SÄ°YASÄ° Ä°ÅžLER BAÅžKANLIÄžI HAFTALIK RAPORU - 11.05.2020

Macaristan Parlamentosu “Ä°stanbul SözleÅŸmesi”ne karşı deklarasyonu kabul ederek, sözleÅŸmeyi reddetti. Bizim yapmamız gerekeni, Hıristiyan Macaristan yaptı. 

Hükümet’e sesleniyoruz; Rusya’nın, Macaristan’ın, Sırbistan’ın dahi kabul etmediÄŸi ÅŸu gayri ahlaki, gayri insani kağıt parçasını yırtıp atın artık.

 

 

 

Türkiye'de Bireysel Kamyonculuk Yapan Esnafın Sorunları

Korona Virüsün yol açtığı saÄŸlık sorunları konuÅŸulurken her ölçekteki esnaf ve iÅŸletmelerin ekonomik sıkıntılar içinde olduÄŸu artık saklanamayacak bir gerçektir. Çok sıkıntı çeken esnaf guruplarından biri de, sayıları 2019 sonu itibariyle 664.043 olan kamyoncu esnafımızın son 18 yıldır karşı karşıya bulunduÄŸu temel problemlerdir.

AKP Hükümeti son 18 yılda bireysel kamyoncu esnafını bitirmek için sürekli yeni dayatmalar getirerek esnafımızı çalışamaz hale sokmuÅŸtur.

YETKÄ° BELGELERÄ° SORUNU (K1-C2 BELGELERÄ°); 2002 YILINDA UlaÅŸtırma Bakanlığı görevinde olan Sayın Binali Yıldırım, sektörün kurtuluÅŸu için K1 ve C2 yetki belgeleri verileceÄŸini, belge sahibi olmayan kiÅŸilerin bu sektöre giremeyeceÄŸini ve ton, km uygulamasıyla karayolu taşımacılığında bir devrime imza atacaklarını söylemiÅŸti. K1 yetki belgesi ile yurtiçi eÅŸya ve yük taşımacılığı yapabilme ÅŸartı, C2 belgesiyle de Uluslararası taşımacılık yapabilme ön görülmüÅŸtü. Belli bir ücret karşılığında bu belgeler kamyoncu esnafına satın aldırıldı. Fakat bir zaman sonra bu belgeler kullanılamadı. MesleÄŸi bırakmak isteyen esnafın para vererek aldığı bu belgeler resmen deÄŸersiz kâğıt haline geldi. Hatta “sadece birinci derecede akrabaya devredilebilir” ÅŸartı konarak esnafın önü tamamen kesildi. C2 belgesine sahip lojistik firmaları da dışarıdan ucuz motorinle ülke içerisinde taşımacılık yapmaya baÅŸladılar. Bu sebeple iç piyasada fiyat istikrarsızlığı ve haksız rekabet oluÅŸtu.

Kamyoncu esnafı, taksicilerde ve minibüsçülerde olduÄŸu gibi plakaların dondurulmasını, her önüne gelenin sektöre girmemesini, mesleÄŸi bırakmak isteyen esnafımız plakalarını ve belgelerini satabilmelerini veya ücret karşılığı devlete iade edilmesini istemektedir. Minibüsçülerde ve taksicilerde olduÄŸu gibi hat, plaka hakkı gibi özlük hakkı istemektedirler.

FÄ°YAT Ä°STÄ°KRARSIZLIÄžI; Kamyoncu esnafının en büyük bir diÄŸer sorunu piyasadaki fiyat istikrarsızlığıdır. Lojistik Firmaları bir ÅŸekilde fabrikalardan düÅŸük fiyatlara ihaleleri alarak bir de üstüne komisyon ücretleri koyarak haksız rekabete sebep olmaktadırlar.

Fiyat istikrarsızlığının önlemek için TON-KM uygulamasına acilen geçilmesi gerekmektedir.

DÄ°JÄ°TAL TAKO VE U-TDS SÄ°STEMÄ°NE GEÇÄ°Åž; UlaÅŸtırma Bakanlığı, hiçbir altyapısını oluÅŸturmadan 2020 yılında DÄ°JÄ°TAL TAKO uygulaması ve E-fatura ve Ulusal Taşımacılık Digital Sistemini (UTDS) kullanma ve uygulama mecburiyeti getirmiÅŸtir.

Dijital Tako uygulamasıyla her ay sonu TAKO’dan alınacak verilerin sisteme yüklenmesi istenmiÅŸ, eÄŸer zaman aşımı kullanım yapıldıysa otomatikman ay sonu E-ceza uygulaması yapılması planlanmıştır. Günde 9 saat sürüÅŸ hakkı veren bu uygulamayla kamyoncunun eli ayağı baÄŸlanmıştır. Dokuz saatini dolduran kamyoncu 12 saat dinlenmek zorundadır. Kamyoncunun yol güzergâhlarında böyle uzun bir dinlenmeyi gerçekleÅŸtirecek fiziki yerleri yoktur. Yol boylarındaki tesisler yolcu taşımacılığı yapan otobüs firmalarına izin vermekte kamyoncu esnafının uzun süre bekleme yapmalarına izin vermemektedirler.

Bu yıl bireysel kamyon-kamyonet’e 5 bin TL’nin üzerinde olan navlunlarda E-fatura kesilmesi zorunluluÄŸu getirilmiÅŸtir. Bunu yapabilmek için bireysel kamyoncunun interneti aktif kullanmayı bilmesi gerekir. Kamyoncular yüklemiÅŸ oldukları yükün irsaliyesini internet üzerinden 6 saat içinde sisteme bildirmek gerekmektedir.

