6’LI MASADAKİ 5 PARTİYE KRİTİK ÇAĞRI

6’LI MASADAKİ 5 PARTİYE KRİTİK ÇAĞRI

 

 

Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, altılı masayı oluşturan 5 muhalefet partisine seslenerek, “CHP dışındaki partilere çağrıda bulunuyoruz; gelin bu yanlıştan dönün ve gelin Millî Görüş ilkeleri ve çatısı altında bir ittifak kuralım. Gelin Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapma planına, 60 sene sonra ülkenin başına CHP’li bir cumhurbaşkanı getirme planına ortak olmayın.” çağrısında bulundu.

 

Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, Antalya’da bir otelde gerçekleştirilen Aylık Olağan İl Başkanları Toplantımızda ülke ve dünya gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. 

 

 

Enflasyon rakamlarında dünya şampiyonuyuz

Vatandaşın en önemli gündem maddesinin ekonomi olduğunu ve her geçen gün alım gücünün düştüğünü belirten Genel Başkanımız, konuya ilişkin şunları söyledi: “Türk lirasının değerinin her geçen gün kar topu gibi erimesi vatandaşın en önemli gündem maddesidir. Açıklanan enflasyon rakamlarına baktığımızda resmi rakamlarda dahi Türkiye yüksek enflasyonda maalesef Arjantin'i geçerek dünyada 8. sıraya, yüzde 64,47'lik gıda enflasyonuyla bu alanda dünyada dördüncü sıraya yükseldi. Bir de bağımsız kuruluşların hesap ettiği enflasyon var, ENAG’a göre şubat ayında yıllık enflasyon yüzde 124 olarak gerçekleşmiş. Biz aylar öncesinden döviz kurlarındaki bu hızlı artış dolayısıyla bu işin gideceği yer ‘hiper enflasyondur’ diye uyarmıştık. Artık aylık enflasyon neredeyse yüzde 20’ye yaklaşmış durumda. Bu enflasyon oranları, alım gücünün düşmesi, geçim sıkıntısı sonucunda, 2020 yılında kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşen toplam kişi sayısı 690 bin iken, 2021 sonu itibariyle bu sayı 1 milyon 704 bin kişiye yükseldi.  Yani bir yılda banka borcu nedeniyle yasal takibe düşen kişi sayısında yüzde 211,9 artış yaşandı.

 

 

6’lı masayı oluşturan 5 partiye kritik çağrı

‘İktidar böyle de muhalefet ne durumda’ diyen Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, sözü 28 Şubat’ta yapılan 6’lı masa toplantısına getirerek, 5 muhalefet partisine şu önemli çağrıyı yaptı: “28 Şubatçılar, Bilderbergçiler, Chatham House’çular, İstanbul Sözleşmesi severler, yıllarca ekonomiden sorumlu bakanlık yapıp ekonominin bugünkü hale gelmesinde en büyük pay sahibi olanlar, daha şimdiden her hafta İngiliz-Amerikan Büyükelçileriyle bir araya gelenler bir masada toplanmışlar. Erbakan Hocamızın tabiriyle “alt alta mı gelelim üst üste mi gelelim, yan yana mı gelelim” bunu tartışıyorlar. Kim üstte olsun, kim altta olsun, kim yanda olsun bunu tartışıyorlar… Buradan CHP dışındaki partilere çağrıda bulunuyoruz; gelin bütün bu yanlışlarınızdan dönün ve gelin Millî Görüş ilkeleri ve çatısı altında bir ittifak kuralım. Yaşanabilir ve Yeniden büyük Türkiye’nin kurulması için, dış politikada Avrupa’nın G20’nin, ABD’nin peşinden koşmaktan kurtulup D-60 projesini yürütmek için ve ekonomi alanında da borç ve faiz ekonomisi yerine üretim istihdam ihracat odaklı bir ekonomi modeline geçmek için, paylaşımda ve yönetimde adaleti tesis etmek için, önce imtiyazlılar değil önce millet diyen bir iktidarın Türkiye’nin başına gelmesi için geliniz yeni bir ittifak kuralım. Geliniz Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapma planına, 60 sene sonra ülkenin başına CHP’li bir cumhurbaşkanı getirme planına ortak olmayınız. Gelin Önce imtiyazlılar diyen, paylaşımda ve yönetimde adaleti unutmuş olan bu iktidarı değiştirelim.”

