
2026 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ, HAİM NAHUM DOKTRİNİ’NE
HİZMET EDEN BİR BÜTÇEDİR
GİRİŞ
Biz bugün bu ülkede üç farklı gündemin sürdüğünü görüyoruz.
Birincisi: Dayatılan gündem.
Günlerdir bütçe konuşuluyor. Peki ne konuşuluyor?
İktidar çıkıyor, “Siz belediyeleri batırdınız” diyor.
Ana muhalefet çıkıyor, “Siz de devleti batırdınız” diye cevap veriyor.
Peki vatandaş? Ya milletin derdi?
Konuşan yok!
İşte bu, millete dayatılan gündemdir.
İkincisi: Yaşanan gündemdir.
Orada manzara çok daha acıdır.
Çiftçi perişan…
Emekli açlık sınırının altında…
Üretici bezgin…
Esnaf bitkin…
Memur yoksulluk sınırında…
Yoksunlaşma, yozlaşma ve çöküş; toplumu ve devlet kurumlarını sarmaşık gibi sarmıştır.
Adalet gücün sopası olmuş, sokaklar uyuşturucu çetelerine teslim edilmiş, şehirler imar baronlarının oyuncağı haline gelmiştir.
Millet canının derdindedir.
Ama iktidar ve ana muhalefet, millete çare olmak yerine kayıkçı kavgasına tutuşmuştur.
Üçüncüsü: Millî Görüş’ün gündemidir; Hakikat Cephesi’nin gündemidir.
Biz, Millî Görüş’ten aldığımız ferasetle bu işlerin neden olduğunu konuşuruz.
Çünkü aziz milletimiz bilmelidir ki bu kadar kötülük, bu kadar liyakatsizlik kendiliğinden olmamaktadır.
Bunlar, Anadolu’daki varlığımıza göz diken karanlık bir planın son perdesidir.
O planın adı: Haim Nahum Doktrini’dir.
Nedir Haim Nahum Doktrini?
Aziz milletimizi silahla yıkamayan emperyalizmin, masa başında hazırladığı yedi maddelik felaket senaryosudur:
Aç bırakacaksın, işsiz bırakacaksın, borca esir edeceksin, dininden uzaklaştıracaksın, böleceksin, böldüklerini çarpıştıracaksın, yumuşak lokma haline getirip yutacaksın…
Bugün yaşanan tam da budur!
Milletimiz kasten aç bırakılmakta, yoksullaştırılmakta, borca mahkûm edilmektedir.
Toplum, dayatılan gündemin sarkacında birbirine düşürülmektedir.
“Dindar nesil yetiştireceğiz” diyenlerin döneminde nesillerimiz dinden uzaklaştırılmaktadır.
Ve bütün bunların sonunda bu millet, Siyonizm’in kolay lokması haline getirilmek istenmektedir.
2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi de vergi yükü, faiz yükü, bütçe açığı ve adaletsiz kaynak dağıtımı görünümü ile milletimizin yükünü artırmakta ve milletimizi kolay lokma haline getirmektedir. Haim Nahum Doktrini’ne hizmet etmektedir.
Tüm Yapıcı Uyarılarımıza Rağmen Bütçe Anlayışında Bir Değişme Yoktur.
Yeniden Refah Partisi olarak, 2024 ve 2025 Yılı Merkezi Bütçe görüşmelerinde de devletimiz ve milletimiz adına hayırlı bulduğumuz önerilerde bulunduk. Ancak bütçeyi oluşturan iktidar kanadı, Meclis çoğunluğunun da vermiş olduğu özgüven ile bu önerilerimize kulağını tıkamıştır. Hâlbuki söylediklerimiz, sahada vatandaşımızın bizlere iletmiş olduğu sorunlardır. Tavsiyelerimizi dinlemeyen iktidar kanadı eğer tavsiyelerimize kulak vermiş olsaydı, bugün denk bütçe yapılmış, israf önlenmiş, Türkiye’nin konut sorunu büyük oranda çözülmüş, işsizlik önemli ölçüde azalmış olacaktı. Sanayii üretiminde yerlileşme ve millileşme hamleleri ivme kazanmış, yeni üretim tesisleri ülkenin her yerinde kurulmaya başlanmış, tarımsal üretimde gıda arzı riski ve gıda enflasyonu önemli ölçüde azaltılmış olacaktı.
Bunlara ek olarak; 2023 Genel Seçimleri öncesinde AK Parti ile imzalamış olduğumuz 30 maddelik mutabakat metnine de dikkat çekmek gereklidir. İktidar bu hususta sözünde durmamıştır. Bu söz, sadece Yeniden Refah Partisine verilmiş bir söz değildir. Aslında hem AK Parti hem Yeniden Refah seçmenine verilmiş bir sözdür. Bugün eğer 30 maddelik mutabakat metnine uyulmuş olsaydı, emekli ve asgari ücretli bu sefalet maaşlarına mahkûm edilmemiş olacaktı. Ülkenin yeni bir beka meselesi haline gelen nüfus artış hızındaki ve nüfus yenileme hızındaki olumsuzluklar olumlu yönde gelişmiş olacaktı. Toplumun huzuru ve refahı yeniden artış göstermiş olacaktı.