HURDA TEÅžVÄ°K’Ä° VE ÖTV Ä°NDÄ°RÄ°MÄ°; Son yıllarda Euro ve doların artmasıyla birlikte kamyoncu esnafı yeni araç alamamaktadır. Aracını yenileyemeyen esnafımız doÄŸal olarak eski araçlarıyla sanayiden çıkamamaktadır

Taksicilere yapıldığı gibi ÖTV’ nin düÅŸürülerek ve hurda teÅŸvikinin geniÅŸletirilerek yeni araç alımının önünün açılmalıdır. Böyle yapıldığı takdirde esnaf sanayi kapılarında sürünmekten kurtulacak hem de otomotiv sektörü ivme kazanmış olacaktır.

KARAYOLLARI KANTARI PROBLEMLERİ; Maalesef Karayolları Kantarları Tonaj denetimleri zamanında sağlanamamaktadır.

Kamyoncu esnasın Bu konudaki talebi,  Karayolları Kantar denetimlerinin saÄŸlıklı olarak, zamanında yapılmasıdır.

Yeniden Refah Partisi olarak iktidara gelindiÄŸinde Kamyoncu esnafının yukarıda zikredilen bütün problemleri ilk üç ay içinde çözüme kavuÅŸturulacaktır.

 

 

Prof. Dr. DoÄŸan Aydal

Genel Başkan Yardımcısı

Ar-Ge Başkanı

 

 

ENERJÄ° KRÄ°ZÄ° KAPIDA

 

Günlük siyasetler ve Korona krizinin gölgesindeki Ülkemiz çok yakın bir zamanda önümüze çıkacak bir enerji krizi ile karşı karşıyadır. Ülkemizdeki elektrik tüketiminin son yüz yıllık artış grafiÄŸi istatistiki olarak incelendiÄŸinde yıllık ortalama artışın %7,66 olduÄŸu görülmüÅŸtür. Son beÅŸ yılda maalesef bu artışların olmadığı, ülkemizin elektrik üretimi ve tüketimi bakımından çok gerilediÄŸi görülmektedir.

2010 yılındaki tüketim verileri her yıl % 7,66 artarak devam etmiÅŸ olsaydı, 2017 yılı başında 300.000 GW/h deÄŸerini aÅŸmış olacaktık. Bu deÄŸer, maalesef içinde bulunduÄŸumuz 2020 yılı başında ancak aşılabilmiÅŸtir. 2019 yılı sonu itibariyle elektrik tüketim ve üretim deÄŸerimiz maalesef 304.000 GW/h seviyesindedir.

Üretimdeki düÅŸük deÄŸerlerin anlamı çok basit olarak açıklanabilir; Santrallerimiz verimli çalışmamaktadır. Ülkemizin Ocak 2020 itibariyle Elektrik üretim santrallerinin kurulum gücü 91.269 MW’tır. EÄŸer 91.269 MW santral gücü %100 verimle tam çalışabilseydi ( 91.269 MW x 24 Saat x 365,6 Gün= 800.835 GW/h enerji elde edebilirdik. Halen üretebildiÄŸimiz enerji miktarı ise 2019 yılı sonu itibariyle maalesef 304.200 GWh’dır. Bunun bir diÄŸer anlamı mevcut enerji santrallerimizin ortalama üretim verimliliÄŸinin % 37,6 düzeyinde olmasıdır.

Bu üretiminin önümüzdeki yıl çok daha düÅŸeceÄŸini tahmin edilmektedir. Zira Ülkemizdeki Elektrik üreten santrallerinin dağılımı ÅŸöyledir; 2018 yılında elektrik üretimimizin, %37,3'ü kömürden, %29,8'i doÄŸalgazdan, %19,8'i hidrolik enerjiden, %6,6'sı Rüzgâr enerjisinden, %2,6’sı GüneÅŸ enerjisinden, %2,5'i Jeotermal enerjiden ve %1,4’ü diÄŸer kaynaklardan elde edilmiÅŸtir.

2019 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla kurulu gücümüzün kaynaklara göre dağılımı; yüzde 31,4’ü hidrolik enerji, yüzde 28,6’sı doÄŸal gaz, yüzde 22,4’ü kömür, yüzde 8,1’i rüzgâr, yüzde 6,2’si güneÅŸ, yüzde 1,6’sı jeotermal ve yüzde 1,7’si ise diÄŸer kaynaklar ÅŸeklindedir. GörüleceÄŸi üzere kömür ve hidrolikten elektrik üretimlerinde ani deÄŸiÅŸiklikler olmaktadır.

BilindiÄŸi gibi, Linyit ile çalışan santraller kapatılmıştır. Bu oldukça önemli bir üretim eksikliÄŸi oluÅŸturacaktır. Rusya ile olan siyasetimizdeki iniÅŸ ve çıkışlar da bilinmektedir. DoÄŸalgaz ve taÅŸkömürü ithalinde de bir krizle karşılaşıldığı takdirde Türkiye’nin yeniden karanlıklara gömülmesi an meselesi olacaktır. Kriz kapıdadır.

Ülkenin ÅŸimdilik idare etmesinin veya elektrik sıkıntısı yokmuÅŸ gibi gözükmesinin sebebi ise Sanayi ve Ticarethanelerin durmuÅŸ ve/ veya iÅŸleri yavaÅŸlatmış olmalarıdır. Zira son on yıl dikkate alındığında Ülkemizde üretilen elektriÄŸin % 61 ile % 67’si arasında deÄŸiÅŸen deÄŸerlerde Sanayi ve Ticarethaneler tarafından kullandığı rahatlıkla görülecektir. Sanayi ve Ticarethaneler ayni hızla elektrik tüketmiÅŸ olsaydı krizin baÅŸlangıç yılı 2017 yılı olacaktı.

Ülkemizde GüneÅŸ enerjisi gibi bir nimet bulunmaktadır. Yapacağımız en önemli iÅŸ, Türkiye’mizin sahip olduÄŸu GüneÅŸ Enerjisi potansiyelini mümkün olduÄŸu ölçüde fazla kullanmak için gerekli idari kanun ve yönetmelikleri çıkarmak olacaktır. Ülkemizin sahip olduÄŸu 380.000 MW’lık GüneÅŸ enerjisi potansiyelini kullanabildiÄŸimizde (Kurulu Santral Gücüne çevirebildiÄŸimizde) Ülkemiz enerji ithal eden ülke olmaktan çıkıp, enerji ihraç eden ve bu yolla çok para kazan bir ülke konumuna gelecektir.