 

 

Ukrayna ve Rusya savaşında Batı da en az Rusya kadar suçlu

Dünyanın gözünü çevirdiği Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin, ülkemizi yakından ilgilendirdiğini kaydeden Genel Başkanımız, “En başta söylenmesi gereken hangi ülke olursa olsun toprak bütünlüğüne yapılan saldırıları kabul etmemiz mümkün değildir. Burada da Ukrayna’nın bağımsızlığına egemenliğine toprak bütünlüğüne yapılan saldırıyı kabul etmemiz mümkün değildir. Hiçbir zaman savaşın hele de sivillerin öldürülmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Bir an önce savaşın durması, ateşkesin ilan edilmesi ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı duyulması çağrısında bulunuyoruz. Ancak tabii Rusya’nın bu davranışları sergilemesi de durup dururken olmadı… Bu saldırıları her ne kadar tasvip etmesek de bütün dünyanın jandarması ve kaosun, fesadın başı ABD’nin NATO aracılığıyla son 15 senedir Rusya’yı tahrik etmekten geri durmamıştır. 2009’dan beri Gürcistan’da yapılan NATO tatbikatları, Kafkasya’dan Rusya’yı kuşatma planı doğrultusunda Gürcistan ve Ukrayna’yı Avrupa Birliğine aday ülke haline getirilmesi, Turuncu ve Gül devrimleri ile değiştirilen iktidarların NATO yanlısı olması, Ukrayna’ya yerleştirilebilecek orta menzilli füzelerle Moskova’nın vurulabilecek noktaya gelmesi, Ukrayna’nın Odessa Limanı’nın bir NATO limanı haline gelmesi gibi tehditler bu savaşa neden olmuştur. 1994 yılında İngiltere, ABD, Ukrayna ve Rusya arasından yapılan Lizbon ve Budapeşte anlaşmalarına ABD ve İngiltere, ‘NATO’yu Doğu Avrupa’ya doğru genişletmeyeceğiz’ sözlerini tutmadılar. Özellikle ABD sözünü tutmuyor ve Gürcistan’a ve Ukrayna’ya varıncaya kadar NATO’ya katmak için harekete geçiyor. Yeniden Sovyet hayali kuran Putin gibi bir liderin de NATO’nun bu yayılmacı politikasına karşı kayıtsız kalması da tabii ki düşünülemez. Ayrıca Rusya’nın doğalgaz silahını da henüz kullanmadığını da söylemek lazım. Bu tablo karşısında Türkiye’nin mutlaka Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne sahip çıkması lazım. NATO, Ukrayna ve Rusya nezdinden bu savaşın durması için elinden geleni yapması lazım. Montrö anlaşmasının önemi bu savaş vesilesiyle bir kez daha öne çıktı. Tavizsiz bir şekilde uygulanması lazım.” şeklinde konuştu.

 

 

Erbakan’dan Batı’nın ikiyüzlü tavrına sert tepki

Batı’nın mülteci konusunda iki yüzlü politikasını da eleştiren Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, sözlerine şöyle devam etti: “Bu olaylardan çıkartılacak ders, Millî Görüş’ün her zaman söylediği gibi Batı’nın ve Avrupa Birliği’nin ikiyüzlü ve çifte standartçı tavrı. 44 milyon nüfuslu Ukrayna’dan en az 1 milyon mülteci geldi. Ne kadar mülteci gelirse gelsin kapımız açık deniyor. Suriye’den, Afganistan’dan gelenlere kapıları açmayı bırakın üzerlerine kaynar su döküyorlar, plastik mermi sıkıyorlar. Tel örgülü duvarlar örmeler, denizde şişme botları delip ölüme terk etmeler… Oysa aynı AB üyesi ülkeler; daha birkaç ay önce Suriye ve Libya iç savaşından, Afganistan’da Taliban zulmünden kaçarak Belarus sınırına yığılan on binlerce insana sınırları kapattılar. Mültecileri durdurmak maksadıyla sınırlarına takviye askeri güç gönderdiler. Binlerce insan soğuktan perişan oldu, çok sayıda insan da donarak hayatını kaybetti. Neden çünkü bunlar Afganlı, Suriyeli, Iraklı, Afrikalı bunlar Müslüman öyle ise bunlar ölsünler ne halleri varsa görsünler. Cesedi Bodrum kıyılarına vuran Aylan bebeğin babasına dahi sığınma hakkı verilmedi. Babası Aylan bebeğin naaşını da alarak Kuzey Irak’a dönmek zorunda kaldı. Daha geçen ay 19 mülteci Yunanistan tarafından geri itilerek Meriç sınırında donarak ölmüş halde bulundu. Bütün bu yaşananlar Batı’nın Çifte Standartçı tutumunu ortaya koymakta, Millî Görüş’ün haklılığını göstermekte ve içimizdeki Batı aşıklarına da ibretlik bir ders olmaktadır.”