Bunları nereden mi biliyoruz? Bizler Yeniden Refah Partisi olarak, bugünü ve geleceği planlarken elbette tarihteki başarılı ve başarısız örnekleri dikkate alıyoruz. Bugün tarihten başarılı bir örnek olarak; Millî Görüş’ün yer aldığı 54. Hükümetin, yine 37. Hükümetin kamu bütçesindeki başarılarına bakıyoruz. O dönemde elde edilen başarılar asla tesadüf değildir. O dönemdeki hizmetler de iktidarın şimdi ifade ettiği gibi dış güçlere ve iç güçlere rağmen yapılabilmişti. Özellikle 54. Hükümet’in başarıları, Siyonizm’in aparatlarının en dehşetli saldırılarına rağmen elde edilen başarılardı. Bu hayırlı icraatlar ile milletimiz nefes almış, huzura ve refaha ermişti. Yine tarihten kötü bir örnek olarak; AK Parti iktidarının kamu bütçesindeki başarısızlığına bakıyoruz ve ibretlik dersler çıkarıyoruz.
İşte böyle bir ortamda AK Parti yine karşımıza ibretlik bir bütçe çıkarmıştır.
2026 bütçesinde yine israf vardır,
Yine kamu kaynaklarının faize harcanması vardır,
Yine tek gelir kaynağı vergi olan bir bütçe vardır.
Yine bütçedeki açıkların kapatılması için borçlanmanın dışında bir çare olmayışı vardır.
Bu bütçede; tasarruf yoktur,
Emekçi ve emekliye çare yoktur,
Evlenmek isteyenlere uzatılan güven dolu bir el yoktur,
Ülkesine hizmet etmek isteyen gençler için bir çare yoktur,
İş, aş, ev için mazluma ve yoksula kol kanat germe yoktur,
Yerlileşme ve millileşme için atılacak önemli adımlar yoktur.
Her zaman olduğu gibi;
Artan vergiler vardır,
İsraf vardır,
Borçlanma vardır,
Bütçe açığı vardır,
Alınan borcun tutarını kat be kat aşan faiz ödemeleri vardır,
Dövizle yapılan borçlar için ödenecek kur farkları vardır,
Kamu zararı vardır, garanti ödemeleri vardır,
Yine imtiyazlılara sağlanan ayrıcalıklar vardır.
Ne yaptıysak ne kadar destek olduysak, alınan her doğru kararın Yeniden Refah olarak arkasında olacağımızı ilan ettiysek de AK Parti yürüttüğü bu mali anlayışından, içine hapsedildiği borç-faiz anlayışından vazgeçmemiştir.
2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Değerlendirildiğinde
Borçlanma ve Faiz Ödemeleri Açısından;
Gelirler 16,03 trilyon lira, Giderler ise 18,75 trilyon liradır. Bütçe açığı 2,72 trilyon lira olup tamamı borçlanma ile karşılanacaktır.
2026 bütçesinde personel giderlerinin ardından, en yüksek harcama kalemi faiz harcamalarıdır. 2026 yılında 2,74 triyon lira faiz ödenecektir. Ödenecek 2,74 trilyon liralık faiz, Orta Vadeli Program 2026 dolar kuru olan 46,6 liradan hesap edilirse 58,8 milyar dolara tekabül etmektedir.
Geçen yılkı faiz ödemesi, bütçe açığının (borçlanmasının) %101’i kadardı. Yine bu yıl da bütçe açığının %101’i kadar faiz ödemesi yapılacaktır. Bir önceki yıla göre bütçe toplamı %28,4 kadar artırılırken, faiz ödemeleri ise %41 oranında artmıştır. Bu rakam, bütçedeki faiz ödemeleri yükünün yıldan yıla artış gösterdiğinin bir ispatı niteliğindedir.
2026 yılında, faiz ödemelerinin bütçedeki payı, 2025 yılına göre 1,27 puan artarak %14,5’e yükselmiştir. Aynı şekilde borçlanmanın payı ise 1,25 puan artarak %13,3’e yükselmiştir. Rakamlar, yıldan yıla hem faiz ödemelerinin hem bütçe açıklarının artarak sürdüğünü gösteriyor.
2026 yılı için Orta Vadeli Program’da faiz dışı fazla 29 milyar lira ile yok denecek kadar azdır. Faiz dışı fazlanın yeterince verilememesi sebebiyle bu dengesizliğin büyüyerek devam edeceği öngörülmektedir. Bu kadar faiz ödenirken elbette faiz dışı fazla verilemez. Bu açık kapanmadan, mevcut enflasyonla mücadele anlayışında başarı sağlanamaz.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, 2026 bütçesi için “insan odaklı” ifadesini kullanmıştır ancak faiz dışı fazla verilmeden nasıl insan odaklı bütçe yapabilirsiniz? Bu sebeple 2026 yılı bütçesi de geçmişte olduğu gibi insan odaklı olmaktan uzaktır.