 

Prof. Dr. DoÄŸan Aydal

Genel Başkan Yardımcısı

Ar-Ge Başkanı

 

……………………………………………………………………………………………………………………………………………….

 

                                      LÄ°BYA’DAKÄ° SON GELÄ°ÅžMELERÄ° NASIL OKUMALIYIZ   

 

DoÄŸan Bekin,

Dış Ä°liÅŸkiler BaÅŸkanı 

                                                                                                             

 


BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in giriÅŸimleri üzerine Fas’ın Suheyrat kentinde düzenlenen toplantı sonunda Libyalı taraflarca üzerinde mutabakata varılan 17 Aralık 2015 tarihli  Libya Siyasi AnlaÅŸması ile; Akile Salih baÅŸkanlığındaki Tobruk merkezli yasama organı olarak Temsilciler Meclisi ve  danışma kurumu olarak ta  Libya Devlet Yüksek Konseyi oluÅŸturuldu.
Suheyrat’ta ilgili taraflar arasında imzalanan söz konusu anlaÅŸma BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi tarafından da aynen benimsendi. Bu anlaÅŸmaya göre, Libya’daki geçiÅŸ sürecini yürütmek üzere Fayez al Sarraj baÅŸkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti görevlendirildi.
Libya’nın en nihai siyasi anlaÅŸması ile oluÅŸturulan Libya’daki BaÅŸkanlık Konseyi,  Sirenayka, Tobruk ve Trablus’tan  oluÅŸan üç tarihi bölgenin saç ayağı üzerine inÅŸa edildi. Her ne kadar Zintan ve DoÄŸu Libya temsilcileri daha sonra BaÅŸkanlık Konseyi’nden istifa etmiÅŸ olsalar da  bu kurum meÅŸruiyetini aynen devam ettirmektedir.

Bu cümleden hareketle , sadece yasama organı olarak faaliyet yürütme yetkisine sahip olan Tobruk’taki Temsilciler Meclisi BaÅŸkanı Akile Salih’in insiyatifiyle Libya Ulusal Ordusu başına getirilen Halife Haftar, Suheyrat’ta imzalanan Libya Siyasi AnlaÅŸması gereÄŸi, yasama,yürütme ve yargı alanlarında hiçbir yetkiye haiz deÄŸildir.

Bu nedenle Halife Haftar’ın, hiçbir yasal dayanak olmaksızın “açık darbe”( blatant coup)  yoluyla kendisini tek taraflı devlet baÅŸkanı ilan etmesi ve BM tarafından benimsenen Libya Siyasi AnlaÅŸması’nın  hiçbir hükmünün kalmadığını beyan etmesi uluslararası teamüller açısından son derece içi boÅŸ verbal bir söylemden öteye gidememiÅŸtir. Nitekim kendisini destekleyen ülkeler bile onun bu açıklamasını ihtiyatla karşılamış ve destek vermekten büyük ölçüde imtina göstermiÅŸlerdir.

 


Nitekim, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Libya Destek Misyonu( UNSMIL) BaÅŸkanı Bayan Stephanie T. Williams da yaptığı açıklamada; BM’nin Libya Siyasi AnlaÅŸması’ndan yana olduÄŸunu açıkça ifade etmiÅŸtir. Libya Devlet Yüksek Konseyi de, Akile Salih baÅŸkanlığındaki Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’ne çaÄŸrıda bulunarak, darbe giriÅŸimine karşı net tavır almaya ve Libya’yı yönetmenin ancak ve ancak seçimler yoluyla olabileceÄŸini ortaya koymaya davet etmesi gayet yerinde bir ifade ÅŸekli olmuÅŸtur.

Geçen yıl nisan ayında Trablus’a yönelik operasyon baÅŸlatan ve geride kalan zaman içerisinde hiçbir varlık gösteremeyen Haftar, son dönemde Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin baÅŸlatmış olduÄŸu ‘Barış Fırtınası Operasyonu sonucu Libya’nın batısındaki bir çok stratejik kenti de kaybetti. Haftar’ın Ulusal Mutabakat Hükümeti karşısında almış olduÄŸu ağır yenilgi  açık darbe kararını almasını zorunlu kılan en önemli etmenlerin başında gelmektedir. Özellikle Haftar’ı destekleyen ülkelerde son dönemde baÅŸ gösteren ekonomik çalkantılar ve virüs ile mücadele sonucu ortaya çıkan sarsıntılı süreçte bu kararı almasında etkin olmuÅŸ olma ihtimali söz konusudur.

Halife Haftar’ın başında bulunduÄŸu Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Ahmed Mismari’nin  Ramazan Ayı dolayısıyla, uluslararası topluluk ve dost ülkelerin giriÅŸimleri üzerine ateÅŸkes kararı aldıklarını açıklaması da Haftar’a gücünü yeniden konsolide edebilmek adına  zaman kazanmaya yönelik beyhude bir giriÅŸim olarak  düÅŸünülebilir.

Libya’daki son geliÅŸmeler hiç ÅŸüphesiz Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Çünkü Libya’daki dengelerin bozulması durumunda Libya-Türkiye arasında akdedilen anlaÅŸmanın geleceÄŸi de tartışılır hale gelebilir. 

Åžöyle ki, Türkiye ile yapılan anlaÅŸmaya ta başından beri  karşı çıkan Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi BaÅŸkanı Akile Salih ve sahada büyük çaplı güç kaybı yaÅŸayan Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Haftar’ın, bundan sonraki süreçte nasıl rol oynamaya çalışacaklarının snopsisi de yavaÅŸ yavaÅŸ ortaya çıkmaya baÅŸlamıştır.

