilk ne de son olacaktır.” şeklindeki açıklamasını şiddetle telin ettiğimizi ifade eder, BM koruması altındaki mülteci kampının uluslararası toplum ve BM tarafından korunamaması üzerinde durulması gereken bir durumdur.
Doğan Bekin
Genel Başkan Yardımcısı | Dış İlişkiler Başkanı
İstanbul Milletvekili