SÄ°YASÄ° Ä°ÅžLER BAÅžKANLIÄžI HAFTALIK RAPORU - 9. - 09.03.2020

YUNANÄ°STAN’IN GÖÇMENLERE KARÅžI TAVRI
 
Yunan askerlerinin ülkemizden ayrılıp Avrupa’ya gitmek üzere Yunanistan sınırını geçmek
isteyen göçmenlere, kadın-çocuk-yaÅŸlı demeden kurÅŸun sıkması, gaz bombaları atması,
kaynar su püskürtmesi, Yunan Sahil Güvenlik güçlerinin Ege Denizi’ni geçmeye çalışan
masum insanların botlarını patlatarak denizin ortasında ölüme terk etmesi, Milli GörüÅŸ olarak
50 yıldır ifade ettiÄŸimiz gerçeklerin bir kez daha apaçık ÅŸekilde ortaya çıkmasıdır.
Bu sergilenen zalimlik, acımasızlık, insanlık dışı uygulama Avrupa’nın gerçek yüzünün,
yanlış hak anlayışının, çifte standartçı zihniyetinin tüm dünya tarafından görülmesini
sağlamıştır.
Göçmenlere reva gördükleri bu tutum, geçmiÅŸi zulüm, sömürü, haksızlık, kan ve gözyaşı
sabıkalarıyla dolu olan Avrupa ülkelerinin, her ne kadar tüm dünyaya demokrasi, insan
hakları, medeniyet dersleri vermeye kalksalar da, bugün de geçmiÅŸlerinden farksız olduklarını
açıkça göstermektedir.
GeçmiÅŸte Ä°ngiltere’nin Hindistan ve pek çok Afrika ülkesinde, Fransa’nın özellikle Cezayir ve
çok sayıda diÄŸer Afrika ülkesinde, Belçika’nın Kongo’da, Ä°talya’nın Libya’da, Ä°spanya’nın
Güney Amerika ülkelerinde uyguladığı zulüm, yaÄŸmacılık ve sömürünün kaynağı olan
zihniyetlerinde bir değişiklik olmadığını bir kez daha sergilemiş oldular.
Bütün bu olaylar Türkiye olarak bizim, Batı’nın, AB’nin, ABD’nin, G-20’nin ve temelde
kuvveti üstün tutan birkaç güçlü ülkenin hakim olduÄŸu BM’in peÅŸinden koÅŸarak bir yere
varamayacağımızı, bu sayılanların hiçbirinin Türkiye’nin ve Ä°slam Alemi’nin menfaatini
gözetmeyeceÄŸini, bunlardan bize bir hayır gelmeyeceÄŸini göstermektedir.
Milli GörüÅŸ olarak 50 seneden beri söylediÄŸimiz gibi Türkiye’nin yapması gereken; zulüm,
sömürü, çifte standart sabıkalarının dosyası bu denli kabarık olan ve maalesef gerçekte bizim
dostumuz olmayan Batı Dünyası yerine tarihi, kültürü, dini ortak olan Ä°slam Alemi’ne yüzünü
dönmesi, D-8 Organizasyonu’nu etkili ve doÄŸru biçimde çalıştırması, D-60 Hedefine
ulaşılması için gereken adımları atmasıdır.
 
 
6 Milyondan Fazla Genç Ä°ÅŸsiz
 
Ülkemizde “üniversite mezunu iÅŸsizler” 15 yılda 13 kat arttı.
Her 3 üniversite mezunundan 1 tanesinin iÅŸsiz olduÄŸu Türkiye'de gençler artık çözümü
yurtdışına gitmekte arıyor. 
Ä°ÅžKUR verilerine göre, 2004 yılında 97 bin 545 olan “üniversite mezunu iÅŸsiz” sayısı
2019 yılında 1 milyon 340 bine ulaÅŸtı. Buna göre üniversite mezunu iÅŸsiz sayısı son 15
yılda 13 kat artış gösterdi.
Bu sayı nüfus artışı, üniversite mezunu artışı ve iÅŸ alanlarının daralmasıyla birlikte katlanarak
hızla yükseliyor.
Bu veriler, üniversite eÄŸitiminin “iÅŸsizliÄŸi azaltmadığını, sadece ertelediÄŸini” ortaya koydu.