Buna göre, Temsilciler Meclisi BaÅŸkanı Akile Salih’in, siyasi çözüm adı altında teklif ettiÄŸi öneriler tamamen Türkiye’yi dışlamaya yönelik sinsi bir planın gereÄŸidir. Akile Salih, BaÅŸkanlık Konseyi’nin yeniden oluÅŸturulmasını ve  yeni konsey üyelerinin sadece konsey  dışından bir baÅŸbakan atayabileceklerini dillendirmesi, Türkiye ile yakın iliÅŸki içerisinde olan Fayez al Sarraj’ı  baÅŸbakanlık görevinden devre dışı bırakmaya yönelik olsa gerek.

 

Aynı Akile Salih, destekçisi Halife Haftar konusunda ise; Libya Ulusal Silahlı Güçleri’nin ülkenin korunması ve güvenliÄŸi için görevlerini ifa etmekte olduklarını ve hiçbir ÅŸekilde zorlanamayacaklarını ifade etmekte olup, silahlı güçlerin aynı zamanda  Savunma Bakanı’nı da atamaya yetkili olacağını ifade etmesi bir tür askeri vesayeti çaÄŸrıştıran bir teklif olduÄŸu ortadadır.
Sonuç olarak; Tobruk  merkezli Temsilciler Meclisi BaÅŸkanı Akile Salih , General Halife Haftar’ın istemleri doÄŸrultusunda politik söylemlerle güç devÅŸirmeye çalışarak  Trablus yönetimini tamamen etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır. Oysa ki, Halife Haftar’ın tek taraflı olarak kendisini devlet baÅŸkanı ilan etmesi,  aynı zamanda kendisini Libya Ulusal ordusu başına getiren Temsilciler Meclisi’ni de yok sayması anlamı taşımaktadır. Akile Salih’in Haftar’ın meÅŸru olmayan tutumunu  görmezden gelmesi ve Fayez al Sarraj’a yönelik politik  atraksiyon içerisinde olması son derece vahim bir durum ortaya çıkarmaktadır.

Bu tutumun, Libya’nın ‘DoÄŸu Libya’, ‘Batı Libya ÅŸeklinde yeni bir kaos ortamına sürüklenebileceÄŸini göz ardı etmemek gerekir düÅŸüncesindeyiz.

Yeniden Refah Partisi olarak, tarihi baÄŸlarımız olan dost ve kardeÅŸ Libya’nın yeniden istikrara kavuÅŸması ve küresel güçlerin tasallutundan bir an önce kurtulmasıdır.

 

……………………………………………………………………………………………………..

 

 

HAK VE ADALET MERKEZLÄ° MÄ°LLÄ° GÖRÜÅž HAREKETÄ°’NÄ°NTARÄ°HÄ° VE FÄ°KRÄ° TEMELLERÄ°

 

                                                                                                Prof.Dr. Arif ERSOY*

 

GÄ°RÄ°Åž

Son yarım yüzyılda ülkemizin siyasi gidiÅŸatına yön veren ve birçok yapay ve hukuk dışı engeller ile önü kesilmeye çalışılan Milli GörüÅŸ Hareketi, ülkemizin siyasi gündemine 1969 yılında “Bağımsızlar Hareketi” diye bilinen bir giriÅŸimle getirilmiÅŸtir. Milli GörüÅŸ Hareketi, ülkemizin ve beÅŸeriyetin karşılaÅŸtığı iktisadi, siyasi, ahlaki ve ilmi sorunlarına çözüm bulma iddiasında olan bir medeniyet projesinin bir bakıma hak ve adalet eksenli dünya görüÅŸüdür. Bu hareket, siyasal tarihimizin en dinamik ve en kapsayıcı hareketi olarak deÄŸerlendirilebilir. Milli GörüÅŸ Hareketi’nin siyasi anlayışını iktidara taşımaya çalışan partiler, son 46 yılda koalisyonlara ortak olarak, muhalefet partileriolarak ulusal, yerel ve uluslararası düzeyde doÄŸrudan ve dolaylı olarak önemli icraatlar yapmış; ülkemiziniktisadi ve sosyal geliÅŸme sürecini önemli ölçüde etkilemiÅŸ ve katkıda bulunmuÅŸtur. Bu hareket, “Anadolu Ä°nkılâbı” diye vasıflandırdığımız ülkemizdeki köklü deÄŸiÅŸme ve geliÅŸmenin aksiyon aÅŸamasıdır.

 

Son yıllarda ülkemizde ve dünyada meydana gelen hadiseler, Milli GörüÅŸ Hareketi’nin savunduÄŸu ilkelerin ne kadar doÄŸru ve tutarlı olduÄŸunu kanıtladılar. Bu hareketi haklı çıkardılar. Burada Milli GörüÅŸ Hareket’in tarihi ve fikri temelleri üzerinde kısaca durulmaya çalışılacaktır.     

---------

* Prof. Dr. Arif ERSOY, 1977-1994 yılları arasında Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri Ä°ktisadi ve Ä°dari Bilimler Fakültelerinde öÄŸretim üyeliÄŸi görevinde bulundu. Çalışmaları daha çok “Ä°ktisadi DüÅŸünceler” ve “Ä°ktisadi Sistemler” alanlarına yöneliktir. Çalışmalarının bir kısmı baÅŸta Ä°ngilizce olmak üzere, Almanca, Rusça, Çince ve Arapçaya çevrilmiÅŸtir. Batı ve Ä°slam Ülkelerinde düzenlenen çeÅŸitli toplantılara katıldığı gibi Rusya ve Orta Asya Ülkelerinde bilimsel ve istiÅŸarî toplantılara katılmıştır. Çin ’nin BaÅŸkenti Pekin’de Çin Halk Üniversitesi’nde 1990 yılında araÅŸtırmacı olarak bir süre bulunmuÅŸtur. 27 Mart 1994 Mahalli Seçimlerde belediye baÅŸkanlığına Çorum’da aday olan Ersoy seçimi kazandı. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan Mahalli idareler seçiminde ikinci kez seçildi. Bu görevi 27 Mart 1994- 8 AÄŸustos 2002 tarihleri arasında yerine getirmiÅŸtir. Halen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ä°ktisat Bölümü’nde öÄŸretim üyesi ve Ankara’da ESAM’  ın (Ekonomik ve Sosyal AraÅŸtırmalar Merkezi) genel sekreterliÄŸi görevini deruhte etmektedir. E-mail: ersoyarify@hotmail. Com