 

 

GENEL BAŞKANIMIZ DR. FATİH ERBAKAN'IN KONUŞMA METNİ

 

 

Türkiye’nin dünya enflasyon liginde üst sıralara yükselişi devam ediyor.

Türkiye, yüzde 64,47'lik gıda enflasyonuyla bu alanda DÜNYADA  4.  sıraya yükseldi.

Türkiye,  genel enflasyonda ise yüzde 54,44’lük resmi enflasyonla Arjantin'i geçerek  DÜNYADA 8. SIRAYA yükseldi…!!

Hele bir de %124’lük ENAG enflasyonunu hesaba katarsak, Türkiye enflasyon sıralamasında  DÜNYA 5.’Sİ oluyor…!!

(Türkiye enflasyon bakımından Sudan, Suriye, Zimbabwe, Venezuela , Surinam gibi ülkelerin ligine düşmüş durumda.)

Üretici Fiyat Endeksi'nde (ÜFE) ise üç hane görüldü, yıllık artış yüzde 105 oldu.  (Bu verilere göre, Üretici enflasyonu 27 yılın zirvesine çıktı.)

 

è Bu enflasyon oranları, alım gücünün düşmesi, geçim sıkıntısı sonucunda;

2020 yılında kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşen toplam kişi sayısı “690 bin” iken,  2021 sonu itibarıyla bu sayı  “1 milyon 704 bin” kişiye yükseldi…!!

Yani bir yılda banka borcu nedeniyle yasal takibe düşen kişi sayısında yüzde 211,9 artış yaşandı…!!

 

Bir başka vahim durum ise bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödememiş olan ve borcu halen devam ettiği için her an yasal takibe düşecek kişi sayısının geçen yılsonunda “4 milyon 122 bin”  kişiye yükselmiş olması.

…………………………………………………………………….

Peki imtiyazlı holdinglerin durumu nasıl ??

Vatandaşlar art arda gelen ağır zamlar, yüksek enflasyon ve işsizlikle boğuşarak ayakta kalma mücadelesi verirken AKP iktidarı,  imtiyazlı müteahhitlere kaynak aktarmaya tam gaz devam ediyor.

İktidar  gözde müteahhidine kapalı kapılar ardında dev bir ihale daha verildi.  Kimseye duyurulmadan yapılan ihaleye özel davetle katılan Rönesans, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi'ni “1 milyar 577 milyon lira”ya yapacak.

İktidar, yine istediği ihaleyi istediği firmaya verme aracı olarak kullandığı Kamu İhale Kanunu’nun 21-b Pazarlık usulünü kullandı.

İhale, kanunun sadece doğal afet gibi olağanüstü durumlar için öngördüğü istisna maddesi bahane edilerek ilana çıkılmadan yani kimseye duyurulmadan yapıldı.

Diğer taraftan;

2018 yılında “893 milyar lira”  olan toplam kamu borç stoku, 2022 Ocak ayında  “2 trilyon 844 milyar lira”ya yükseldi…!!

Neden böyle oldu ??  Çünkü bu tutarın 1 trilyon 895 milyar liralık kısmının, yaklaşık yüzde 67’sinin döviz borçlarından oluşuyor. Döviz arttıkça borç da patlıyor.  Ayrıca ilave borçlanma da devam ediyor.

“Kamu borcu böyle astronomik şekilde artmaya devam ederken,  halk zamlar ve vergiler altında ezilirken,  bir yandan imtiyazlı holdingler kamu kaynaklarıyla pervasızca zengin edilmeye devam ediyor…!!”

………………………………………………………………

Ekonomide düşük faiz-yüksek kur modeli ile birlikte ihracatın ithalatı geçmesini, dış açığın kapanmasını dövizin bollaşmasını ve böylelikle döviz kurlarının da düşmesi bekleniyordu. Fakat açıklanan veriler tam tersini işaret etmeye başladı.

Dış ticaret açığımız her ay geçen senenin aynı ayına göre hızlı bir şekilde artıyor…

Şubat ayı dış ticaret açığı geçen senenin şubat ayına göre yüzde 142'lik artışla  “8,1 milyar dolar” oldu…!! 

