SİYASİ İŞLER BAŞKANLIĞI HAFTALIK RAPORU - 28.05.2020

BATI’DAN, DIŞ GÜÇLER’DEN GELEN TALİMATLAR DOĞRULTUSUNDA HAZIRLANAN KANUNLARLA AİLE MÜESSESESİ KORUNAMAZ

AB’nin, Dış Güçler’in zorlamasıyla yapılan aile ve sosyal politikalar alanındaki kanun ve düzenlemeler Milletimiz’le tam bir doku uyuşmazlığı yaşıyor.

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi laboratuvarda üretilmiş zehirler gibi, özel tasarlanmış kanunlarla, 1000 sene İslam’a bayraktarlık yapmış milletimizi ifsad etmek istiyorlar.

İşin ilginç tarafı, Batı bize dayattığı aileyi yıkan, toplumu çökerten zehirleri kendisi içmiyor. İngiltere, Rusya, Sırbistan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti kendi ülkesinde “İstanbul Sözleşmesi” istemiyor, bu gayri ahlaki sözleşmeyi onlar kabul etmediler. Bulgaristan’da Anayasa Mahkemesi kararıyla bu sözleşmenin onaylanması engellendi.

Dindar, muhafazakar ve milliyetçi siyasetçilerimiz de bu oyuna alet edilmiş oluyor, farkında olmadan ifsada çalışmış oluyorlar.

CEDAW,  zinanın suç olmaktan çıkarılması,  İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Kanun,  süresiz nafaka düzenlemesi, geçmişte yapılmış erken yaşta evliliklere hapis cezası verilmesi ve bunlara ilaveten;  yoksulluk, işsizlik ve ayrıca bir de ahlaki erozyona hizmet eden medya olunca, bu ülkede evlilik ve yuva kurma diye bir şey kalmıyor.

- EVLENMEK HEM ÇOK RİSKLİ  (Eşim “bana sert söz söyledi” diyerek şikayette bulunsa ‘6284 Sayılı Kanun’ yüzünden 6 ay evden atılacağım, perişan olacağım, eşimle boşansak süresiz nafaka yüzünden bir ömür ona ben bakacağım, )

- HEM DE ÇOK MALİYETLİ  (Ömür boyu nafaka var, ayrıca ekonomik şartlar çok ağır hale getirilmiş)

- BU ŞARTLAR ALTINDA GAYRIMEŞRU HAYAT ÇOK DAHA UCUZ VE RİSKSİZ

BU ASLA KABUL EDİLEMEZ BİR DURUMDUR …

SEVR ANTLAŞMASI’NA KARŞI DİMDİK DURAN BU AZİZ MİLLETİ, AB SEVDASIYLA, KOLTUK SEVDASIYLA, DIŞARIDAN İTHAL KANUN VE DÜZENLEMELERLE YIKIMA GÖTÜREN SİYASETÇİLER BUNUN HESABINI DÜNYADA DA,  AHİRETTE DE ASLA VEREMEZ ...!!

DAĞILAN YUVALARIN, YOK OLAN NESİLLERİN VEBALİ ÜZERLERİNDEDİR…!!

Ak Parti – MHP Koalisyon Hükümeti başkanlık sistemini getirdi, Anayasa’yı değiştirdi, Başkanlık Sistemi’ni getirdi, her türlü güce ve yetkiye sahipler …

Aile hayatını hedef alan 1988 CEDAW Sözleşmesi’ni (“Sözde” Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi), İstanbul Sözleşmesi’ni neden değiştirmiyorlar ?

 SÜRESİZ NAFAKA SORUNU

Ülkemizde 2.5 milyon “süresiz nafaka mağduru” erkek perişan haldedir. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle zaten kendisi geçinmekte zorlanan insanları bir de ömür boyu nafaka ödeme yükü eziyor, nafakayı ödeyemediklerinde de “tazyik hapsi” ile karşılaşıyorlar. Böyle olunca da erkekler evlendiğine pişman oluyor, bu da ülkemizde yüzbinlerce genci evlenmekten soğutuyor, aile müessesesi tehdit altına giriyor. 