 

I- MÄ°LLÄ° GÖRÜÅž HARKETÄ°NÄ°N TARÄ°HÄ°

Milli GörüÅŸ Hareketi,1969 yılında Bağımsızlar Hareketi ile Türkiye’nin gündemine geldi. Bu hareketin önderleri, 1940’larda üniversitelerde, özellikle Ä°stanbul Teknik Üniversitesi’nde öÄŸrenci olan, zeki çalışkan ve

Ä°slâmi hassasiyete sahip gençlerdi. Bu gençle, 1940’larda ve 1950’lerdeüniversitelerini derece ile bitirdiler. 1950 ve 1960’lı yıllarda Devlet’in çeÅŸitli kurumlarında görev aldılar. Kamu kurumlarında aksaklıkları yakinen gördüler. Ülkenin siyasi yapısını öÄŸrendiler. Bir kısmı Batı ülkelerinde bulundu. Doktora derecesini aldılar. Batı’nın kurum ve kuruluÅŸlarını tanıma fırsatı buldular. Kapitalizmin ve Sosyalizmin dayandığı dünya görüÅŸlerini, iÅŸleyiÅŸini ve ürettiÄŸi sorunlar hakkında kapsamlı bilgi edindiler. Zihinlerinde ülkemizin ve Ä°slam âleminin neden geri bırakıldığının sebep ve sonuçlarını irdeleyen sorulara cevap bulmaya çalıştılar.

 

Türkiye’nin iktisadi, siyasi ve sosyal sorunlarını bilen ve bu sorunların çözümü için gayret gösteren bu azim ve gayret sahibi insanlar, 1960 Askeri Darbesi’ni yaÅŸadılar. Emperyalizmin bu darbeyi nasıl tezgâhladıklarını takip ettiler. Bu iyi eÄŸitilmiÅŸ azimli gençler, Küresel Emperyalizmin hile ve desiselerini Türkiye’nin önde gelen ilim adamları, fikir ve halk önderlerinden ta üniversite yıllarında öÄŸrendiler. AraÅŸtırdılar. Küresel sömürü çarklarının nasıl döndüÄŸünü hidayetle ilmi birleÅŸtirerek sahip oldukları ferasetle anladılar. Emperyalizmin görünen yüzü ile görünmeyen yönün aynı olmadığını keÅŸfettiler.

 

Milli GörüÅŸ Hareketi’nin önderi Prof. Dr. Erbakan, Almanya’da doktora yaparken kalkınma için sanayileÅŸmenin nedenli önemli olduÄŸunu yakinen gördü ve teknik projelerde görev aldı. AraÅŸtırmalara katıldı. Yenin buluÅŸlara katkıda bulundu. Makine alanında uzman olduÄŸu için Ä°stanbul Teknik Üniversitesi’nde ülkemizin sanayileÅŸmesine yönelik bazı projeler üzerinde çalıştı.Dönemin BaÅŸbakanı Merhum Adnan Menderes’in de desteÄŸiyle 1956 yılında 850 iÅŸçi çalıştığı ve yılda yüzde yüz yerli 5000 dizel motoru üreten GümüÅŸ Motor Fabrikası’nı kurdu.Hile ve desiselerle bu fabrika iÅŸletilmedi. Engellendi ve kurucuların elinden alındı.

 

Türkiye’nin sanayileÅŸmesinin önündeki engelleri gidermek amacıyla Prof. Dr. N. Erbakan, Türkiye Odalar BirliÄŸi’nin yönetimin deÄŸiÅŸtirilmesi için çalıştı. Bu kuram seçile baÅŸkanı oldu.Odalar BirliÄŸi baÅŸkanlığı polis zoru engellendi hukuku dışı yol ve yöntemlere baÅŸvurularak engellendi.

 

Onlar, ırkçı emperyalizmin hile ve desiselerinin belirlediÄŸi bir sahnede figüran olmak istemiyorlardı. Onların inancı, bilgileri, hidayet ve ferasetleri bu kötü gidiÅŸatın bir parçası olmalarına mani oldu. Onlar,kendi millete güvenerek milletin dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerine sahip çıktılar. Milletin makûs talihinin milletle bütünleÅŸerek deÄŸiÅŸtirilebileceÄŸine inanmış insanlardı. Onun için bir araya geldiler. Türk siyasi hayatında ve hatta insanlık tarihinin gidiÅŸatında yeni deÄŸiÅŸme ve geliÅŸmelere yol açacak “Milli GörüÅŸ Hareketini” baÅŸta Konya olmak üzere on beÅŸ ilde bağımsız aday olarak baÅŸlattılar.

 

On beÅŸ bağımsız milletvekili adayından sadece Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın 14 Ekim 1969′da yapılan Genel Seçimlerde Konya’dan bağımsız milletvekili olarak TBMM’ne girmesi, Türk siyasi hayatından yeni bir dönemin baÅŸlamasına ortam hazırladı. Milletin dünya görüÅŸünü öne çıkartmakla ülkemizin geliÅŸeceÄŸine inan ilim adamları ve halk önderleriyle yapılan kapsamlı istiÅŸarelerden sonra Milli GörüÅŸ Hareketinin ilk partisi olan Milli Nizam (MNP) 24 Ocak 1970 tarihinde kuruldu.Artık milletin inancı dünya görüÅŸüne dayalı hak ve adalet merkezli yeni bir anlayışa göre Türkiye’nin, Ä°slam coÄŸrafyasının ve bütün beÅŸeriyetin sorunları dile getirilecek ve küresel sömürü düzenin çeliÅŸkileri ortaya konacaktır. Bu geliÅŸme, Anadolu Ä°nkılâbı’nın aksiyon aÅŸamasının baÅŸlaması anlamına gelmektedir.