Maalesef, gelecek yıllarda da faiz ödemelerinin bütçedeki payı azalmıyor. Orta Vadeli Program da bunu doğrulamaktadır. OVP’ye göre; 2026 yılında ödenecek 2,74 trilyon liralık faiz ödemesine ek olarak, 2027 yılında 3 trilyon liralık, 2028 yılında ise 3,3 trilyon liralık kamu kaynağı faiz ödemelerine aktarılacaktır. Böylece 2003-2025 yılları arasındaki 22 senede faize 650 milyar dolar kaynak aktaran AK Parti hükümetleri, önümüzdeki üç yılda da 181 milyar dolar faiz ödemesi gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla 2028 yılına yani AK Parti iktidarının 25. yılına gelindiğinde, 831 milyar dolarlık kamu kaynağı faiz yoluyla rantiyeye aktarılmış olacaktır. Bu rakama; ödenen kur farkları, imtiyazlı holdinglere vergi affı ve indirimleriyle aktarılan kaynaklar ve israf kalemleri dahil değildir.
Peki bu borçlar ödendiğinde kamunun borcu azalıyor mu? Hayır azalmıyor. İsrafa ve imtiyazlı zümrelere aktarılan kaynak o kadar büyük ki, hükümet açığı yeniden iç ve dış borçlanma ile kapatıyor. 2026 bütçesindeki 2,72 trilyon liralık açığın tamamının iç ve dış borçlanma ile kapatılacağı açıkça ifade ediliyor. Diğer bir ifadeyle, ödenecek faiz kadar yeni borçlanma yapılacak. Borçlar ödenemiyor, faiz ödemeleri yıldan yıla artıyor. 2024 yılı iç borç çevirme oranı %134 olarak gerçekleşti. 2025 yılında ise %142. İç borçların yaklaşık %30’u döviz cinsinden. Bu ne demektir? İç borcun hem anaparası hem faizi yeni iç borçlanma ile kapatılıyor, hatta açıkları kapatmak için ek iç borçlanma yapılıyor.
Borçlanma rekor düzeyde 2,72 trilyon lira olarak gerçekleşecek. 2,74 trilyon lira da faiz ödenecek. Tüm bütçe borçlanması, ödenecek faize yetmiyor, 200 milyar lira da vergilerden aktarmak gerekiyor. Borcu borçla çeviren bir bütçe, nasıl insan odaklı olabilir? Olsa olsa rantiye odaklı bir bütçedir.
Bu yıl ödenecek 2,74 trilyon liralık faiz tutarı; TCMB Sektör Bilanço verilerine göre 2024 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren 1.104.027 firmadan toplanan 671 milyar liralık kurumlar vergisinin 4,1 katıdır. Bu firmaların açıkladığı 1,95 milyar liralık kârın ise 1,4 katıdır. Bu ne demektir? 1 milyonun üzerindeki firma çalışıyor, ihracat yapıyor, vergi ödüyor, kâr ediyor; 2,6 trilyon lira ekonomiye para aktarıyor… İktidar, bu verginin ve karın tamamı kadar bir tutarı 2026 yılında küresel sermayedarlara veriyor, yetmiyor üzerine 123 milyar lira da ilave ödeme yapıyor. Bu örnek, elde edilen kazançlar bakımından ülkemizdeki tüm şirketlerin ürettiği geliri küresel sermayedarlara teslim etmek demektir. Bütün bunlar, her nasılsa AK Parti’nin “Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketini” uyguladığı yıl gerçekleşiyor.
Sayın Cevdet Yılmaz, “belediyelere yeterli kaynak aktardıklarını, ama belediyelerin parayı iyi yönetmeleri gerektiğini” ifade ettiler ama kendileri 23 senedir borçla ve vergiyle devlet yönetiyorlar. Başka bir kaynakları yok.
2026 Bütçesinin %79’u vergilerden, %14,5’i yeni borçlanma ile oluşuyor (toplam %93,5’i). Sayın Yılmaz’ın belediyelere tavsiye ettiği “iyi yönetim” bu mudur?
AK Parti, şimdilerde olarak 500 bin sosyal konut projesi başlattı. Peşinat alıyorlar. Kampanya kapsamındaki evlerin 3’te 1’i 1+1 dairedir. Kutu gibi 1+1 evler veriyorlar. Üstelik taksitleri bile sabit tutamıyorlar. Her yıl memur maaş zam oranı kadar taksitlere zam yapacaklar. Bu haliyle bile 15,1 milyon kişi başvuruda bulunmuş. Başvuru sayısı kadar konut ihtiyacı olduğunu varsayarsak, talebin ancak %10’unu karşılıyorlar. Yani 10 kişiden 1’ini 1+1 ev sahibi yapabiliyorlar. Hâlbuki denk bütçe yaparak bu faize giden paraları kurtarabilseydiler:
- Türkiye genelinde 3+1 (105 m2) 750 bin yeni konut yaparak, neredeyse ülkemizin 1 yıllık konut ihtiyacını vatandaştan ücret almadan karşılayabilirlerdi. Sosyal devlet böyle olunur, ancak milletin parası hizmete değil rantiyecilere gidiyor.
- Deprem riskinin çok yüksek olduğu İstanbul’da ise 3+1 (105 m2) 500 bin konut yaparak İstanbul’un kentsel dönüşüm ihtiyacının 3’te 1’ini karşılayabilirlerdi.