Buna ilaveten süresiz nafaka uygulaması kocasından boşanan bir kadını da ikinci bir evlilik yapmak yerine, nikahsız yaşamaya teşvik edebilir. Çünkü resmi olarak ikinci bir evlilik yapması halinde ilk eşinden alacağı nafaka gibi hazır bir gelir imkanı ortadan kalkacaktır. Bu da ayrıca tehlikeli bir durumdur.

Ayrıca kadın-erkek eşitliğini savunanların neden nafakayı erkeklere ödetmek istediğini anlamak da mümkün değildir. Hem eşitliği savunacaksınız, hem nafakayı erkek ödeyecek diyeceksiniz.  Bu durum bu gibi yasaları dayatanların ortaya attığı ‘kadın-erkek eşitliği’ tezine aykırıdır. Kendi içlerinde çelişkili durumdadırlar ve bu da asıl maksadın kadın-erkek eşitliği veya adalet değil, evlenmeyi zorlaştırmak ve aile kurumunu yıkmak olduğunu göstermektedir.

Süresiz nafakanın savunulacak bir tarafı yoktur. Süresiz nafakada ısrar edilmesi, toplumun sigortası olan aile kurumunun temeline dinamit koymaktır. Aile sadece erkeğin değil, her iki tarafın da fedakârlığı ile ayakta durur. 

Bizim öncelikle toplumun sigortası olan aileyi ayakta tutmamız gereklidir.

Eğer biz geleneğimizden, kültürümüzden, inancımızdan dolayı sahip olduğumuz aile yapısının kıymetini bilmezsek böyle DIŞARIDAN İTHAL, DAYATMA, kendi bünyemize uymayan, ALLERJİ YAPAN kanunlarla bunları sürdürürsek, “YERLİ VE MİLLİ KANUNLAR” yapmazsak, sahip olduğumuz en önemli serveti imha ederiz.

ÜLKEMİZDE 1988 YILINA KADAR NAFAKA SÜRESİ 12 AY İLE SINIRLIYDI, CEDAW’DAN SONRA SÜRESİZ HALE GELDİ VE OLANLAR OLDU.

BU KANUNLAR SONUCUNDA NE OLDU ??

SON 10 YILDA EVLENME ORANI AZALIRKEN, BOŞANMA ORANLARI DRAMATİK ŞEKİLDE ARTTI.  

“Biz doğrudan aileyi yıkmayı teşvik eden, kolaylaştıran, evlenmeyi zorlaştıran, evlenen erkeği cezalandıran hukuk sistemini kabul etmiyoruz.”

OLMASI GEREKEN NAFAKA SİSTEMİ;

-       Eğer evlilikten dünyaya gelen çocuk varsa;  3 yıl ya da en fazla 5 yıl hanıma nafaka ödenebilir,  çocuk 3 ya da 5 yaşına basana kadar. Sonrasında baba zaten kız çocuğuna evlenene kadar, erkek çocuğuna da 18 yaşına basana kadar bakmakla yükümlüdür ama bu sürede ayrıca hanıma nafaka ödemez.

 -       Çocuk yoksa;  koca eski eşine 3-6 ay ya da en fazla 1 yıl nafaka öder, sonrasında hanım işsizse, ihtiyaç sahibiyse anne-babası ve güçlü sosyal devlet ona sahip çıkar.

…………………………………………………………………………………………..

 

 

EKREM İMAMOĞLU'NUN EŞCİNSEL EVLİLİKLERE İZİN VERİLMESİ ARZUSU

 

Geçtiğimiz günlerde İBB Başkanı Sn, Ekrem İmamoğlu’nun “Eşcinsel evlilikleri onaylıyor musunuz?” sorusuna verdiği cevap, Türkiye’de toplumsal olarak nasıl tehlikeli bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha göstermiş oldu.