EÄŸer bir ülkede iktidar, 18 senede bir tane üretime-istihdama yönelik tesis kurmazsa, devlete
ait sanayi tesislerini de satıp yok ederse,
Ayrıca özel sektörü de yüksek faiz oranları, acımasız vergiler, fahiÅŸ enerji fiyatları ve
fakirleÅŸen halk nedeniyle alım gücünün sıfıra düÅŸtüÄŸü piyasa yüzünden, bırakın istihdam
saÄŸlamayı, ayakta duramayacak hale getirirse, OLACAÄžI Ä°ÅžTE BUDUR …
DÄ°ÄžER TARAFTAN;
2002’de 7.5 milyon kiÅŸi tarım kesiminde faaliyet gösterirken bu sayı 2018’de 4.9
milyona düÅŸtü. Genel nüfus artışına karşın, her yıl ortalama 150 bin kiÅŸi tarımdan,
topraktan kopuyor. Kentlere göç eden bu büyük kitle iÅŸsizler ordusunu her geçen gün
daha da artırıyor.
PEKÄ° BU NEDEN OLUYOR ?
Tarım üretimine konulan haksız kotalar, oransal olarak dünyanın en pahalı mazot
fiyatı, fahiÅŸ gübre ve tarım ilacı fiyatları ve düÅŸük taban fiyatları nedeniyle, çiftçilikle-
tarımla geçinen insanlarımızın ayakta duramayacak hale getirilmesinden dolayı.
VE ACI GERÇEK ÅžU KÄ°; ülkemizde toprağı-köy yaÅŸamını terk edenlerin başında
gençler geliyor.
Gençlerimizin terk ettiÄŸi yaÅŸam alanlarımızın ayakta kalması, o alanlarda yaÅŸamın
sürdürülebilmesi, BÄ°R GELECEĞİN OLMASI asla mümkün deÄŸildir.
10 yıl öncesine kadar çiftçilik yapanların yaÅŸ ortalaması 35-40 idi. SGK ve Türkiye Ä°statistik
Kurumu verilerine göre Türkiye’de çiftçilerin yaÅŸ ortalaması 50’yi geçti.
Daha yaÅŸanabilir, daha müreffeh bir köy hayatı sunulmadığı taktirde ülkemizdeki çiftçilik kan
kaybetmeye devam edecek ve ekip biçecek insan gücünü dahi ithal etmek durumunda
kalacağız.
Türkiye’de 15-29 yaÅŸ aralığında yaklaşık 20 milyon insan yaşıyor. Bunlardan takriben
5.5 milyonu öÄŸrenci, 6 milyona yakını çalışıyor, 2.5 milyonu hem çalışıyor hem
okuyor, 
Fakat bu gençlerimizin 6 milyonu ise ne çalışıyor ne de okuyor …!!
Bu 6 milyon gencimiz adeta “kayıp nesil” olarak yetiÅŸiyor.
Söz konusu kayıp gençlerin önemli bir bölümü iÅŸ bulma umudunu yitirdiÄŸi için veya da “bu
piyasa ÅŸartlarında bu düzeydeki maaÅŸlarla çalışarak aç kalacağıma, çalışmadan aç kalırım
daha iyi” diye düÅŸündüÄŸünden dolayı iÅŸ aramayı da bırakmış durumda.
Daha vahim ve ülkemizin geleceÄŸi açısından endiÅŸe verici olanı ise; 18-30 yaÅŸ arasındaki
gençlerle yapılan kamuoyu araÅŸtırmalarında, “Yurtdışında yaÅŸamak ister misiniz ?”
sorusuna “evet” yanıtı verenlerin oranı yüzde 70’leri buluyor.
Bu ülkenin evlatları, gençlerimiz, Türkiye’de yaÅŸam kalitesi düÅŸtüÄŸü için ve maalesef bu
ülkede kendileri için bir gelecek göremediklerinden dolayı yurtdışına gidip orada yaÅŸamak istediklerini beyan ediyorlar.
Herhangi bir geliÅŸmiÅŸ ülkede bu gibi bir tablo ile karşılaşılsa, kendi evlatlarına dahi güven
veremeyen, iÅŸ ve aÅŸ imkanı saÄŸlayamayan ülke yönetimindeki insanlar derhal istifa eder,
gençliÄŸe ve gelecek nesillere daha yaÅŸanabilir, daha müreffeh bir ülkeyi oluÅŸturacak genç
idarecilere yetki ve sorumluÄŸu devrederler.