Sadece konutta mı? Bu paralar faize gitmese millete iş ve aş verebilirlerdi:
- Bu para ile İmalat sanayiinde faaliyet gösteren ve tamamı özkaynaktan oluşan (1 TL bile borcu olmayan) 63 bin adet Orta Ölçekli yeni işletme kurarak 800 bin yeni istihdam oluşturabilirlerdi. Böylece hem sektör büyüklüğünü hem sektördeki istihdamı %41 oranında büyütebilirlerdi.
- Türkiye’nin yüksek katma değerli üretim yapabilen en büyük sanayi kuruluşlarından, tamamı özkaynaktan oluşan (1 TL bile borcu olmayan) 715 adet kurup, 320 bin istihdam oluşturup, işsizliği önemli ölçüde aşağıya çekebilirlerdi. Böylece hem sektör büyüklüğünü hem sektördeki istihdamı %13 oranında büyütebilirlerdi. Katma değerli üretimi artırabilirlerdi.
- Tarım sektöründe yaklaşık 15 bin firma ve 93 bin istihdam bulunuyor. Faize verilen paranın sadece %23’ü ile tarım sektöründeki (1 TL bile borcu olmayan) firma ve istihdam sayılarını 2 katına çıkarabilirlerdi. Böylece tarımsal üretimi 2 kat artırıp, gıda enflasyonunu önemli ölçüde düşürme imkânına kavuşabilirlerdi.
Ya mağdur kesimler?
- Faize aktarılan vergilerle, vatandaşımızın tüm mağduriyetlerine çözüm olunabilirdi.
- Ülkemizdeki engelli vatandaşlarımızın, şehit-gazi maaşlarının tamamının taleplerini yerine getirebilirlerdi.
- Ülkemizdeki 3.000 SMA hastasının tamamının tedavisi için gereken paranın 278 milyar TL olduğunu yani faize harcanan paranın %10’u kadar bir tutara tekabül ettiğinin altını çiziyoruz.
- Tek seferde 215 bin öğretmen atayıp 20 yıl boyunca maaşını ödeyebilirlerdi.
- Faize ödeyecekleri paranın sadece %7’si ile en düşük emekli aylığını alan 3 milyon emeklimizin maaşını asgari ücretle eşitleyebilirlerdi.
- Faize ödeyecekleri paranın sadece %22’si ile 2,5 milyon memur emeklimize 20 bin lira seyyanen zam verebilirlerdi.
- Faiz ödemelerine aktardıkları parayla 11,5 milyon asgari ücretlinin maaşını 44 bin liraya çıkarabilirlerdi. Yeniden Refah Partimizin önerisi olan 1 maaş işverenden, 1 maaş devletten uygulamasına geçebilirlerdi.
- Faiz ödemelerine aktardıkları paranın sadece %13’ü (350 milyar lira) ile 3600 ek gösterge sorununu çözebilirlerdi.
Ancak, kamu kaynakları faize gidince, asıl harcanması gereken yerlere kaynak kalmıyor.
2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinde öngörülen gider (harcama) tutarı 18.751.514.833.000 TL’dir. Kısaca 18,75 trilyon lira.
Bu rakamın 2,74 trilyon lirası yani %14,6’sı doğrudan faiz ödemelerine aktarılacaktır.
Tablo 1’de ise bazı programların, bütçeden aldıkları pay yer almaktadır.
Örneğin 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinde;
- İçinde bulunduğumuz “Aile Yılı” sona ererken, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Programının bütçeden aldığı pay binde 12’dir.
- Ülkemizin en büyük sorunlarından olan “Bağımlılıkla Mücadele” etmek için Bağımlılıkla Mücadele Programının bütçeden aldığı pay on binde 8’dir.
- Gençliğe ayrılan pay on binde 7’dir.
- İstihdam Programına ayrılan pay yüzde 2,1’dir.
- Çocukların Korunması ve Gelişiminin Sağlanması için ayrılan pay binde 2,9’dur.
- Kadının güçlenmesi için ayrılan pay on binde 4’tür.
- Kırsal kalkınmaya ayrılan pay binde 3,2’dir.
Bir diğer bakışla;
- Temel Eğitim, Orta Öğretim ve Yükseköğretim Programlarına ayrılan toplam pay yüzde 12,2 iken, faiz ödemelerine ayrılan pay %14,6’dır.
- Hukuk ve Adalet, İstihdam, Tarım, Savunma ve Güvenlik, Toprak ve Su Kaynaklarının Kullanımı ve Yönetimi, Turizmin Geliştirilmesi, Ulusal Savunma ve Güvenlik programlarının tamamına ayrılan pay yüzde 14,3 iken, faiz ödemelerine ayrılan pay yüzde 14,6’dır.
- Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Yardımlaşma için ayrılan bütçe payı yüzde 2,95 iken, faiz ödemelerine ayrılan pay yüzde 14,6’dır.