 

Sayın İmamoğlu bu soruya cevap verirken konuyu, bu zehrin hayatımıza enjekte edilirken kullanılan en önemli yardımcı kavram olan “özgürlükler” kapsamında ele alıyor ve eşcinsel evliliği bu bağlamda değerlendirdiğini ifade ediyor.

 

Özgürlük; dillerden düşmeyen modern çağın en önemli kavramı.

 

Wikipedia’da; birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur diye açıklanmış özgürlük kavramı. Sınırı olmayan bir insan ve o insanın yaşadığı sınırı olmayan bir hayat.

 

Devletin, kanunun, inancın, toplumsal kültürün ve hayatın, tarihsel birikimin sınırlandıramadığı ve engelleyemediği bireyleri ve o bireylerin oluşturduğu kalabalıkları hedefleyen bir anlayışın, altına her türlü ifsat projesini saklayabildiği bir kavram özgürlük kavramı.

 

Devlet otoritesi olmasın, kanunlar sınır koymasın, din insan hayatı için belirleyici unsur olmaktan çıkarılsın demek belirli zorluklar içerdiği için, bütün bunlar yerine özgürlük kavramı kullanılıyor. Eşcinsellik ve eşcinsel evlilik konusu da son yıllarda özellikle AB dayatmalarıyla özgürlükler kapsamında değerlendirilerek normalleştirilmeye ve kabullendirilmeye çalışılıyor.

Bu projeyi Türkiye’de uygulamaya sokanlar biliyorlar ki, Türkiye’nin en temel dinamiklerinden biri olan sağlam toplumsal yapısını yıkmanın en kısa yolu eşcinselliği meşrulaştırmaktan ve bu yolla aile yapısını ortadan kaldırmaktan geçiyor.

 

Sayın Ekrem İmamoğlu da bu projenin hayata geçirilmesi için gayret edenler kervanına katılmış ve mensubu olduğu dinin, parçası olduğu milletin, sahibi olduğu tarihin ve o tarihsel birikimin oluşturduğu kültürün ne dediğini önemsemeden eşcinsellik konusunda insanların özgürce yaşamasına saygı duyduğunu ifade ediyor. Bu yaklaşımıyla milletin hizmetini görmesi için seçtiği bir Belediye Başkanı olarak maalesef milletinden ne kadar kopuk olduğunu gösteriyor.

 

Üzerinde durmamız gereken bir diğer asıl mesele Ekrem İmamoğlu’nun “eşcinsel evliliğe toplumumuz HENÜZ hazır değil” açıklamasıdır.

Ekrem İmamoğlu’nun bu açıklamasıyla, eşcinsel nikahı kıyma konusunda kendisinin hazır ve hevesli olduğunu ve toplumumuzun bu duruma hazır olmamasına da üzüldüğünü görüyoruz. Toplumun hazır olmadığı ve hazırlanması gerektiğine inandığı için olsa gerek Mart 2020’de başkanlığını yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Şube Müdürlüğü” kurma girişiminde bulundu. İstanbul’un dağ gibi sorunları dururken mazbatayı almasının üzerinden bir yıl geçmeden kendisine sipariş edilen projeyi gerçekleştirme derdine düştü.

 

Öyle anlaşılıyor ki Sayın İmamoğlu İBB bünyesinde, görevde olduğu süre boyunca toplumu bu konuda hazır hale getirmek için yeni adımlar atacak, farklı çalışmalar yapacak ve farklı sipariş projeleri uygulamaya sokacak. Bu çalışmaları yaparken de kendisine maalesef Ak Parti’nin imza attığı CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi yardımcı olacak.

