Küresel eğilimlerin, Siyonist İsrail’in arkasında kayıtsız bir şekilde yer alarak içinde bulunduğumuz çalkantılı coğrafyada dayatmacı politikalarla yeni bir korku duvarı olarak “Sevr sendromu”nu, “Yinon Planı” formunda yeniden egemen kılmaya çalışmaktadırlar.
Siyonist İsrail’in, Gazze’ye yönelik soykırımdan sonra Lübnan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hiçe sayarak, hiçbir kural tanımadan saldırılar düzenlemesi, çoluk çocuk demeden kitlesel ölümlere sebep olması ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’a karşı suikast düzenleyerek uluslararası hukuku tanımazlığını bir kez daha ortaya koymuş oldu. ABD Başkanı Joe Biden’ın cuma günü Siyonist İsrail’in saldırısında Hizbullah Genel Sekreteri’nin şehit edilmesini “adalet ölçütü” (justice measure) olarak nitelemesi ABD’nin İsrail yanlısı tutumunu bir kez daha açıkça ortaya koymuş oldu.
Özellikle 1973 yılında cereyan eden Yom Kippur savaşından sonra Siyonist İsrail’in Ortadoğu’daki varlığını sağlam zemine oturtmaya çalışan ABD, bu ülkeye karşı tehdit oluşturabilecek ülkeleri çeşitli yollarla tek tek devre dışı bırakarak İsrail’in rahat nefes alması yönünde büyük çaba içerisinde oldu.
ABD’nin, Hamas, Hizbullah ve Yemen’deki Husilere karşı Siyonist İsrail’in yanında yer alıp koşulsuz destek vermesini de bu çerçevede ele almak gerekir.
Siyonist İsrail’in yayılmacı ve Ortadoğu’yu alev topuna dönüştürmeye yönelik tehditkâr ve saldırgan politikaları karşısında bölge ülkelerinin meydan okuma politikalarını tercih etmesi çözüm yolundaki beklentileri akamete uğratacağı gibi, hiçbir sonuca götürmesi de mümkün görülmemektedir.
Bu bağlamda, bölge ülkelerinin uzlaşmacı ve yapıcı bir jargonla yeni bir politik anlayış formüle etmek ve tüm etnisitelere yönelik kucaklayıcı, birleştirici ve bir arada var olma yolunda güçlü bir politik irade ile daha geniş perspektifli politikalar ortaya koymak, nitel anlamda yeni bir momentum (hareket gücü) özelliğinin ortaya çıkmasına zemin sağlayacaktır.
Bu arada iktidarın D-8 bağlamında, İslam coğrafyasında bütünlüğü sağlayacak çapta güçlü iradi adımlar atması artık kaçınılmazdır. İslam coğrafyasının sahip olduğu önemi yeniden elde etmesi için, öncelikle iş birliği temelinde, bölge ülkeleri arasındaki gerginliğin azaltılması, ortak politikaların geliştirilmesi ve çözüm bekleyen kaotik sorunların ortak akıl ile çözüme kavuşturulması kaçınılmazdır.
Şunu da vurgulamak gerekir ki, ABD ve güdümündeki İsrail’in sinsi politikalarıyla Türk, Kürt, Arap ve Acem kardeşliğine zarar getirebilecek her türlü olumsuz adımın, bölgeyi yeniden daha büyük bir kaos ortamına sokmasının ve şiddeti alevlendirmesinin kaçınılmaz olacağı gayet aşikârdır.
Bu amaç doğrultusunda, bizi daha sıkı bağlarla geçmişe bağlayan manevi duyguları gevşetmeye yönelik Siyonist hamlelere karşı daha duyarlı hareket etmememiz durumunda, bölgenin tamamen Amerikan ve İsrail hâkimiyeti altına girmesi söz konusu olacaktır. Gazze Şeridi ve Lübnan’a yönelik Siyonist İsrail vahşetinin arkasında duran ve Kıbrıs konusunda da benzer şekilde tek yönlü politikalarla Rumlara destek olan ABD, bölgede üstünlüğünü şimdiye kadar görülmemiş çapta tesis etmeye çalışmakta olduğu gözlerden kaçmamaktadır.
Bu minvalde şunu görmek zorundayız ki, ABD, geçmişte insan hakları ve özgürlükler düzleminde öngördüğü “Pax-Americana” (Amerikan Barışı) yerine, artık Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını kendisine payanda olarak belirlediği apaçık ortadadır. Bunu sağlayabilmek için de bölgedeki çıkarlarını ön planda tutan merkantil otokrasiler de ne yazık ki, kendi hükümranlıklarını devam ettirebilmek adına Ortadoğu’daki Amerikan varlığına büyük destek sağlamaktadırlar. Amerika’nın bölgedeki varlığı, Siyonist planların da daha hızlı şekilde uygulama alanı bulmasına neden olmaktadır.
Geçmişte, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Croker’in Kuzey Irak’a yönelik olarak söylediği; “Hiçbir tehdit bizi Irak politikamızdan alı koyamaz” sözünden hareketle, bölge ülkeleri arasında düşmanlığı tetikleyecek hamasi verbal yaklaşımlar yerine, daha tutarlı ve tüm bölgedeki unsurları kucaklayıcı politikaları ön plana çıkarmak gerekir kanaatini taşıyoruz.
Ez cümle, küresel şer güçlerin bölgemiz üzerindeki sinsi oyunlarını bozabilmek adına, barış ve kardeşlik içerisinde bir geleceğin tesisi için öncelikle İran ve Türkiye’nin süratle atacağı güçlü adımlar büyük önem taşımaktadır.