Program bazında açıklanan bu oranlar, vatandaşımızın ödediği vergilerin faiz ödemelerine harcanması nedeniyle, vergiyi ödeyen vatandaşımıza yeterli hizmet aktarılamadığını açıkça göstermektedir.
|
TABLO 1: BAZI BÜTÇE ÖDENEKLERİNİN BÜTÇEDEN ALDIKLARI PAYLAR (2026) |
||
|
2026 Merkezi Yönetim Bütçesi Gider Tutarı |
18.751.514.833.000 TL |
|
|
Ödenek Tutarı |
Bütçedeki Payı |
|
|
Ailenin korunması ve güçlendirilmesi |
21.804.400.000 |
0,0012 |
|
Bağımlılıkla mücadele |
14.959.024.000 |
0,0008 |
|
Çocukların korunması ve gelişiminin sağlanması |
54.803.330.000 |
0,0029 |
|
Gençlik |
14.011.191.000 |
0,0007 |
|
Hukuk ve adalet |
390.922.734.000 |
0,0208 |
|
İstihdam |
400.642.751.000 |
0,0214 |
|
Kadının güçlenmesi |
7.997.891.000 |
0,0004 |
|
Kırsal kalkınma |
60.502.025.000 |
0,0032 |
|
Koruyucu sağlık |
407.379.487.000 |
0,0217 |
|
Ortaöğretim |
583.300.407.000 |
0,0311 |
|
Sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımların desteklenmesi |
177.202.278.000 |
0,0095 |
|
Şehircilik ve risk odaklı bütünleşik afet yönetimi |
510.884.378.000 |
0,0272 |
|
Tarım |
457.587.084.000 |
0,0244 |
|
Tedavi edici sağlık |
1.181.520.201.000 |
0,0630 |
|
Temel eğitim |
1.025.680.044.000 |
0,0547 |
|
Toplum güvenliği |
881.944.651.695 |
0,0470 |
|
Toprak ve su kaynaklarının kullanımı ve yönetimi |
232.161.510.000 |
0,0124 |
|
Turizmin geliştirilmesi |
9.339.479.000 |
0,0005 |
|
Ulusal savunma ve güvenlik |
1.183.862.695.000 |
0,0631 |
|
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi |
1.660.502.632.000 |
0,0886 |
|
Yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlaşma |
553.584.143.000 |
0,0295 |
|
Yükseköğretim |
680.585.918.000 |
0,0363 |
Vergiler Açısından;
2026 yılı bütçesinde öngörülen vergilerle ilgili değinilmesi gereken husus; 2025 yılında toplanan verginin yüzde 17,5'i faize giderken, 2026 yılında toplanacak yaklaşım 16 trilyon liralık verginin yüzde 18,3'ü faize gidecektir. Bu rakam Milli Gelirin yaklaşık %3,5’ine denktir.
Her geçen sene daha fazla vergi faize gitmektedir. Toplanan vergilerden daha büyük bir oran faize gittiği için millete hizmete, millete katkı sağlamaya çok kısıtlı bir imkan kalmaktadır.
Gelirden alınan, servetten alınan, zenginden alınan vergiler yüzde 37,2 seviyesindedir. Buna karşın; ücretliden, dar gelirliden alınan, alışverişten alınan dolaylı vergiler %61,7 oranındadır. Bu rakamlar verginin tavana yayılamadığını, vergide adaletin sağlanamadığını göstermektedir. Vergilerin, 2026 bütçesinde de dar gelirli vatandaşın yükü olması planlanmıştır.
Çünkü vergilerde, sadece yüke değil, ödeyene de bakmak lazımdır. İktidar, “Kaynakları verimli kullandık” demektedir ama yaptıkları bütçede planlanan 16,03 trilyon liralık gelirin 12,67 trilyon lirası yani %79’u vergidir. Dar gelirliye vergi zammı, vergi cezası, yeni vergiler… İmtiyazlılara ise vergi affı, vergi indirimi, vergi muafiyeti…
Yine vergi harcamaları kalemi altında açıklanan vergi muafiyetleri 3,5 trilyon liradır. Bu sene 1,57 trilyon TL gelir vergisi, 794 milyar TL de kurumlar vergisi alınmayacak. Yani 2,4 trilyon liralık gelir ve kurumlar vergisinden vazgeçilmektedir. Bu 2,4 trilyon TL’lik vergi muafiyetinin yaklaşık 1 trilyon liralık kısmı iki elin parmaklarını geçmeyen holdinglere gidecektir.
Sayın Cevdet Yılmaz, tahsil edilmeyecek bu vergilerin vatandaşımıza, müteşebbislere ve istihdama aktarılacağı ifade ettiler. Ama biz, özellikle son 10 yılda imtiyazlı holdinglere yaptıkları vergi aflarını ve vergi indirimlerini unutmadık. Sayın Yılmaz, vergi harcamalarının önemli bölümünün asgari ücretten alınmayan vergiler olduğunu açıkladı. Bu rakamı da asgari ücretliden alsaydınız asgari ücret 19.187 liraya düşecekti. Bununla mı övünülüyor olunması derin bir analizi gerektirmektedir.
2026 yılı bütçesindeki Garanti Ödemeleri de dikkat çekicidir. Yine 238 milyar lira şehir hastaneleri ve garantili köprüler, otoyollar için bu seneki bütçeden ödenecektir. İktidar, “bu projeler için cebimizden tek kuruş çıkmayacak” demişti ancak önceki 2 yılda 403 milyar lira bütçeden ödeme yapıldı. Maalesef cebinden tek kuruş çıkmayan devlet değil, millet değil, imtiyazlı holdingler olmuştur.