Türkiye ve milletimiz için ne acı bir tablo, ne talihsiz bir durum. Bir tarafta İstanbul Sözleşmesi’nin altına imza atan merkezi hükümet, diğer tarafta eşcinsel nikah kıymaya hevesli ve toplumu buna hazır hale getirmeye istekli yerel yönetim. Avrupa Birliği’nin her dediğini dinleyen, her çağrısına ses veren, her projesini sahiplenen ancak kendi inancının ne dediğine dönüp bakmaktan imtina eden ve çağın sapkınlıklarını özgürlük maskesi altında hoş görmeyi çağdaşlık olarak değerlendiren anlayışlardan milletimizin ve ülkemizin yararına nasıl bir sonuç alınabilir.

 

Bütün bu yaşananlar milletimizin önünde, milletimizin şahitliğinde yaşanıyor. Toplumsal hayatımızı ifsat için yapılan girişimler tek tek tarihe kaydediliyor.

 

Tarihe kaydedilecek bir diğer gerçek ise Yeniden Refah Partisi kadrolarının ve teşkilatlarının Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan’ın liderliğinde bu ifsat projesinin karşısında sağlam bir kale olarak duruyor oluşudur. Bugün yeni kurulan bir siyasi parti olarak, yarın milletimizin desteği ile mecliste yer alacak bu aziz milletin temsilcisi ve bu ülkeyi yönetecek 50 yıllık birikime sahip bir siyasi hareket olarak milletimizi ve ülkemizi ifsat etmeye çalışanlara karşı, var gücümüzle milletimizi ve ülkemizi milli ve manevi değerler ve ilkeler çerçevesinde İFSAD için değil, İHYA için çalışacağız.

 

Merhum Liderimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın “üzerindeki külü üflesen altından kor gibi iman ateşi çıkar” dediği aziz milletimizin ferasetiyle oynan bütün oyunları bozacağız. Zinayı suç kapsamına alacağız. İstanbul Sözleşmesini yırtıp atacağız. Kırk senedir bizi kapısında oyalayıp bir yandan da temel değerlerimize aykırı bu sözleşmeleri ve kanunları bize dayatan AB’ye üyelik müzakerelerini sonlandıracağız. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği tuzağı ile dayatılan eşcinsellik sapkınlığının normalleştirilmesine asla müsade etmeyeceğiz. Ahlaki ve manevi değerlerle yetiştirip donatacağımız yeni nesillerle bu sapkınlığın milletimizin içerisine yerleşmesinin önüne geçeceğiz.

ZAFER EMANETOĞLU

YENİDEN REFAH PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

……………………………………………………………………………………………….

 

HAK VE ADALET MERKEZLİ MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ’NİN TARİHİ VE FİKRİ TEMELLERİ

 

Prof.Dr. Arif ERSOY*

 

IV- DÜNYA GÖRÜŞÜ OLARAK MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN FİKRİ TEMEL İLKELERİ

Bir dünya görüşünün fikri temellerini, ilah, kâinat, insan, hak, hayat, toplum ve devlet anlayışı hakkındaki yaklaşımları oluşturur. Burada bu yazının sınırlı çerçevesi içinde Milli Görüş Hareketi’nin fikri temelleri aşağıdaki başlıklar altında kısaca kavramsal olarak özetlenmeye çalışılacaktır.

 

 

A-  İlah Anlayışı

 

İlah, hak veren, alan, yönlendiren, görev ve paylaşımın kurallarını belirleyen otoriteyi ifade eder. Milli Görüş’e göre “Allah tek ilahtır”. O’nun benzeri ve ortağı bulunmamaktadır.  Ondan başka ilah yoktur. Veren, alan, getiren, götüren O’dur. Kâinatı yaratan, yöneten ve kâinat üzerinde mutlak tasarruf sahibi olan ve mutlak kudret sahibi olan tek İlah Allah’tır. O’nun için zaman ve mekân yoktur. Geçmişi, şu anı ve geleceği bilir. Her yerde ve her mekânda hazırdır ve kâinat onun tasarrufu altındadır. En ufak cisimden gezegen ve galaksilere kadar her şey O’nun varlık ve birliğinin kanıtıdır. Kâinatta çelişki ve eksiklik yoktur (Kur’an, suresi:67, ayet: 1-4).  