Bu açık  Ocak ayında da  “10,4 milyar dolar”dı.

Bu gidişle 2022 yılı dış ticaret açığı 100 milyar doları bulacak…!!

Bu da daha fazla döviz talebi, dövizin daha da artması ve bununla birlikte enflasyonun da patlaması demektir.

……………………………………………………………

ZEYTİN YETİŞTİRİLEN BÖLGELERDE, MADENCİLİK YAPILMASINA İZİN VERİLMESİ, 3573 SAYILI KANUNA AYKIRIDIR

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 01.03.2022 tarihinde, Maden Kanunu ile ilgili olarak, 21/9/2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliği’nin 115’inci maddesine bir fıkra ekleyerek, zeytinlik alanlarda madencilik yapılabileceğini  belirtmiştir…!!

Bu adım iki sebeple hukuka aykırıdır;

Birincisi, hiçbir yönetmelik maddesi kanunda değişiklik yapamaz.  Maden Kanunu’nda, Zeytin arazileri ile ilgili bir hüküm konulmadığından, yönetmelik içine zeytinlik araziler ile ilgili ek fıkra konulamaz…

İkinci ve belki de daha önemli husus; Maden Yönetmeliğine konulan bu ek fıkra, 3573 Kanun numarasıyla belirtilen kanuna aykırıdır. 1939 yılında kabul edilen bu kanun;

“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.”

Bakanlığın attığı bu adım, gittikçe azalan tarım arazilerimize zeytinlik alanları da katarak zeytinciliğin de yok olmasına sebep olacak çok tehlikeli bir adımdır.  Bu sebeple, hukuka aykırı bu yönetmelik maddesinin acilen iptal edilmesi gerekmektedir.

İktidar böyle de muhalefet ne durumda ?

28 Şubatçılar, Bilderbergciler, Chatham House’cular, İstanbul Sözleşmesi severler, yıllarca ekonomiden sorumlu bakanlık yapıp ekonominin bugünkü hale gelmesinde en büyük pay sahibi olanlar, daha şimdiden her hafta İngiliz-Amerikan Büyükelçileriyle bir araya gelenler bir masada toplanmışlar.

Erbakan Hocamız’ın tabiriyle alt alta mı gelelim üst üste mi gelelim, yan yana mı gelelim bunu tartışıyorlar…

Kim üstte olsun, kim altta olsun, kim yanda olsun bunu tartışıyorlar…

O masadaki tüm partilere, özellikle de CHP dışındaki partilere çağrıda bulunuyoruz, gelin bu yanlışlardan vazgeçin, Milli Görüş ilkeleri çatısı altında bir ittifak oluşturalım.

Hep birlikte Yaşanabilir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye’yi inşa edelim, dış politikada AB, G-20, Amerika’nın peşinde dolaşmak yerine D-60 hedefine yürüyelim, borç-faiz ekonomisi yerine üretim-istihdam-ihracat ekonomisini hayata geçirelim, paylaşımda ve yönetimde adaleti tesis edelim.

Sn. Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapma, 60 sene sonra bir CHP’li Cumhurbaşkanı çıkarma planının parçası olmayın. 

…………………………………………………………………

 

Ukrayna ve Rusya arasında gelişen olaylar, Rusya’nın Ukrayna topraklarına girişi ülkemizi çok yakından ilgilendirmektedir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yapılan bu saldırı kabul edilemez ve Dünya dengelerini sarsacak ciddi bir tehdittir.

Ancak olaylara bir bütün olarak bakıldığı takdirde Rusya’nın bu davranışını anlamak çok da zor değildir;

ABD, NATO aracılığı ile son 15 yıldır Rusya’yı tahrik etmek için ne mümkünse yapmaktadır.


-ABD, NATO tatbikatları bahanesi ile 2009’dan başlayarak Gürcistan’ı devreye sokmuş ve Rusya’yı kuşatmak istediğini açıkça göstermiştir.

-Ukrayna ve Gürcistan “NATO üyeliğine aday” ülkeler konumuna getirilmiştir

-‘Turuncu Devrim’ ve ‘Gül Devrimi’ adı altında Ukrayna ve Gürcistan’da yapılan iktidar değişimleri de bu maksatla gerçekleştirilmiştir.

-Benzer şekilde ABD tarafından eğitilen Mihael Şaakaşvili’nin Gürcistan’ın başına getirilmesi ve Gürcistan’ın yönünü ABD’ye çevirmesi de tesadüf değildir.