Sayın Cevdet Yılmaz, bütçe üzerine yaptığı konuşmada, “Kamu Borcu / GSYH oranının %24,1 olduğunu ve gelişmiş ülkeler oranının oldukça altında olduğunu” ifade ettiler. Sayın Yılmaz aslında şunu söylemeye çalışmaktadır: “Dünya üzerindeki bütün ülkeler borçlanıyorlar, bunun karşılığında faiz de ödüyorlar. Gelişmiş ülkelerin de bugün borcu var, bizim borcumuz diğer ülkelere nispeten daha düşük seviyede, borç yiğidin kamçısıdır.” demektedir. Ancak Sayın Yılmaz’ın söyleyemediği husus;
Birincisi; evet, diğer ülkeler de borçlanıyor ancak o ülkelerin borçlanma faiz maliyeti, Türkiye’nin borçlanma faiz maliyetinin onda biridir. Hatta bazı gelişmiş ülkeler sıfır faizle borçlanıyor. Bugün dünyada mevduata negatif faiz uygulayan ülkeler söz konusudur.
İkincisi; o ülkeler, Türkiye’ye kıyasla çok daha uzun vadelerle borçlanıyorlar.
Üçüncüsü; diğer ülkelerin üretimiyle, ekonomisiyle, ihracatıyla bu borçları çevirebilecek gücü var.
Dördüncüsü; diğer ülkeler kendi para birimleriyle borçlanıyorlar. İktidar ise Türk Lirası ile borçlanmakta bile zorluk yaşamaktadır. İktidar, Dolar ile Avro ile ya da bu varlıklara endeksli olarak (ya da yüksek faiz oranlarıyla) Türk Lirası borçlanabilmektedir. Türkiye’de iç borçlanmanın bile %30’u döviz cinsindendir. Böyle olunca borcunuzu ne kadar ödeseniz de döviz kuru arttıkça borç da artmaktadır. İktidar, trilyonlarca lira kur farkı ödemektedir ancak borcunu, milli gelire oranlarken “Net Borç” üzerinden hesaplama yaptıkları için bu kur farkları orana yansımamaktadır.
İktidar, Kur Korumalı Mevduata yaklaşık 60 milyar dolar ödemiştir. Bunu da hesapladığı orana yansıtmamaktadır. Ayrıca son 3 yılın Sayıştay Uygunluk Denetimi Raporu’na göre kurdaki artışlar sebebiyle kamu borçlarındaki artış 2022-2024 yıllarında 4,2 trilyon lira yani (148 milyar dolar) olmuştur (kendi yıllarındaki USD kuruyla hesaplanmıştır). Kuru korumalı mevduat ve oluşan kur farklarının 3 yıllık bedeli toplamda 208 milyar dolar olmuştur yani bugünkü kurla 9 trilyon liradır.
Beşincisi; iktidar, kaynakları verimli kullanmamaktadır. Verimlilik ve büyüme, ekonominin olmazsa olmaz kaidesidir. Ancak iktidar; katma değerli üretimde, ithalata olan bağımlılıkta, israfla mücadelede, gelir dağılımında adalette, bilginin üretime aktarılmasında yoktur. Yıllardır montaj sanayi ve ithalatla Türkiye’ye vakit kaybettirilmektedir. İktidar, aldığı borçları, verimsiz alanlara aktarmakta, israf ve yolsuzlukla başa çıkamamaktadır. Sayın Cevdet Yılmaz’ın örnek verdiği gelişmiş ülkeler ise, aldıkları borçları bilimsel üretime, yüksek teknolojiye ve insan kaynaklarına yatırmaktadır.
Bu beş sebeple Sayın Yılmaz’ın vermiş olduğu ülke karşılaştırmaları doğru zemine oturmamaktadır.
Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek de “ağırlıklı olarak Türk Lirası ile borçlanmaya gayret edeceklerini” açıklamıştır. Türk lirası ile borçlanacaksınız da kaç yıllığına ve hangi faiz oranıyla borçlanacaksınız?
Buna bir örnek olarak; tarih 9 Aralık 2025. 2845 no’lu Hazine ve Maliye Bakanlığı Borçlanma İhalesi verilebilir. Ortalama yıllık bileşik faiz (yani yıllık borçlanma maliyeti) %34,44. Vade 5 yıl. Bunun gibi vadeleri 10 yıla kadar uzanan onlarca ihale var. Bu ne demektir? 2026 yılında tek haneli enflasyona düşseniz bile yıllar boyunca rantiyeye %34,44 faiz ödemeye devam edeceksiniz. Yani faizler düşse bile iktidar bu yüksek faizleri ödemeye devam edecektir. Bu rakam bile iktidarın niçin yıllardır Orta Vadeli Program ile ilan ettikleri hedef enflasyonu yakalayamadıklarının bir göstergesidir. Zaten sürekli olarak enflasyonu yukarı yönde güncellemelerinden, iş dünyası artık hedef enflasyona göre planlama yapamaz hale gelmiştir. İktidarın evdeki hedef enflasyon hesabı, çarşıya uymuyor ama emekliye, asgari ücretliye, işçiye ve memura zam oranlarını sürekli yanıldıkları hedef enflasyona göre yapıyor.