İslam’a girişin ilk beyanatı mahiyetinde olan “Kelime-i Tevhid”Allah’tan başka İlah olmadığının kabul ve ilânıdır. “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Muhammed Allah’ın Resulü’dür” anlamına gelen Kelime-i Tevhid-i diliyle ikrar ve kalbiyle tasdik eden insan, İslam Din’i kabul ettiğini ve Allah nezdinde tek din olan ve bütün peygamberlerin beşeriyet tebliği ettiği İslam Dini’ne girdiğini ilan etmektedir.

Kelime-i Tevhidin sosyal hayata yansıması, insanın temel (doğal) hak ve özgürlükleri veren ve alan tek ilah Allah’tır. Ondan başka temel hak ve özgürlükleri ihlal etme hak ve yetkisine sahi hiçbir güç (ilah) yoktur.   Allah, insanın gezegenimizin en üstün canlısı olarak yaratmıştır. Onu temel yetenek ve haklarla donatmıştır (A. Ersoy,1995, s.49-53). İnsanın sahip olduğu temel hakların ihlali ve ortadan kaldırılması yetkisi, Allah’tan başka hiçbir güç ve otoriteye verilemez. İnsanın insan olarak yaratılması gereği sahip olduğu doğal haklarının ihlali bir bakıma ilahlık iddiasında bulunmaktır. Bu açıdan Milli Görüş, İslâm Dini’nin esaslarına dayalı olarak oluşmuş “Tevhid-i” bir dünya görüşüdür.

 

Bu dünya görüşüne göre kâinatta dayanışma ve barış, doğal (İlah-i) kanunlarla sağlanmaktadır. İnsan, gezegenimizdeki doğal ahengi, doğal yasaları ihlal ederek tahrip etmemelidir. Sosyal ahengi (Silmi, barışı) de hukukun üstünlüğünü ve nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis ederek sağlamalıdır. İnsanın yaradılış gayesi, Tevhid ve adalete inanarak yeryüzünü imar ve ıslah etmektir.

 

B-  Kâinat Anlayışı

 

Kâinat, dünyamızın mensup olduğu galaksimiz gibi birçok galaksinin yer aldığı evreni ifade eder. Kâinatta muazzam bir nizam ve ahenk bulunmaktadır. En ufak çisimden, zerreden gezegenlerin oluşturduğu galaksilere kadar bütün yaratılanlar arasında bir düzen ve ahenk mevcuttur. Kâinatta cari olan kural ve kanunlar aynen dünyamızda da caridir. Her şey bu ahenk içinde, bu ilahi nizamdaki yerine göre seyir etmekte, kendisine verilen görevleri yerine getirmektedir (Kur’an sure:36, ayet:39-40). Kâinatta kaos değil, nizam ve intizam hakimdir. Bu muhteşem kâinat tablosu, Yaratıcısı’nı her zerresiyle ispat etmektedir. Kâinat adeta bir ilahi kitap gibi Fizik ve Kimya kanunlarına göre işlevlerini yerine getiren galaksiler ve gezegenlerin işleyiş kanunlarını içermektedir. Kâinattaki her varlık adeta Kâinat Kitabı’nın bir süresi ve ayeti hükmündedir. Doğal (İlâh-i) kanunları yansıtmaktadır. Kâinat Kitabı’nın özeti olan Kur’an, sosyal hayatta barışı (Silm-i) sağlamanın temel ilklerini ihtiva etmektedir.