 

-ABD şimdi de Ukrayna’yı NATO şemsiyesi içine alarak, Moskova’yı orta menzilli füze tehdidi altında tutmak istemektedir.

 

- 1994’te  ABD-İngiltere- Rusya_ve Ukrayna arasında imzalanan Lizbon ve Budapeşte anlaşmalarında  o dönemde ABD ve Rusya’nın ardından üçüncü büyük nükleer güç olan Ukrayna, envanterindeki toplam 6100 stratejik ve taktik nükleer silahı Rusya’ya devretti. 

Bu anlaşmalarda ABD ve İngiltere NATO’nun genişlemesinin Doğu Avrupa’yı kapsamayacağını, eski Doğu Almanya sınırının ötesine genişleme olmayacağını taahhüt etti.  Ancak Batı  Rusya’ya verdiği  bu sözü tutmadı.

 

Rusya da ABD’nin tüm bu adımlarına karşılık hamle yapmakta, kuşatma altına alınmasını engellemek üzere Ukrayna’yı kontrol altına almak istemektedir.

(1994’te ABD, İngiltere, Rusya, Ukrayna arasında imzalanan Lizbon ve Budapeşte anlaşmalarıyla  taraflar Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve bağımsızlığına hiçbir müdahalede bulunulmayacağı konusunda mutabakata vardı.  Rusya da bu noktada imzaladığı anlaşmaya sadık kalmamıştır.)

Tüm bu gelişmeler karşısında ABD ve NATO’nun ekonomik yaptırımlar dışında bir harekete geçmeyeceği düşünülmektedir.


Bu işgal ile Rusya orta menzilli füzelerin hedefi olmaktan şimdilik önemli ölçüde kurtulmuştur. Zira Ukrayna’nın NATO’ya girişi bilinmez tarihlere ertelenmiştir.


Rusya’nın elindeki en önemli kozlardan biri de Avrupa’nın ihtiyacı olan doğalgaz kaynaklarıdır.  Rusya ekonomik yaptırımlarla çok fazla sıkıştırılırsa Avrupa’ya karşı doğalgaz silahını kullanabilir. Böyle bir durumda AB’nin çok fazla direnmesi pek mümkün değildir.

Bu tablo karşısında Türkiye’nin;

-Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne sahip çıkması,

-NATO ve Rusya nezdinde yapılacak girişimlerle savaşın bir an önce sona ermesi için etkin şekilde arabuluculuk yapması,

-Montrö Anlaşması’na tavizsiz şekilde uyması son derece önemlidir.

(Elbette ki Türkiye olarak bugün döviz sıkıntısı ve çok yoğun dış borç ihtiyacı içinde olmasak, savunma sanayi ve teknoloji alanında dışa bağımlılıktan kurtulmuş olsak,  bugüne kadar Türkiye öncülüğünde D-60 kurulmuş olsa,  elimiz çok daha güçlü olur,  arabuluculuğumuz ve diplomatik girişimlerimiz çok daha etkili olabilirdi. Dış politikada sözünüzün etkisi, gücünüz kadardır.)

……………………………………………………………..

 

è Bütün bunlarla birlikte, ortaya çıkan bu insani krizde AB’nin ve batılı ülkelerin izlediği İKİ YÜZLÜ ve ÇİFTE STANDARTLI tutumları açıkça ortaya çıktı…

AB ülkeleri;  Suriyeli, Libyalı, Afgan mültecilere kapattığı kapıların aksine Ukrayna’dan gelecek mülteci akınına ‘açık kapı politikası’ uygulama kararı aldı.

Birleşmiş Milletler 44 milyon nüfuslu Ukrayna’dan ilk aşamada en az 1 milyon mültecinin Avrupa ülkelerine geçmesinin beklendiğini açıkladı.  

AB, Ukrayna’dan gelecek mültecilere açık kapı politikası uygulanacağını tümünün kabul edileceğini duyurdu.

 

 

Oysa aynı AB üyesi ülkeler; daha birkaç ay önce Suriye ve Libya iç savaşından, Afganistan’da Taliban zulmünden kaçarak Belarus sınırına yığılan on binlerce insana sınırları kapattılar. Mültecileri durdurmak maksadıyla sınırlarına takviye askeri güç gönderdiler.

- Suriyelileri, Libyalıları, Afganları yıllardır kabul etmeyip şişme botlarda Ege’de, Akdeniz’de ölmelerine göz yumdular,

- Yunanistan ve Bulgaristan, sınırlarına beton duvar, dikenli tel örgüler çekti.

