23 Nisan 1920 Ruhunu Hayata Geçirmek Gerekir

Batılı devletler Osmanlı Devleti’nin yayıldığı üç kıtayı kapsayan coğrafyayı oluşturan Yakın Doğu’yu Amerikalılar; “The Near East”, Fransızlar ise; “Proche -Orient” olarak tanımlıyordu. Büyük Britanya’nın bu bölgedeki hakimiyetinden sonra “Ortadoğu” olarak ifade edilmeye başlanmıştır.

 

İngilizlerin bu adlandırması Sevr ruhunun bir yansımasıdır. Bu ruh, Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırıldığına dair en önemli işaret olması açısından kullanılmaya başlanmıştır.

 

İngilizlerin, “DIVIDE AND RULE”(BÖL VE PARÇALA) projesi kapsamında bu ad verilmiş ve dikkat ederseniz sonunda bir tek İngilizler değil, bizler de bu sinsi projeyi kabullendik. Bu proje ile   Müslümanlar arasında sınırlar çizilerek bütün Osmanlı Devleti’ni aynı şemsiye altında bütünleştiren anlayışa da set çekmiş oldular. Osmanlı Devleti’ni oluşturan unsurları birbirlerinden koparıp, ötekileştirip, ayrıştırdılar.

 

Eğer ki, 1916’dan sonra da “Yakın Doğu “terminolojisi kullanılmış olsaydı bu sefer, Osmanlı Devleti’nin yeniden dirilişi ve bütünleşmesi söz konusu olacaktı. İşte Ortadoğu kavramı da bunu ortadan kaldırmanın adıdır.

 

İngilizler, Hindistan’a da aynı uygulamaları hayata geçirdiler. Orada da Hindu ile Müslümanları karşı karşıya getirdiler ve “Ganj Nehri’nin ötesi, Ganj Nehri’nin doğusu, Ganj Nehri’nin batısı diye yeni jeopolitik kavramlar geliştirdiler.

 

İngilizler yeni jeopolitik kavram için neden Ganj Nehri’ni seçtikleri ortadadır. Çünkü orası Hinduların kutsalıdır.

 

Bu yolla orada da Müslümanları ikiye böldüler. İşte, Pakistan ve Bangledeş böyle doğdu. İki kardeşi birer düşman ülke haline dönüştürmeye çalıştılar. Şu anda da Ortadoğu’da da benzer politikayı görmek mümkündür.

 

Küçültülen ve bölünerek ayrıştırılan “Yakın Doğu”, yeniden bölünerek daha da sorunlu ve içinden çıkılamaz bir duruma getirilmeye çalışılmaktadır.

 

Bugün, İsrail, Arz-ı Mev’ud mottosunu gerçekleştirmek için mücadele vermektedir, Yunanlılar ise Kıbrıs’da Megalo İdea fikri çerçevesinde Kıbrıs’ta Enosıs planını uygulamaya çalışmaktadır.

 

Bizler ise, “Yakın Doğu’yu çağrıştıran” Pax-Ottomania yani Osmanlı barışını dahi seslendiremiyoruz, içimizdeki Batılı emperyalist ruhu dipdiri tutmaya çalışan anlayış, Osmanlı sözcüğünü duyunca Osmanlı yeniden diriltilmek isteniyor şeklinde tepki ortaya koymaya çalışıyor.

 

Batılı emperyalist güçler, hala Müslümanı Müslümana kırdırabilmek için, nev-i zuhur kabile devletleri ortaya çıkararak bizleri amip gibi bölüp bölüp çoğaltmaya çalışıyorlar.

 

Bakınız Lozan’dan sonra, bizler Fransızlar ile Suriye konusunda Ankara anlaşması imzaladık. İngilizlerle de Musul konusunda anlaşma imzaladık.

 

Bunlar, Türkiye’nin hareket noktasını kısıtlayan, ayağına takılan prangalardan başka ne olabilir ki?

 

Hatırlanacağı üzere, 1994 yılında Sudan Devlet Başkanı El Beşir, “İsrail’in gözünü Güney Sudan’daki kaynaklara ve Nil Nehri’ne diktiğini işaret etmiş ama hiç kimse ciddiye almamıştı. İsrail, Güney Sudan ayrılıkçı unsurları el altından destekleyip, eğitip ve silah tedarik ederek buralarda müstakil bir devletin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır. Güney Sudan’da hızla artan iç karışıklık ve bağımsızlık hareketi sonunda amacına ulaştı ve 2 Temmuz 2011 tarihinde Sudan iki ayrı devlet olarak bölünmüş oldu.

 

Şu anda Mavi Nil ve Beyaz Nil’in iki kolunu da sınırında barındıran Güney Sudan, İsrail’in su sorununu çözmede önemli bir ülke haline gelmiştir.

 

İsrail, Taberiye Gölü’nden su elde edebilmesi için metreküp başına 2-3 kilovat saat enerji kullanmaktadır. Oysa ki Güney Sudan’dan almakta olduğu su için ise 0.5 kilovat saat enerji harcaması söz konusudur.

 

İsrail, Nil Nehri ile olan sorunu kısmen çözerken, asıl Türkiye’deki Fırat havzasına göz dikmiş bulunmaktadır. Bugün Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan ayrıştırıcı politikaların temelinde Güney Sudan örneğinin yatmakta olduğunu Milli Egemenlik anlayışının tecellisi olan 23 Nisan 1920 ruhuyla birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmek gerektiği düşüncesindeyiz.

Yıllar önce Kudüs Hebrew Üniversitesi’nden Prof.Dr. Hillel Shuval, İsrail’in yakın gelecekteki su ihtiyacını karşılamak için Türkiye’yi işaret etmesi düşündürücüdür.

 

Sonuç olarak her türlü ayrıştırıcı politikadan uzak durarak, birleştirici ve kucaklayıcı politikalarla   23 Nisan 1920 Milli Egemenlik anlayışının ruhunu sadece 23 Nisan’da değil her zaman için dipdiri tutmak gerektiğini bir kez daha ifade etmek isteriz.

 

Doğan Bekin

Yeniden Refah Partisi

Genel Başkan Yardımcısı

İstanbul Milletvekili

Yayın Tarihi: 24 Nisan 2025 | Yayın Saati: 16:37:14