 

Anadolu Ä°nkılâbı, Hak ve adalet merkezli yeni barış (Ä°slam) medeniyetin kuruluÅŸunun baÅŸlangıcıdır. Anadolu iÅŸgale yeltenen Batılı emperyalist güçlere karşı 1919’daAnadolu insanın baÅŸlattığı direniÅŸ,hak ve adalet merkezli yeni bir medeniyetin inÅŸasına yönelik bir hamleydi. Bu hamle zaferle neticelendi. Emperyalist güçler püskürtüldü. Daha sonra bu hamle çeÅŸitli müdahale ve darbelerle engellendiyse de, 1969 yılından itibaren bağımsızlar hareketi ile yeniden baÅŸlatıldı.  1980’lı yıllarda sosyal hayatta hukukun üstünlüÄŸünü esas alan ve nime- külfet paylaşımında adaleti saÄŸlamayı amaç edinen Adil Düzen’in kurulmasına öncülük edecek “Yeniden

 

Büyük Türkiye” inÅŸası hedefine yönelik önemli ilmi adımlar atıldı. Adil Düzen Projesi Refah Partisi tarafından 1989 yılında siyasi gündem taşındı. Artık Türkiye’de ve Ä°slam dünyasında Müslümanlar kuvveti haklı olmanın nedeni kabul eden siyasi ve iktisadi tekellerin sistemleri olan Sosyalizm ve Kapitalizme mahkûm olmayacaklardır. Onlar tarihte olduÄŸu gibi yeniden Silm Nizamıyla beÅŸeriyete öncülük edecekler ve mazlumların sığınağı olan Yeni Adil bir Dünya kurmayı üstleneceklerdir. Bazı Müslüman âlimler bu hamlenin önemini kavrayamadılar. Karşılaşılan sorunlara çözüm üreteceklerine üretilen çözümleri ret etmeye kalkıştılar. Dahili ve harici güçler bu geliÅŸmeleri engellemeye kalkıştılar. Hak ve adalet merkezli barış medeniyetin kuruluÅŸ zamanı gelince, bu tür engeller süreci geciktiremeyecektir. Bu medeniyetin önderlerinin kendilerine hazırlamaları için ihtiyaç duyulan belli zaman verilecektir. Yoksa Nemrutlar, Firavunlar ve Ebu Cehiller Hz. Ä°brahim’in, Hz. Musa’nın ve Hz. Muhammed (a.h.s) yolculuklarını engelleyemedikleri gibi Hak ve adalet merkezli Yeni Silm Medeniyetin kuruluÅŸunu ırkçı- tekelci mihraklar ve onların hizmetkârla da engelleyemeyecektir.   

 

Milletin dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerinden hareketle yeni bir anlayışı Türkiye’nin siyasi gündemine getiren Milli Nizam Partisi, laikliÄŸe aykırı faaliyette bulunduÄŸu ithamıyla partiye veya partililere hiç haber vermeden, savunma istemeden Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Anayasa Mahkemesi de duruÅŸma yapmadan evrak üzerinde karar vererek, Milli Nizam Partisi’ni hiçbir hukuki mesnede dayanmadan kapattı (H. Ertem, 2013, s.40- 46).

 

1969 yılında bir avuç inanmış ve azimli insanla yola çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kurduÄŸu ilk partisi kapatıldıktan hemen sonra Milli Selamet Partisi ismiyle 11 Ekim 2013 tarihinde ikinci partiyi kurdu. Kitlelerin bir bölümü, ülkenin Milli GörüÅŸ ile kurtulacağına inanmaya baÅŸladı. YoÄŸun menfi propagandalar bu davaya inananların sayısının artmasına engel olamadı.14 Ekim 1973 tarihinde yapılan Genel Seçimlerde 48 milletvekili ile TBMM’ne girdi ve gurup kurdu. 26 Ocak 1974 tarihinde CHP-MSP hükümeti kuruldu. Güvenoyu alan bu koalisyon hükümetinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan baÅŸbakan yardımcısı oldu ve MSP 7 bakanlıkla T.C. Hükümeti’nde temsil edildi (H. Ertem, 2013, s. 105).

 

Milli GörüÅŸ Hareketi, bu hükümette ve daha sonra kurulan koalisyon hükümetlerinde ülkeye önemli hizmetler yaptı. Ülkemizde sanayileÅŸme hamlesini baÅŸlattı. Ahlâki ve manevi kalkınma hamlesi baÅŸlattı ve 1974 yılında Kıbrıs Zaferi’nin kazanılmasını saÄŸladı. MSP, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kapatıldı. Milli GörüÅŸ Hareketi’nin önderleri hapsedildi.

 

Milli GörüÅŸ Hareketi’nin üçüncü partisi olan Refah Partisi, 19 Temmuz 1983 tarihinde kuruldu.Kısa sayılacak bir süre içinde bütün yurt genelinde teÅŸkilatlandı.6 Kasım 1983 seçimlerine girmesi engellenen yen Refah Partisi, 25 Mart 1984′de yapılan mahalli idareler seçimine katıldı ve Åžanlıurfa, Van illeri ile 5 ilçenin belediye baÅŸkanlığını kazandı. Daha sonra 27 Mart 1994 tarihinde yapılan mahalli idareler seçiminde RP, kentlerde yaÅŸayan toplam nüfusun %65’inin yaÅŸadığı ÅŸehirlerde, baÅŸta Ä°stanbul, Ankara, Konya ve kayseri olmak üzere belediye seçimlerin kazandı ve belediyecilik hizmetlerinde “Milli GörüÅŸ BelediyeciliÄŸi Devrim’ini” gerçekleÅŸtirdi. RP’si 1989 yılında hak ve adalet merkezli bir sosyal yapılanma projesi olan “Adil Düzen Projesi’ni” benimsediÄŸi ilân etti.  Bu giriÅŸim, insanlık tarihinde yeni bir barış medeniyetinin (Silm Medeniyeti) kuruluÅŸ hamlesi olarak tarihteki yerini aldı.