Ä°ÅžTE BU NOKTADA DÄ°YORUZ KÄ°;
Ä°ÅŸler daha kötüye gitmeden, gençlerimizin umudunu daha fazla kırmadan, diplomalı ve
diplomasız iÅŸsiziler ordusu daha fazla büyümeden, Milli GörüÅŸ zihniyetinin temsilcisi,
gençliÄŸin adresi, Ömerler ocağı, Yeniden Refah Partisi’ne emaneti teslim etme zamanı gelmiÅŸtir.
Yerinde ve yerelde kalkınma projelerimizle her genç kardeÅŸimizi yaÅŸadığı topraklarda iÅŸ ve aÅŸ
sahibi yapacağız, tüm EÄŸitimli gençlerimizi yurt çapında baÅŸlatacağımız “üretime yönelik”
yatırım ve kalkınma projelerimizde istihdam edeceğiz.
Ülke genelinde baÅŸlatacağımız topyekun üretim-istihdam ve ihracat hamlesiyle, kendi
ülkemizde, kendi imkanlarımızla, kendi kadrolarımızla üretebileceÄŸimiz milyarlarca dolar
deÄŸerindeki ürünleri ithal etmek yerine, ÜLKEMÄ°ZDE ÜRETECEĞİZ.
Bizim gençlerimiz kapısına gelen kadın ve çocuklara dahi kurÅŸun sıkan Avrupa ülkelerinden
medet ummayacak ...
BÄ°Z KENDÄ° Ä°NSANIMIZA, KENDÄ° ÜLKEMÄ°ZDE Ä°Åž VE AÅž FIRSATI SUNACAÄžIZ.
Aziz milletimizin desteÄŸiyle, Yeniden Refah’la, “taşı sıkıp suyunu çıkaran aslımıza”
döneceÄŸiz ...!!
 
Ä°DLÄ°P
 
Türkiye-Rusya Federasyonu arasında 22 Ekim 2019 tarihinde imzalanan Soçi Mutabakat
Muhtırası’na göre, Münbiç ve Tel Rıfat’tan bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte
çıkarılacak, mültecilerin güvenli ve gönüllü ÅŸekilde geri dönüÅŸlerinin kolaylaÅŸtırılması
amacıyla ortak çalışma yapılacak idi.
Rusya, söz konusu muhtıranın aksine hareket ederek muhalif güçlerin elindeki Ä°dlip’teki
çemberi iyice daraltmak ve Türkiye’nin Suriye’deki gücünü de zayıflatmak maksadıyla Esed
güçlerinin bu bölgeye saldırarak alan kazanmasına sesiz kaldı.
Rus yetkililerin, “Türk askerleri olmaması gereken yerdeydi, biz o bölgelerde teröristleri
vuruyorduk” ifadesi, Rusya’nın Baylun köyünde meydana gelen ve 36 ÅŸehit verdiÄŸimiz
saldırıdan birinci derecede sorumlu olduğunu ortaya koymuş oldu.
Türkiye’yi Suriye politikasında köÅŸeye sıkıştırmaya yönelik olan bu vahim geliÅŸmeler
Suriye’deki durumun hiç kimsenin istemediÄŸi bir yöne doÄŸru sürüklenmekte olduÄŸunu açıkça
ortaya koymaktadır.
ABD’nin Suriye politikasında omurgasını PYD’nin oluÅŸturduÄŸu SDG ile iÅŸbirliÄŸi yoluna
giderek Türkiye’ye karşı yeni bir güç unsuru oluÅŸturmaya çalışması karşısında Sayın ErdoÄŸan,
Rusya ile Suriye’de, “ karşı karşıya olmaktansa birlikte hareket etmek daha saÄŸlıklıdır”
mantığıyla birçok alanda iÅŸbirliÄŸine gitmeyi yeÄŸledi. Ä°dlip’te Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı
acı tablo Rusya ile oluÅŸturulmaya çalışılan yakın iÅŸbirliÄŸinin yeniden gözden geçirilmesini
lüzumlu kılmıştır.