Dar Gelirli Milyonlar Açısından;
Sayın Cevdet Yılmaz, bütçemiz “insan odaklıdır” demiştir ancak bu bütçede dar gelirliler ve ezilenler yoktur. İktidarı, Orta Vadeli Program hedeflerini tutturamayıp bazı yıllar yılda 2 defa güncellediği görülmektedir. Yine Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, sürekli enflasyon hedeflerini yukarı yönde güncellemektedir. Ancak vatandaşa gelince beklenen enflasyona göre maaş zammı verilmektedir. En düşük emekli maaşı açlık sınırının altında. İktidar “büyüyoruz” diyor ama refah payını millete koklatmıyor. Açlık sınırının 30 bin TL’ye dayandığı, yoksulluk sınırının 98 bin TL’ye dayandığı bir ülkede bu rakamların kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Ezilenleri dikkate almayan bütçe sebebiyle bu sene 2,74 trilyon lira faize gidecektir. Bu faiz ödemesi 4 kişilik bir aile için hesap edilirse; her ay 10.627 lira, yılda ise 127.521 lira bir aileden 2026 yılında faize gidecektir. Bu bir aileye yılda 6 adet asgari ücreti faize ödetmek demektir.
Aynı hesap, 12,67 trilyon lira olarak belirlenen vergiler için yapıldığında; 4 kişilik bir aileden; her ay 58 bin lira, yılda ise 695 bin lira 2026 yılında vergi alınacaktır. Bu ise bir aileye yılda 32 adet asgari ücreti vergiye ödetmek demektir.
Biz bu hesabı görebiliyoruz, vatandaş da görüyor. Vatandaşın 2026 yılında günlük 87 lira iç ve dış güçlere faiz ödeyeceğini ve günlük 476 lira vergi ödeyeceğini hesap edebiliyoruz, hükümet ise bu hesabı göremiyor ya da görmek istemiyor.
Sayın Cevdet Yılmaz, asgari ücretli kesimin %42 olduğunu ancak kayıt dışılık sebebiyle bu rakamın reelde daha düşük olduğunu tahmin ettiğini ifade ediyor. Mesela 22.104 liraya değil de 25 bin liraya mı çalışıyor bu asgari ücretliler? Sayın Yılmaz, emekçinin 22 bin lira değil de 25 bin lira aldığını öğrense vicdanı mı rahatlayacak? Bu emekçiler 22 bin lira değil de 45 bin lira mı kazanıyorlar? Asgari ücret üzerinden primi ödenip, asgari ücretin altında maaş alan kaç kişi var bunu da tahmin edebiliyor musunuz? Tahmin edeceğinize devletin tüm imkanları elinizde tespit ediniz. Olmadı sahaya inip vatandaşa sorunuz: Aldıkları maaşla geçinebiliyorlar mı, kiralarını, faturalarını ödeyebiliyorlar mı, evlatlarının beslenme çantasını doldurabiliyorlar mı vatandaşa sorunuz. İktidarın işi milli piyango ya da bahis oynamak gibi tahmin etmek değil, bilmektir. 2002 yılında asgari ücretle 6,3 adet çeyrek altın alınıyorken bugün 3,5 çeyrek altın alınabildiğini hesaplayın. Bütçeyi de böyle tahminlerle mi yaptınız? sorusu aklımıza gelmektedir. Madem iktidar, bilmiyor ve sadece tahmin ediyor, biz bazı bilgiler verelim:
- DİSK’in araştırmasına göre; Türkiye’de asgari ücretin %20 üzerinde ya da altında ücret alanların oranı 2023 yılı itibarıyla %52,4’tür.
- OECD verilerine göre, Türkiye'de her dört çocuktan biri okula aç gidiyor. 172 bin çocuk yatağa aç giriyor.
- 5 yaş altı çocuklarda kötü beslenmenin yaygınlığı %10.
- Türkiye'de çocukların toplamda %6'sında büyüme geriliği var.
- Yoksulluk veya Sosyal Dışlanma Riski altında olanların oranı %29,3.
İktidar, üniversite öğrencilerini 1,65 milyondan 7,1 milyona yükseltmekle övünüyor. Ancak bu diplomalı işsiz kardeşlerimizin kuryelik yaparak, kafelerde garsonluk yaparak, ailesinden harçlık alarak, ev genci olarak yaşamlarını idame ettirdiklerinden bahsetmiyor.
İnsan odaklı bütçe böyle mi olur? Öyle bir bütçe yaptınız ki içinde insan yok!
Sağlık Sektörü. Turizmi dahi yapılır hale geldi. Evet parası olana randevu da var, doktor da var, sağlık da var. Sayın Cevdet Yılmaz’a bir diş hastanesinden randevu almayı denemesini ve kaç ay sonrasına randevu alabileceğini görmeyi tavsiye ediyoruz.
Ama iktidar, tüm bu gerçeklere rağmen bizim “yüksek gelirli ülkeler arasına girme eşiğine geldiğimizi” ifade ediyor. Evet, iktidar mensupları çoktan o eşiği fersah fersah aşmış olabilir ama vatandaş o eşiği ufukta dahi görememektedir. Vatandaş bırakın zenginleşmeyi, işsiz kaldığı durumda ödemek zorunda kaldığı Genel Sağlık Sigortası Prim Oranının %3’ten %6’ya çıkmasıyla bu primi nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyor.