 

 Uyanmış Anadolu insanı, Milli GörüÅŸ’ün üçüncü partisi olan Refah Partisi’ni 1995 yılında Türkiye’nin en büyük partisi haline getirdi. Milli GörüÅŸ Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Haziran 1996’da 54. Cumhuriyet Hükümeti’nin BaÅŸbakan’ı oldu. Bu hükümet, Türkiye Cumhuriyeti’nin en baÅŸarılı hükümeti olarak tarihteki yerini aldı. Dâhilî ve harici fesat mihrakları 28 Åžubat 1997 Post Modern Darbe’sini tezgâhladı. Bu darbede millen ordusu milletin dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerin temsil eden iktidarın düÅŸmesine ve yerine yalan ve talan dayanan bir rejimin iktidara gelmesine yol açtı. 54. Erbakan Hükümeti, dünyanın en büyük entegrasyonun hareketi sayılan D8 TeÅŸkilâtı’nın kurulmasına öncülük etti. Bu giriÅŸim, ırkçı ve tekelci sermayenin küresel düzenini sarstı. Adil Yeni bir Dünya’nın kuruluÅŸ hamlasını baÅŸlattı.

 

Küresel emperyalizmin uzantıları olan yerli iÅŸbirlikçiler, Türkiye’nin en büyük siyasi partisini olan RP’sini sudan bahanelerle kapattılar. Milli GörüÅŸ lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a siyaset yasağı getirdiler. Milletin, Ä°slam âleminin ve mazlum milletlerin haklarını savunan Erbakan’ı kendini savunma zorunda bıraktılar. Anadolu insanın baÅŸlattığı hak ve adalet merkezli Ä°nkılab`ın aksiyon aÅŸaması bir süreliÄŸine sekteye uÄŸradı. Anadolu Ä°nkılâbı devem edecektir. Bu millet, ırkçı-tekelci mihraklar istemese de, hak ve adalet merkezli yeni bir barış (Silm) medeniyetinin inÅŸasındaki tarihi görevini yerine getirecektir.

 

II- DOÄžAL BÄ°R OLUÅžUM OLARAK MÄ°LLÄ° GÖRÜÅž HAREKETÄ°

Milli GörüÅŸ Hareketi, doÄŸal, fıtri bir milli harekettir. Hidayet, feraset ve dirayet sahibi olan bu hareketin önderleri, normal insanların yapmaları gerekenleri yaptılar. Herinsan, karşılaÅŸtığı sorunlara çözüm üretmek için üç yola baÅŸvurabilir.

 

Birinci yol, inandığı ve doÄŸruluÄŸunu ilmen ispat ettiÄŸi ilkeleri esas alarak karşılaşılan sorunlara çözüm araması ve bütün yeteneklerini kullanarak, gereken istiÅŸare ve araÅŸtırmaları yaptıktan ve dünyada olup bitenleri takip ettikten sonra kendisinin verdiÄŸi kararlara göre sorunlarını çözmesi yoldur. Bu çözüm yolu doÄŸal çözüm yoludur. Ä°nsan fıtratına uygundur. Bu yolu ve yöntemleri izleyenler imanları, fikir, söylem ve eylemleri arasında bütünlüÄŸü saÄŸlayarak baÅŸarılı olmuÅŸlar; kendi tarihlerine ve dünya tarihine yön vermiÅŸlerdir. Milli GörüÅŸ Hareketi’nin önderleri, bu yolu izlediler. GeçmiÅŸte milletimizin önderleri, bu yolu izleyerek göçebe bir toplumdan adil bir cihan devletini kurmuÅŸlardır. Bu yolu izleyen Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında Ä°stanbul’u fethetmiÅŸ ve insanlık tarihini deÄŸiÅŸtiren yeni bir çağın baÅŸlamasına ortam hazırlamıştır. Milletimizin önderleri, 20. Yüzyılın başında bu yolu izleyerek emperyalistlerin iÅŸgaline uÄŸrayan Anadolu’yu iÅŸgalden kurtarmış ve mazlum milletlerin uyanışına vesile olan dünyanın sömürgecilere karşı ilk zaferini kazandılar. Milletimiz kendi inancı dünya görüÅŸü ve deÄŸerleri ölçüleri etrafında toplanarak sömürgeci emperyalizme karşı Çanakkale ve Ä°stiklal Savaşı’nı kazandı. Mazlum milletlerin kendi istiklallerini kazanmalarına öncü ve örnek oldu.

 

Ä°kinci yol, kendi dünya görüÅŸünü ve deÄŸer ölçülerini bir kenara bırakarak, inanmadıkları ve ilmen doÄŸruluÄŸunu ispat edemedikleri baÅŸkalarının inanç vedünya görüÅŸlerini taklit ederek karşılaÅŸtıkları sorunlara çözüm üretmeye çalışma yoludur. Bu yol taklitçilerin tercih ettikleri yoldur. Bu yol ve yöntem ilk bakışta cazip ve kolay görünür. Fakat uzun dönemde çıkmaz sokaktır. BaÅŸkalarını körü körüne taklit edenler karşılaÅŸtıkları sorunlara kalıcı çözüm üretemezler. Taklitçilerin taklit yoluyla buldukları çözümler bir soruna çözüm üretseler bile, yeni sorunlara yol açar.