Özellikle Rusya’nın da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yakın temasa girmesi ve daha da
ileriye giderek PYD’nin ana gövdesini oluÅŸturan SDG’nin siyasi kanadını oluÅŸturan Suriye
Demokratik Meclisi’ni (SDM) BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin 2254 sayılı kararına göre oluÅŸturulan
Anayasa Komitesi’ne dâhil etme çabaları Türkiye’ye karşı olumsuz bir siyasi hareket olarak
deÄŸerlendirilebilir. Rusya, bununla da kalmayıp, Türkiye’yi Suriye’de oyun dışına itmeye
yönelik hamleler olarak BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve Halife Haftar ile yakın iliÅŸkiler
ortaya koymaktadır.
Hem ABD, hem de Rusya ve Ä°srail Suriye’de hedeflerini gerçekleÅŸtirebilmek için
uyguladıkları ayrıştırma ve zayıflatma politikalarının bir benzeri olarak, Türkiye - Ä°ran,
Türkiye - Irak’ı karşı karşıya getirerek bölgede mezhepsel ve etnik ayrıştırmalarını
derinleÅŸtirmeye çalışmaktadırlar.
Ne ABD, ne de Rusya bölgede Türkiye’nin güvenliÄŸini ve çıkarlarını öncelememektedir.
Özellikle ABD için asıl olan, öteden beri ifade ettiÄŸimiz gibi Ä°srail’in güvenliÄŸi ve çıkarlarıdır.
Yeniden Refah Partisi olarak diyoruz ki, Suriye’nin sorunlarının çözümünde emperyalist
güçler deÄŸil, Türkiye, Suriye ve bölge ülkeleri rol oynamalıdır. Bölgede yıllardır Büyük Ä°srail
hedefi peÅŸinde olan ABD’nin Suriye konusunda devre dışı bırakılması son derece önemlidir.
Suriye’nin toprak bütünlüÄŸünün mutlaka korunması, Suriye’de tüm tarafların temsil edildiÄŸi
bir yönetimin oluÅŸturulması, devlet otoritesinin yeniden saÄŸlanması ve kalıcı barışın bir an
önce tesis edilmesi gerekmektedir.
 
TÜRKÄ°YE’DE OBEZÄ°TE ÖNLENMELÄ°DÄ°R
 
Çağımızda öyle bir ÅŸey var ki insanlarca kıymeti bilinmiyor, devletçe yüksek önlem alınarak
insanın başına gelmemesi için çaba sarf edilmiyor. Yoklukları hissedilene kadar ne
insanlarca ne de devletçe sahip çıkılmıyor. O durum da insan saÄŸlığıdır.
Son istatistikler, tıp doktorlarının, bilim adamlarının açıklamaları gösteriyor ki saÄŸlıklı bir
vücut sahibi olabilmek milletçe hasret kalacağımız bir durum olmaya doÄŸru ilerlemektedir.
Son 40 yılda istatistiklere bakıldığında Türkiye'de ÅŸiÅŸmanlık ve obezite oranında büyük bir
artış olduÄŸu görülmektedir.
Modern tıp, ÅŸiÅŸmanlık ve obeziteyi, vücutta saÄŸlığı olumsuz etkileyebilecek düzeyde fazla
yaÄŸ birikmesi olarak tanımlıyor. Dünya SaÄŸlık Örgütü verilerine göre, Türkiye’de 2016 yılı
verilerine göre kadınların yüzde 39,2'sinin erkeklerin ise yüzde 24’ünün obez grubunda
olduÄŸu tespit edilmiÅŸtir.
Bu konuda ülkemizin hem aile hem eÄŸitim kurumları konusunda noksanları olduÄŸunu
üzülerek görmekteyiz. 2005 yılında en fazla ölüme ve sakatlığa yol açan risk faktörlerinin
başında tütün ürünleri gelmekteydi. Ancak 2016 yılı verileri dikkate alındığında bu
durumun deÄŸiÅŸtiÄŸini ve bu risk faktörlerinin başında obezitenin ilk sırayı aldığını
görmekteyiz.
Ä°nsan saÄŸlığının en önemsenmesi gereken, en dikkat edilmesi gereken konulardan olduÄŸu
biliniyor. Çocukluktan baÅŸlayarak tüm insanlara saÄŸlıklı bir vücut sahibi olunmasının
gerekliliÄŸi hem aileler hem de kamu kurumları aracılığıyla devlet gözetiminde öÄŸretilmesi
gerekmektedir.
Veriler gösteriyor ki ülkemizdeki obezite oranları Amerika’daki istatistiklerle yarışıyor. Bu
gidiÅŸle belki de dünyadaki en obez ülke durumuna düÅŸmemiz kaçınılmazdır.