 

Kâinatta dengeyi sağlamak için tek olan Allah, her şeyi ikili sisteme göre çift olarak yaratmıştır8. Yer ve gök; gece ve gündüz; yaz ve kış gibi her şey çift yaratılmıştır. İkili sistemle doğal dengeyi sağlamaktadır. Tekli sistemle denge sağlanamaz. İncelememizi en küçük cisim (atoma) indiğimiz zaman her şeyin çift yaratıldığını daha iyi anlarız. Mıknatısın artı ve eksi kutupları olduğu gibi elektron ve pozitron, nötron ve proton gibi madde muhteviyatının çift yaratıldığı ortaya çıkar. Bütün canlılar da çift yaratılmıştır. Kâinattaki denge böylece sağlanmaktadır. Tek olan, eşi ve benzeri olmayan tek İlah, Allah’tır.

İkili sisteme göre yaratılan kâinatta farklı taraftarlar arasında çatışma değil dayanışma bulunmaktadır. Esas olan dayanışmadır. Farklılık, çatışmanın değil, dayanışma ve yardımlaşmanın temel dinamiğidir. Denge (barış) ancak dayanışmanın ve yardımlaşmanın olduğu bir durumda sağlanabilir ve sürekli olabilir. Kâinattaki bütün varlıklar arasındaki karşılıklı ilişkilerde işlev (görev)paralelliği bulunmaktadır. Taraflar birbirlerine muhtaçtırlar. Biri diğerinin yardımına adeta koşmaktadır. En ufak cisimden gezegenlere ve galaksilere kadar bütün varlıklar arasında bir denge ve ahenk vardır. Fizik, Kimya ve Gök bilimleri, bu dengenin kurallarını ortaya koymakta ve anlatmaktadırlar. Yağmurun yağması, güneşin aydınlatması ve diğer gezegenlerin yörüngelerinde hareketi ile bitki ve canlılar arasında adeta bir dayanışma bulunmaktadır. Kur’an bu husus net bir şekilde ifade etmektedir. “De ki, "size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O, kulaklara ve gözlere hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? İşleri idare eden kim?" Hemen "Allah'tır" diyecekler. De ki, "O halde Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" (Kur’an, sure:10, ayet:31).

 

Milli Görüş, farklılıkta birlik (tevhid) ilkesini esas alır. Farklılıkları, çatışmak (cidal) için değil, yardımlaşma (teavün) ve dayanışma için olduğunu kabul eder. Bu dayanışmanın boyutlarını bize Gök Bilimleri, canlıları konu edinen Biyoloji ve kâinattaki denge ve ahengi konu edinen diğer bilimler anlatmaktadır.

Milli Görüş’e göre kâinat ve içindekiler insan için yaratılmıştır. İnsan içinde bulunduğu doğal çevrenin sahibi ve hâkimi değildir. Her şeyin sahibi (maliki) Allah’tır. Dünyadaki kaynaklardan yararlanma hakkı insana geçici olarak verilmiştir (B. Zengin, 2005, s.64-8). İnsan doğal çevrenin mutlak maliki değildir. Doğal çevre insana emanet edilmiştir. İnsanın bu emanet üzerinde yaradılış gayesine aykırı işlem yapmaya hakkı yoktur. Aksi takdirde doğal dengeyi bozar ve doğal ahengi tahrip eder. Doğal dengenin bozulması hem insanın, hem de bütün canlılar hayatını olumsuz yönde etkiler. İnsanın yaradılış gayesi yeryüzünü imar ve ıslah etmektir. Tahrip ve doğal dengeyi bozmak (ifsat etmek) değildir.