 

Taklitçiler baÅŸka toplumların peÅŸine takılmaktan baÅŸka bir alternatife sahip olamazlar. Onlar zamanla üretkenlik kapasitelerini ve kiÅŸiliklerini kaybederler. Milli ve manevi deÄŸerlerinden yoksun kalırlar. Milli dinamiklerini harekete geçiremezler. Kendi toplum ve tarihiyle kavgalı hale gelirler. Kendi toplumlarına sömürgecilerden daha çok eza ve cefa çektirirler. Zihnen sömürgeleÅŸme doÄŸrudan sömürgeleÅŸmeden daha beterdir. DoÄŸrudan sömürgeleÅŸtirilenler, zamanla uyanırlar. Sömürgecilere karşı bağımsızlık savaşı kazanırlar. Milletiyle bütünleÅŸerek doÄŸrudan ülkelerini talan eden sömürgecileri maÄŸlup eder ve ülkelerini bağımsızlaÅŸtırabilirler. Zihnen sömürgeleÅŸtirilenler inançlarını ve bilinçlerini kaybettikleri için halkına sömürgecilerin yapmadıkları zulümleri reva görürler. Taklit ettiklerine hayranlık duyarlar. Kendilerini ilerici, halkını gerici kabul ederler. Bir ulusun uÄŸrayabileceÄŸin en büyük felaket zihnen sömürgeleÅŸtirilen sözde aydın sayılanlar tarafından yönetilmeleridir.

 

Batı medeniyeti fende ve teknikte ilerlemiÅŸtir. Ünlü Amerikalı kurumsal iktisatçı Thorstein B. Veblen’in ifadesiyle Batı uygarlığı fen ve teknolojide ilerledi. Fakat Batılar, insani deÄŸerler açısından OrtaçaÄŸ’daki ayırımcılık ve ötekileÅŸtirme anlayışını sürdürmektedirler. Hala Eski Yunan ve Eski Roma’nın entrikalarıyla ile yeryüzü sömürmeye çalışılmaktadır. Ä°nsani deÄŸerler açısından Batı uygarlığı henüz geliÅŸmemiÅŸtir(E. K. Hunt, 1979, s.317- 9).

 

Ä°slam dünyasının taklitçi ve iÅŸbirlikçi yöneticileri, kendi toplumlarının hak ve adalete dayalı medeniyetlerinin dünya görüÅŸünü terk ederek, kuvvet ve sömürü zihniyeti üzerinde inÅŸa edilmiÅŸ Batı medeniyetinin kurum ve kuruluÅŸlarını taklit ederek ülkelerini geri bıraktılar. Kendi sorunlarına kendi dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerine esas alarak yeni çözümler üretemediler. TaklitçiliÄŸi benimsedikleri için taklit ettiklerini arkadan takip etme zorunda kaldılar.

Ülkemizde Ä°ttihat ve Terakki zihniyeti, Batılı emperyalist mihraklarının peÅŸine takılarak bir cihan devleti olan Osmanlı Devleti’nin çöküÅŸüne ortam hazırladılar. Bu zihniyet,1940’lı yıllarda Devlet yönetimine yeniden hâkim oldu. Emperyalist mihraklarla anlaÅŸmalar yaptı. Her alanda taklitçiliÄŸe dayanan siyasetler izlendi. Devletle milletin arası açıldı. Gayri milli bir eÄŸitim politikası benimsendi.  Sahibi millet olan Devletin imkânları kullanılarak baskı ve dayatmacı bir yönetim sergilediler. Bu yol doÄŸal deÄŸildi. Milletimizin fıtratına ve tarihine uymuyordu. Hidayet ve feraset sahibi olan ve kendi ülkelerini merkez kabul edenler bu yolu tercih edemezlerdi. Etmediler de.

Üçüncü yol ise, bütün ilke ve deÄŸerleri bir tarafa bırakarak belli menfaat ve ihtiraslarla milletin önünü düÅŸmek ve konjonktüre göre yol ve yöntem deÄŸiÅŸtirme yoludur. Bu yol aslında nihilistlerin yoldur. Yol olarak kabul edilemez. Bu yolu izleyen yöneticiler, tarih boyunca kendi ülkelerini felâketten felâkete sürüklemiÅŸler ve yönettikleri devletlerini çöküÅŸüne ortam hazırlamışlardır.

 

Milli GörüÅŸ Hareketi, fıtri olan birinci yolu takip etmiÅŸtir. Bundan dolayı Milli GörüÅŸ Hareketi, Hak ve adalete dayalı dünya görüÅŸünden zorla ve hile ile uzaklaÅŸtırılan bir milletinin yeniden kendi dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerine, tarihine ve özüne dönüÅŸ hareketidir. Bir bakıma normalleÅŸme hareketidir. Suyun asli mecrasına dönüÅŸüdür. Her milletin kendi dünya görüÅŸü ve deÄŸer ölçülerine göre sorunlarını çözmesi ve kendi ülkesini yönetmesi doÄŸal ve fıtri hakkıdır.Sömürgecilerin anlayış ve mantığa göre yönetilen toplumlar, kendi milli dinamiklerine harekete geçirebilirler mi?

1969 Bağımsızlar Hareketi’nin baÅŸta Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere diÄŸer arkadaÅŸları, önce ülkemizi insan hak ve özgürlüklerin kmilen korunduÄŸu, haksızlıkların ve adaletsizliÄŸi azaltıldığı “YaÅŸanabilir bir Türkiye” olmasını temel hedef olarak kabul etmiÅŸlerdi. Türkiye’nin“Yeniden Büyük Türkiye” haline getirilmesi ve “Yeni bir Adil Dünyanın” kurulmasının Milli GörüÅŸle gerçekleÅŸtirilebileceÄŸine inanıyorlardı. Bu inançla yola çıktılar ve bu inanç ve azimle Milli GörüÅŸ’ü, önce Türkiye’nin ve daha sonra 1980’lı yıllarda dünya gündemine taşıdılar. Ä°slam âleminin despotizme ve sömürgecilerin temsilcilerine karşı uyanmalarına rehberlik ettiler.