Bir insan yeme içme vasıtasıyla harcadığı kaloriden daha fazla kalori alırsa obez olabilir.
Fazla yaÄŸ içeren enerji yoÄŸun kapitalist yemek türü gıdaların tüketiminin artması, hareket
gerektirmeyen iÅŸlerin çoÄŸalması, ulaşımdaki deÄŸiÅŸim ve kolaylık ve çarpık kentleÅŸmenin
artması yeşil alanların azalması sebebiyle fiziksel aktivitede azalma olmuştur.
Obez olduktan sonra da inme, felç, diyabet, kas-iskelet hastalıkları ve bazı kanser türlerinin
insanlarda ortaya çıkma risklerinin arttığı görülmektedir.
Devletin saÄŸlık sistemindeki öncelikli görevinin hastalıkları tedavi etme deÄŸil hastalıkları
önleme olduÄŸu bilinmelidir. Bundan dolayı hem saÄŸlık sisteminin hem de beraberinde
eÄŸitim sisteminin yeni baÅŸtan dönüÅŸtürülmesi gerekmektedir.
Bu dönüÅŸümü saÄŸlamak için “Önce Ä°nsan” diyen, inanan, hedefleri olan bir iktidar
ufuktadır. O da Millî GörüÅŸtür. Yeniden refah Partisi’dir.
Obezitenin engellenmesi, gerekli önlemlerin erken alınması ve bunların bir yaÅŸam ÅŸekli
biçiminde tüm çocukluk ve ilk gençlik yılları boyunca titizlikle sürdürülmesi ile
mümkündür.
Eldeki veriler, obeziteyi engellemede kritik dönemlerin anne karnında geçen süre ile
doÄŸumdan sonraki ilk aylar olduÄŸuna iÅŸaret etmektedir. Hedef kitle öncelikle çocuk
doğurma yaşındaki kadınlar olmalı, bu kadınların sağlıklı kiloda ve aktif bir hayat
sürdürürken tütün ürünlerinden uzak durmaları saÄŸlanmalı ve bebeklerini uzun süre sadece
anne sütüyle beslemeleri teÅŸvik edilmelidir.
Çocuklarda obezitenin engellenebilmesi ancak ebeveynin bilinçli ve aktif katılımıyla
gerçekleÅŸebilir. Anne-babaların hem çeÅŸitli yiyecek gruplarını çocuklarına sunarak, hem de
çocuklarının ev içinde ve dışında fiziksel olarak aktif olmalarına olanak vererek sedanter
(sersem ya da tembel) olmayan bir yaÅŸam için model oluÅŸturmaları ÅŸarttır.
Çocuklarımıza, ana sınıfından ortaokul son sınıfına kadar saÄŸlıklı beslenme dersi
verilmelidir. Okul kantinlerinde obezlik sebebi yiyecekleri yasaklayıp okul dışında zararlı
bu yiyecekleri çocuklarımız yiyorsa yapılan bu çalışmalar asla baÅŸarılı olamaz. Yapılan bu
okul kantin düzenleme çalışmaları “çocuklarımız okul kantininde alıp yemesin de nerede
yerse yesin” anlamına gelmektedir. Ayrıca cips, kola gibi yiyeceklerin içeceklerin üzerine
sigaradaki gibi saÄŸlığa zararları ve aynı ÅŸekilde çikolata, ÅŸeker gibi yiyeceklerin üzerine
“fazlası çocuklara zararlıdır” uyarı yazıları konulursa baÅŸarı daha fazla olacaktır.
Ve ÅŸu ilahi öÄŸüt mutlaka toplumumuzda hakim kılınmalıdır: “Doymadan sofradan kalkın,
öÄŸünleriniz iki olsun, midenin üçte birini yemek, üçte birini su ve üçte birini de hava için
ayırın.”
Yeniden Refah iktidarında sağlıklı beslenme alışkanlığı konusunda eğitim kreşten itibaren
baÅŸlayacak, gıda güvenliÄŸi (halkımıza kanserojen ve diÄŸer saÄŸlığa zararlı katkı
maddelerinden arındırılmış, ve aynı zamanda helal gıdanın sağlanması) tam manasıyla
saÄŸlanacak, saÄŸlıklı beslenen bir toplum hedefine ulaşılması devletin en önemli
önceliklerinden olacak.