Milli Görüş’e göre evrende muazzam bir nizam ve düzen bulunmaktadır. Kâinatta en ufak cisimden gezegenlere kadar hiçbir yaratık anlamsız ve gayesiz değildir. Her varlığın bir gayesi ve varlığının bir sebebi bulunmaktadır. Bu nizam ve düzeni yaratan, idare eden ve üzerinde tasarrufta bulunan Allah’tır. Fizik ve kimya ilimleri gibi diğer ilimler kâinattaki bu nizamın kurallarını bize anlatmaktadır. Fizikçi ve kimyagerler kâinatta var olan düzen ve ahengin kurallarını keşfetmektedirler. Onlar, kâinatta var olan kuralları koymamaktadırlar. Kâinatın yaradılışı ile insanın sahip olduğu fiziki ve zihni yapısı arasında bir ahenk ve uyum vardır. Kâinat bir bakıma insan için yaratılmıştır. Kâinatta en ufak cisimden gezegenlere kadar hiçbir yaratık anlamsız ve gayesiz değildir. Her varlığın bir gayesi ve varlığının bir sebebi bulunmaktadır.

 

C- İnsan Anlayışı                     

İnsan potansiyel olarak kâinat ağacının en güzel ve en verimli ağacıdır. Kâinatı yaratan Allah, insanı gezegenimizin en üstün ve en gelişmiş canlısı olarak yarattı (Kuran: Süre: 64, ayet: 1- 3). Dünyamızın kaynak ve nimetlerini insanın emrine ve hizmetine vermiştir. İnsan diğer varlıklarda bulunmayan yetenek ve meziyetlerle donatılmıştır. Kur’an bu hususu açıkça şöyle ifade etmektedir: “Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi?. Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır”(Kuran: Süre:31, ayet:20).

Fiziki beden ve ruhtan oluşan insan en güzel biçimde yaratılmıştır. Cenab-ı Hak Kuran’da; “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” ifadesiyle bu hususu açıkça belirtmektedir(Kuran, süre:95, ayet: 4).Gezegenimizde insandan daha yetenekli ve üstün bir canlıya rastlanmamıştır. Hz. Ali’nin (r.a.) ifadesiyle “insan kâinatın bir özetidir”. Kâinatta ve gezegenimizde insandan başka birçok yaratık bulunmaktadır. İnsan, yaratan değil yaratılan varlıklardan biridir (Y. Kaplan, 2002 ). Farklı alternatifler arasında tercih özgürlüğüne sahiptir. İnsan bilgi edinebilen ve bilgisiyle eşyaya şekil veren, yani bilen ve yapan varlıktır. Diğer varlıklar bilinir ve onların eşyayı bilinçli olarak faydalı hale getirme becerileri yoktur. İçgüdüleriyle arılar bitkilerden bal üretirler. DNA’larındaki programa göre faaliyetlerini sürdürürler.

İnsanı gezegenimizin en üstün varlığı olarak yaratan Allah, ona üstün yetenekler verdi ve onu kendine halife olarak seçti. Yeryüzünü imar ve ıslah ile görevlendirdi. İnsan verilen görevi yapma veya yapmama özgürlüğüne sahiptir. Dünya hayatında imtihana tabi tutulmaktadır.

İnsan ölümle yok olmamaktadır. Bu dünyadan başka bir dünyaya göç etmektedir. Bu dünya hayatı geçicidir. Dünya hayatı insan için imtihan yeridir. Tercih özgürlüğüne sahip olan insan, dünya hayatında teşkilatlanarak hukukun üstünlüğünü sağlamak, nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis etmek ve sosyal hayatta yardımlaşma, dayanışma ve barışı sağlamakla görevlidir. İnsan, hem baskı ve doğal hakları ihlâl ederek ve soysal hayatta nimet-külfet paylaşımında haksızlık yaparak yeryüzünü ifsat edebilir ve varlıkların en kötüsü olur;  hem de hukukun üstünlüğünü sağlayarak ve sosyal hayatta nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis ederek yeryüzünü imar ve ıslah edebilir. Yeryüzünü, tahrip ve ifsat ederse, dünya hayatındaki imtihanı kaybeder. Ölüm ötesi dünyada cezalandırılır. Şayet yeryüzünü imar ve ıslah eder, sosyal hayatta barış ve dayanışmayı sağlar ise, imtihanı kazanır. Gelecek dünyada mükâfatlandırılır. Dünyada varlıkların en hayırlısı olur(Kuran: süre:2, ayet:30; süre:6, ayet:165 ve süre:7, ayet:69 ve 74).