- Karadan Avrupa’ya geçmeyi başarabilenlere Polonya’da, Macaristan’da sergilenen insanlık dışı tutumlara ilişkin görüntüler hâlâ zihinlerde.

- Cesedi Bodrum kıyılarına vuran Aylan bebeğin babasına bile sığınma hakkı vermediler ve cenazeleriyle birlikte Kuzey Irak’a dönmek zorunda kaldı.

- Daha geçen ay 19 mülteci Yunanistan tarafından geri itilerek Meriç sınırında donarak ölmüş halde bulundu.

 

àTabii ki ülkelerinde savaştan, çatışmadan kaçan Ukraynalı sivillere kapıların açılması, yaşam güvenliklerinin sağlanması, güvenli bölgelere geçişlerine olanak yaratılması olumlu ve insani bir yaklaşım.

Ancak Ukraynalılara gösterilen bu insani yaklaşımın; tüm insanlara, savaştan, ölümden kaçan tüm insanlara aynı şekilde gösterilmemesi,

Batı’nın Çifte Standartçı tutumunu ortaya koymakta, Milli Görüş’ün haklılığını göstermekte ve içimizdeki Batı aşıklarına da ibretlik bir ders olmaktadır…!!

è Burada bir diğer ibretlik olay da, Batı’nın-Amerika’nın ipiyle kuyuya inilmeyeceği gerçeğinin bir kez daha ortaya çıkmasıdır.

Yıllarca  Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’e her türlü desteği vaat eden ABD ve AB liderleri, Rusya’nın  işgalinin başlamasıyla Ukraynalılar için ‘duygusal destek mesajları’ ve daha önce de benzerleri uygulamaya konulan yaptırımlar dışında bir adım atmadılar.

Aynen İran Şahı Rıza Pehlevi,  Kuveyt’e girmesi için kışkırttıkları Saddam Hüseyin ve Afganistan’da yıllarca işbirliği yaptıkları Eşref Gani’yi  sonradan ortada bıraktıkları gibi,

Ukrayna da benzer şekilde, BATI tarafından Rusya’ya karşı kullanılıp sonra da sahipsiz şekilde ortada bırakıldı.

 

è Ayrıca bugün Rusya’ya karşı Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, egemenliği için dünyayı ayağa kaldıran ABD ve AB, Yugoslavya’nın, Irak’ın, Suriye’nin bölünmesinin zeminini hazırladı.

 

Yugoslavya’nın beşe bölünmesine, Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılarak iç savaşla bağımsızlığını ilan etmesine, Çekoslovakya’nın Çekya ve Slovakya olarak ikiye bölünmesine destek verip,  AB üyesi yapan da aynı ülkelerdi.

 

Irak’ın  ABD-İngiltere tarafından işgalini ve hazırladıkları anayasa ile mezhep ve etnik köken üzerinden üçe bölünmesini,  Suriye’yi işgal ve bölme çabalarını,  Sudan’ı ikiye bölmelerini bu çerçevede değerlendirmek ve  batılı ülkelerin kendi çıkarları söz konusu olduğunda her şeyi mubah gördüklerini ortaya koymak gereklidir.

 

è Bu süreç,  2022 TURİZM gelirlerine ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri gelirlerine darbe vurup, Türkiye ekonomisini derinden etkileyebilir

Savaşın kısa sürede sonlanmaması, tablonun normale dönmemesi durumunda 6-7 milyon turist kaybı yaşanması söz konusu. Bu da Türkiye ekonomisi için milyarlarca dolarlık kayıp manasını taşıyor.

Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) üyelerinin Rusya’da üstlendiği 150 projenin parasal tutarı 22 milyar dolar. Son dönemde Ukrayna’da Türk müteahhitlerinin yürüttüğü projelerin tutarı yaklaşık 3 milyar dolar.

Savaş nedeniyle Ukrayna ekonomisinin çökmesi sebebiyle Türk müteahhitlerine yansıyabilecek 3 milyar dolarlık riskin yanında, Rusya’nın da ABD-AB-İngiltere yaptırımlarıyla harcamalarda ve ödemelerde kısıntıya gitmesi durumunda bu ülkede de 22 milyar dolarlık bir alacak riskinin doğması ihtimali doğuyor.

 

Dr. Fatih Erbakan

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı

Yayın Tarihi: 5 Mart 2022 | Yayın Saati: 13:44:35