Parayı sözde İklim Değişikliğine, yeşil dönüşüme aktarıyorsunuz ama bu karbon kısıtlamaları nedeniyle fabrikaların bacası nasıl tütecek cevabınız yok? Kömürle çalışan santraller nasıl elektrik üretecek cevabınız yok. Bu fabrikalardan, santrallerden, madenlerden ekmeğini kazanan emekçi işsiz kalınca ne yapacak bir planınız yok.
Dijital dönüşüm diyorsunuz, nesnelerin interneti diyorsunuz, bazı meslekler ölecek diyorsunuz ama oluşacak istihdam kaybına yönelik bir planınız yok.
Milleti asgari ücretten nasıl kurtaracağına ilişkin planınız yok.
İlkokul tuvaletlerinde tuvalet kâğıdı yok, siz dijital dönüşümden bahsediyorsunuz. Hesapsız, plansız programsız iş mi olur? demekten kendimizi alamıyoruz.
Tüm bu gerçeklere ve kronik hale gelmiş yoksulluk olgusuna rağmen iktidarın ekonomi kurmayları, sıkı para politikası mesajları vermeye devam etmektedir. Eğer enflasyon hedefindeki başarısızlık devam edip sıkı para politikasına devam edilirse bu durum resesyonun derinleşmesine ve kalıcı hale gelmesine neden olabilir. Bu da yüksek enflasyonla birlikte işsizliğin de artması anlamına gelmektedir.
İş adamlarımız artık baskılı kur ve yüksek faizlere dayanamamaktadır. Fabrikalar birer birer Mısır’a ve Bulgaristan’a taşınmaktadır. Bu göç devam ederse işsizlik tarihin en yüksek seviyelerini görecektir.
İktidar, 23 yılda 270 milyar dolarlık Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) getirmekle övünüyor ama yerli üreticiye derman olamıyor. Yerli yatırımcımız bir daha geri dönmemek üzere göç ediyor.
Buradan özellikle altını çizerek ifade ediyoruz, ne OVP’de ne 2026 bütçesinde yatırımların ve istihdamın artırılması için yeterli bir projeksiyon bulunmadığı gibi bütçeden ayrılan %2,1’lik (400 milyar liralık) ödenek yeterli değildir.
Enflasyonu kalıcı olarak ortadan kaldırmak samimiyetle hedefleniyorsa; katma değeri yüksek sektörlerle büyüme hedeflenmeli, işsizlikle mücadele edilmeli, verimlilik artırılmalı, gelir dağılımında adalet sağlanmalıdır.
Millî Görüş ne zaman iktidara gelmişse bu anlayışla hareket etmiştir. Bir planlama çerçevesinde ağır sanayide ve gıda/tarım/hayvancılık sektörlerindeki arzı artırmaya yönelik ağır sanayi hamleleri yapmış, yüzlerce küçük ve organize sanayi bölgeleri açmış, bu yolla hem enflasyonla mücadele etmiş hem işsizliğin önüne geçerek istihdamı artırmıştır. Bununla birlikte adil bir gelir dağılımını tesis etmek üzere çalışan ve emekli kesime tarihin en yüksek maaş zamlarını gerçekleştirmiştir. Verimliliği artırmak üzere, yeni sanayi tesislerinin yapılmasına ek olarak; eğitime, Ar-Ge’ye ve katma değerli üretime yatırımlar yapmıştır.
Millî Görüş Hükümetleri; arzı artırarak, istihdamı artırarak, verimliliği artırarak, gelir dağılımında adaleti sağlayarak, israftan kaçınarak, borçlanmadan denk bütçe yapıp milli kaynak paketleri oluşturarak ve oluşan refah payını dar gelirli milyonlarla paylaşarak enflasyonla mücadele yoluna gitmiş, vatandaşı, tüccarı ve üreteni asla ezmemiştir.
Millî Görüş Hükümetlerinin bu anlayışı; bilimsel, denenmiş ve başarılı bir örnek olarak, uygulanabilir ve bilimsel bir model olarak karşımızda durmaktadır.
Millî Görüş Hükümetleri, tüm bu hizmetleri yaparken vatandaşa ve üretene ek vergi yükü yüklememiştir. Enflasyonla bu şekilde mücadele edilir. Sayın Mehmet Şimşek’in başlattığı talebi ve arzı kısma anlayışı ile enflasyonla mücadele edilmez, tüm faturayı dar gelirli milyonlara keserek enflasyonla mücadele edilmez.
Yeniden Refah Partisi olarak; "Millî Görüşten almış olduğumuz ferasetle, bu bütçenin ardındaki gerçeği görüyoruz.
Bu bütçe Haim Naum Doktrini’ne hizmet eden bir bütçedir.
Neyi amaçlıyordu Haim Nahum? Topla tüfekle yıkamadığı aziz milletimizi aç bırakarak, işsiz bırakarak, borca esir ederek Siyonizm’in yumuşak lokması haline getirmeyi amaçlıyordu. Bu bütçeden milletimizin payına düşen açlıktır, işsizliktir, borca esir olmaktır. Bu bütçe iklim safsatacılarının, küreselcilerin, tek dünya devletçilerinin emellerine hizmet eden bir bütçedir.
Prof. Dr. Mehmet Fatih BAYRAMOĞLU
Yeniden Refah Partisi
Genel Başkan Yardımcı
Ekonomik İşler Başkanı