İnsan, gezegenimizde en fazla imkânlarla donatılmış bir canlıdır. Gezegenimizin kaynakları bir bakıma insanın hizmetine verilmiştir. Kur’an bu hususu açıkça belirtmektedir: Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları(çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel, güzel rızıklar verdik; yine onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık” (Kur’an, sure: 17, ayet:70).

İlahi kudreti yansıtan kâinattaki ahenk ve nizamı tesis eden Cenabı Hak, sosyal hayatta ahenk ve nizamı adaletle sağlama görevini akıl ve muhakeme sahibi insan vermiştir. Sosyal hayatta denge ancak tevhit ve adaletle tesis edilir (Kur’an, sure: 55, ayet:8-9). İnsan, sosyal hayatta doğal hakları korumak, hukukun üstünlüğünü sağlamak ve nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis ederek yeryüzünü imar etmekle ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma sağlamakla yükümlüdür. Bu görevinden dolayı insan diğer yaratıkların sahip olmadıkları meziyet ve yeteneklere sahiptir. Beden ve ruhtan oluşan insan, akıl ve muhakeme gücüne sahiptir.  “Düşünme”, “hissetme”, “irade” ve “ünsiyet” yetenekleri ile donatılmıştır (A. Ersoy,1995, s.49-52).

İnsan bilebildiğimiz bütün canlılardan daha mükemmel yetenek ve kabiliyetlere sahiptir. O, bir bakıma ilahi kudreti yansıtan meziyetler ile donatılmıştır. İnsan adeta güneşin huzmelerini yansıtan bir kristal gibidir. Kendisi güneş değil, ama güneşin özelliklerine sahip ışık ve huzmeleri yansıtmaktadır. İnsan “ilah” değildir. İlahi kudretin işaretlerini yansıtmaktadır. Yeryüzünde Allah’ın halifesidir(Bakara, ayet:30; Enam, ayet:165, Araf, ayet:69 ve 74). İnsan, kâinatta egemen olan barış ve ahengi (silm düzenini) esas alarak sosyal hayatta hukukun üstünlüğünü sağlamak ve adaleti tesis ederek kurmakla memurdur.  

Milli Görüş’e göre yaradılış gayesi “Yaratıcısını yüceltmek ve yaratılanları sevmek” olan insan, haklının hakkının korunduğu bir düzeni kurmak ve paylaşımda adaleti sağlamakla görevlidir. Yeryüzünde barış ancak hukukun üstünlüğü sağlanarak ve nimet-külfet paylaşımında adalet tesis edilerek kurulur. İnsan başıboş gayesiz bir canlı değildir. Onun görevi, sosyal barış ve dayanışmayı sağlamak ve yeryüzünü ıslah ve imar etmektir. Milli Görüş anlayışına göre siyaset, her çeşit baskı ve dayatmayı kaldırmak ve adaleti tesis etme uğraşısıdır. Siyaset, ilimde doğruların bulunmasına, ahlakta iyi ve güzelin yaygınlaşmasına, iktisatta kaynakların verimli kullanılarak faydalı mal ve hizmetlerin üretilmesine ve siyasette ise adaletin tesis edilmesine ortam sağladığı ölçüde sosyal hayatta barış ve dayanışmayı tesis edebilir. Şayet siyasetle ilimde yalan ve yanlışlar öne çıkartılır, ahlakta kötü ve çirkinlikleri yaygınlaştırılır, iktisatta kaynakları israf ederek paylaşımda haksızlıklara yol açılır ve siyasette de baskı ve zulmü yaygınlaştırılır ise siyaset, yeryüzünü ifsat etme uğraşısına dönüşür.

 

Yayın Tarihi: 28 Mayıs 2020 | Yayın Saati: 11:31:43